Başlangıçta güzel bir aşk filmi seyredeceğim sanıyordum. Film ilerledikçe ağır bir hüzün içine giriyorsunuz. Yaşlı bir adamın karısının ölümünden sonra kendisini hayata bağlayan bir kız bulması gibi basit bir konusu var aslında. Ama belki benim bu yaşta olan insanların içinde bulundukları umutsuz yaşamı her zaman acıklı buluşumdan etkilenmiş olabilirim. Genç kızın aradığının ve bulduğunun farklı olması ayrı bir olay zaten. Olayların bu yönde gelişimi filme insanı daha çok bağlıyor zaten.
Filmi uzun uzun anlatacak değilim. Eğlenceli , romantik bir film seyredecektim. Belki biraz da gözyaşı dökecektim. Tamam döktüm ama kavuşamayan sevgililer için değil, hayatın çıplak gerçeğini bir kez daha yaşlı bir adamın kesitinden gördüğümden oldu bu. Nedense neye el atsam, hüzün ve dram buluyorum.
Okuduğum bir kitap var. Adı Bölük Pörçük Yaşamlar . Bu kitapta beni böldü, parçaladı, bir köşeye attı. Yazarı Anne Michales.. Kanada da ünlü bir şair. Bu kitapta onun ilk romanı.. John Berger Bölük Pörçük Yaşamlar için, “Mucize gibi yaratılmış, umutsuzluğu iyileştiren bir kitap” diyor. Kitap katmanlı bir şekilde geçiyor. Jakop ve Athos'un ilişkisi, Yunanistan'dan başlayıp Kanada'ya uzanan bilgelik ve sevgi dolu yaşamları. Jakop'un savaşta yaralanan iç dünyasına uzanan bilge Athos'un eli..
“Eğer kazara herkesin uykuda olduğu bir an olsa, dünya yok olurdu. Bellekten bağımsızlaşan dünya, rüya ya da kâbus burgacında kaybolurdu. Bedenin yalnızca bir ruh üretici, bir özlem fabrikası olduğu bir yere dönüşüp çökerdi.”
Bir savaşın bir çokları gibi bir çocuğun hayatından neler alıp götürdüğüne şahit oluyorsunuz. Hayatını mucizevi bir şekilde kurtarıyor ama nereye giderse gitsin kaybettikleri tüm anılarıyla capcanlı onu takip ediyor. Kendisini '' içi yanıp kül olmuş ama dış duvarları hala duran bir binaya'' benzetiyor. Onun acısını, kaybettiklerini, savaşın acımasızlığını, vahşetini her satırda görüyorsunuz ve lanet ediyorsunuz. Kendi durumumu , günlük sıkıntılarımı düşününce ne büyük şımarıklık yaptığımı tekrar görüyorum ve utanıyorum.
Şimdi mis gibi bir havada, deniz kenarında, keyifle okuyorum bu satırları ama içim kan ağlıyor. Her satırı dokunuyor içime..
“Eğer kazara herkesin uykuda olduğu bir an olsa, dünya yok olurdu. Bellekten bağımsızlaşan dünya, rüya ya da kâbus burgacında kaybolurdu. Bedenin yalnızca bir ruh üretici, bir özlem fabrikası olduğu bir yere dönüşüp çökerdi.”
Athos'un sağaltıcı cümleleri benimde içime işliyor. Nasıl böyle olgun olduğunu düşünüyorum. Şu satırlarının altını çiziyorum :
“Sevgi, bir yeri farklı görmeni sağlar, tıpkı sevdiğin bir insana ait olan bir nesneyi farklı biçimde tuttuğun gibi. Bir manzarayı iyi bilirsen, öteki bütün manzaralara farklı bir gözle bakarsın. Ve bir yeri sevmeyi öğrenirsen, bazen bir başkasını da sevmeyi öğrenebilirsin.”
Yazınız çok güzel. Çok samimi.
YanıtlaSilMutlu bir pazar günü geçirmenizi diliyorum. Sevgilerimle.
"Son Aşk" ı bu gece izlemeyi düşünüyorum. Yaşlılığın hüznünü anlatan filmleri seviyorum ben.
YanıtlaSilkitap çok ilginçmiş. o denize karşı kahve içmek ve kitap okumak ne keyifli olurdu.
YanıtlaSilHıımm... Bu yazının sonunda Norah Jones dinlemek iyi gider:)
YanıtlaSilHep birlikte..."but it's not too late," demeliyiz... Niçin geç değil peki... Aynı filmdeki replik gibi...
"Sevgi, bir yeri farklı görmeni sağlar, tıpkı sevdiğin bir insana ait olan bir nesneyi farklı biçimde tuttuğun gibi. Bir manzarayı iyi bilirsen, öteki bütün manzaralara farklı bir gözle bakarsın. Ve bir yeri sevmeyi öğrenirsen, bazen bir başkasını da sevmeyi öğrenebilirsin.”
elbette...not too late for love:) for love...
tell me how you've been,
tell what you've seen,
tell me that you'd like to see me too.
'cause my heart is full of no blood,
my cup is full of no love,
couldn't take another sip even if i wanted.
but it's not too late,
not too late for love.
my lungs are out of air,
yours are holding smoke,
and it's been like that for so long.
i've seen people try to change,
and i know it isn't easy,
but nothin' worth the time ever is.
and it's not too late,
it's not too late for love,
for love,
for love,
for love.
http://www.youtube.com/watch?v=d5E1I-doX88
Filmi de kitabı da merak ettim. Bu aralar duyguları sorgulatan filmler arıyordum ben de! Blog listenizde olmak beni çok mutlu etti! Ben de takipteyim (şu an gadget bozuk maalesef...) artık! Görüşmek üzere...
YanıtlaSilÜzücü film ve kitaplar bana göre değil, ancak son alıntıyla Adana aşkım depreşti. Kahvaltımı göl kenarında piknik gibi yapmaya karar verdim.
YanıtlaSil