29 Ağustos 2025 Cuma

Son Ağustos Çıkışı

                   Ağustosu da bitiriyoruz farkında mısınız?

                 Günler günleri kovaladı, yaz bitiyor ve üzerimizde ki sıcaklardan oluşan rehavet yavaşça kalkıyor sanki. Eylül kelimesi bile bir ferahlık veriyor. Yaz insanıydım, sıcak denizle birlikteyse mükemmel ama ondan uzak olmak tam bir kabus. Marmara Denizine özellikle bir çok fabrikayla çevrilmiş İzmit körfezine girip serinlemeyi bırakalı otuz sene olmuştur. Giren giriyor ama bol deniz analı, yosunlu ve fabrikalarla kirletilmiş düşüncesiyle benim içim kaldırmadı senelerce. Denize karşıdan bakıp girememek çok kötü bir şey. Ama akşam üstü yoğunlaşan kokusuyla deniz şehirleri bir başka canım!

              Denize girmeyince de bu yaz mevsimi tam bir işkenceye dönüştü son yıllarda benim için. Üstelik birden fazla yangına da denk gelince 'Aman bir esse de serinlesek ' diye dua da edemez olduk. Bu aşırı sıcaklarda gezmek yok, bisiklet sürmek yok, yürümek işkence ee ne diye bekleyelim ki bu yazı. Keşke tatilimiz eylül ekim gibi olsaydı ama yazında eğitim olacak gibi değil.

             Neyse sağlıkla eylüle de geldik ya çok şükür !

Ağustosun son haftası sevgili eşimin doğum günü. Başak insanı o ve ben bu başak burcundan çok memnunum :) Nasıl düzenli, temiz ve istikrarlı oluyorlar. Belki ben kurallara, düzene ve temizliğe bağlıyım ya bu yüzden iyi anlaşıyoruz. Sadece kendine zarar verecek düzeyde olan titizliği, mükemmeliyetçiliği olmasa iyi olurdu.



               Babamızın yaz günü doğumu olunca tatile denk geliyordu her seferinde. Bu sefer yeni bir şehirde yeni bir işte biz bizeyiz.

           Küçük bir pastayla yeni dilekler tutuldu, yeni yaşına bizimle girdi. Son iki yılda hayatında büyük değişimler oldu eşimin. Anne babasını üç ay arayla kaybetti, iki ay geçmeden işten çıkardılar istemeyerek emekli oldu. Zaten insanın başına bir şey gelince üst üste olurmuş ya, bizde de üzüntülü günler arka arkaya sıralandı. Kendine gelmesi ne yazık ki uzun sürdü,şimdi bile bir çok zaman bu konularda mahsun olduğunu hissediyorum ama hayat devam ediyor ve her geçen gün daha çok tutunuyoruz birbirimize. 


         Uzun zamandır beklediğim bir kitabı satın aldım. Linn Ullman'ın üçleme dediği serinin ikincisi Genç Kız, 1983. Huzursuzlar'ı da büyük bir iştahla okumuştum. Öyle edebi değeri olan bir kitap değil bunlar bence ama Bergman ve eşi Liv Ullman'dan ipuçları taşıdığı için çok merak ediyordum. Aslında ünlü anne-babaların çocuklarında ki o duygusal, psikolojik süreci okumayı seviyorum. İlk kitapta babasıyla olan ilişkisine, anılarına fokuslamıştı bu sefer daha çok kendisini etkileyen, hayatını şekillendiren hatta evlenip çocuğu da olsa içinde ki derin uçurumların nedeninin izini sürüyor ve 16 yaşında yaşadıklarıyla şimdi ki yaşına gelgitler yaparak kendini bulmaya çalışıyor. 

Ünlü ya da başarılı anne babaların çocukları çoğunlukla sorunlu ve yolunu bulamamış oluyor. İnsanın kendini bulma ve ispat etme dönemlerinde yaşadıkları bir de göz önünde olan bir ebeveyne sahipsen daha da zorlaşıyor. 

Yazar yaşadıklarının ağırlığından kurtulmak için bu kitapları yazmış sanki, zaten şöyle diyor kitabın bir yerinde; 

''TIpkı Annie Ernaux'nun yazdığı gibi bütün bunlar anlatayım diye başıma geldi.''

16 yaşında annesini ( Liv Ullmann) dinlemeyerek Amerika'dan Paris'e gidiyor. Buraya kendisinden 30 yaş büyük bir fotoğrafçının davetiyle fotoğraflarının çekilmesi ve Vouqe dergisine basılma vaatlerinin peşine düşerek annesinin rızasının olmamasına rağmen gidiyor. Bile isteye ilk geceden birlikte oluyorlar ve sonrasında gelişen olaylar ne yazık ki tüm yaşamını etkileyen durumu tetikliyor.

Çocukluk aslında ne çok yükü de beraberinde getiriyor yaş aldıkça. Her insanın yüklendiği olaylar, durumlar, ilişikler ne farklı. Aile olmak çok zor, berber yaşadığın adamla evlenip bir çocuk dünyaya getirmeden önce milyon kez düşünmek lazım. Hele kendimizi onarmak, yalnızlığımıza deva olsun diye çocuk dünyaya getirmek ne büyük bir hata. Şöyle diyor kitapta;

'' Çocukken böceklerden ve karanlıktan korkardım, bir de içip içip sarhoş olan yetişkinlerden

-ve nükleer savaştan ve annemle babamın öfke nöbetlerinden-

ve ölümden kendi ölümümden değil de annemin ölümünden-

ve topla oynanan sporlardan ve yüksek seslerden-

ve dokunulmaktan ve sıkı sıkı tutulmaktan- ''




              Hafta içi iki dizi önerisi yazmıştım, ilk olarak Beyond Goodbye.  Bir yas hikayesi ama fazla sizi üzmeden -belki gençlerin yası olduğundan böyle-. Birbirini seven çiftten birinin ansızın ölmesiyle kızın o yası yaşaması, paralelinde kahve çekirdeği ve hikayesi ve muhteşem bağlar, manzaralar. Japonların saygılı ve abartısız yaşamları bu yası hafifletiyor belki de. Üç bölüm izledikten sonra bıraktım çünkü bildik klişelere döndü benim için. Kahvenin o rahatlatıcı görüntüsünden kopamadım daha çok ama o da kurtarmadı.
İkinci dizi yine öneri bir diziydi, ilginçtir bu da bir yas hikayesi hatta daha dişli daha yaşımıza uygun.  Dead To Me.. Ama bunu da iki bölüm izleyip bıraktım çünkü yine konu klişeleşti. Bana böyle gelebilir ama siz yine de bir deneyin derim. Galiba artık dizi izlemeyeceğim çok vakit kaybı. Filmler bana göre daha çok..


           Ev yerleştirme işimiz bittiğine göre bu yaz ilk tatilimizi - hatta son - yapalım dedik. Çarşamba erken yola çıkıp Karadeniz'e doğru yol almaya başladık.




               İğneada upuzun kumsalları ve köpük köpük dalgalarıyla çok güzel bir yermiş. Rüzgarı da eksik değildi bizim olduğumuz süre boyunca. Sinop günlerimi hatırladım, orada da gurbette ilk öğretmenken Karadeniz'e kıyı evimde özellikle kış aylarında dalga seslerini duyar, geceleri bu dalgalar ninni gibi uyumama yardımcı olurdu.


                        İğneada'da bir çok pansiyon,apart ve oteller var. Biz ilk olarak görsellerini beğendiğimiz Nayu İğneada Otelde kaldık. Oda kahvaltı hizmet veriyor, restoranında yemek de yiyebilirsiniz ama otel olduğundan iki katı fiyatlar. Merkeze bir kilometre olduğundan biz akşam yürüyüşü yaparak çarşıda yemeğimizi yedik. Merkez küçük ama bir çok kafe ve lokanta var. Biz Rumeli Köftecisinde yedik meşhur köftelerinden. Porsiyon 300tl, piyaz 150 tl. Böyle bakınca makul fiyatlar.



Akşamları meşhur dondurmalarından yedik ama fazla bir özelliği yoktu.


                                                      Otelde dinlenme köşem 💙



                                                      Yattığım yerden gökyüzü 💙


Otel konsept olarak gerçekten güzel bir otel ama daha temiz olabilirdi. Odalarımız bahçeye bakıyordu ve önünde ki çakıllara ne yazık ki çok fazla sigara izmariti, içeride olan kahve kapsülleri kullanılıp atılmıştı. Bunları yapan müşteriler zaten artık yediden yetmişe yurdumun insanları çöpünü fırlatıp atma hastalığı var hadi bunu geçtim ama otelde çalışanların daha dikkatli olması gerekiyor bence. Havuz başına atılmış naylon kanepe örtüleri, deniz yataklarının kirliliği falan bir ben sorguluyorum muhtemelen.

            
        Üç kişi kahvaltıda böyleydi. Tamam serme kahvaltı çok ziyan oluyor ama biraz daha zengin olabilirdi o fiyata.
         Kahvaltıdan sonra deniz kenarında yürümek çok zevkliydi. Deniz çok dalgalıydı bu yüzden girme yasağı vardı ama yürüyüş bile çok iyi geldi bana.




                  İğneada Longozları ve gölleriyle çok ünlü. Longozlarını gezme şansımız olmadı çünkü otelden burnumuzu çıkarmadık. Öyle yorulmuşuz ki devamlı yattık, yedik içtik, havuza girdik, denizde yürüdük. Hala da tatilimiz devam ediyor. 
Bu otelden çıkarak merkezde ki başka bir otele geçtik. Kısmetse haftaya tatili anlatmaya devam ederim. Şimdilik bu kadar. Cumanın bitmesine az kala hemen yazımı yayınlayayım 💙

6 yorum:

  1. Bizim on yılımızı geçirdiğimiz orman kulübemiz İğneada'ya çok yakın. Hatta dondurma fotoğrafının arkasındaki yazı bizim köyün adı. Dondurması da mı olmuş, bak bak dedim. :) Hiçbir şey yoktu on beş yirmi sene önce oralarda. Bir tane limanın yukarısında balık lokantası vardı. Arada günbatımında, bayramda seyranda giderdik. Onun dışında alabildiğine kumsalda kendi başımıza doğal deniz kafa dinleme çok iyi gelirdi. Ama biz ormancıydık tabii. Sonra deniz kıyısında bir beş yıldızlı otel yapıldı ve arkası geldi. Löngöz ormanları, doğası, dağları, yolları enfes Istrancaların. O kadar çerçöpe, insanın nankörlüğüne rağmen harika. Ormanın içinde biriktirilmiş de torba torba, paket paket atılmış bebek bezleri gördüğümüzü hatırlıyorum, düşün artık gerisini.
    Beyond Goodbye dizisini Konserve Ruhlar da yazmış, dönünce bulup seyredeceğim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O beş yıldızlı ve çok katlı oteli mi diyorsun?
      Ne yazık ki hiç istemesem de buradayız şu an. Diğer yazımda analatacağım niye buralarda kaldığımızı. Ama doğasına , denizine bayıldım. Burası da yaz olduğundan büyük ihtimalle çok kalabalık. Ve çöp olayı her yerde.
      Çok sevdim burasını da. Hatta eşime yine ara ara gelir miyiz diyorum.

      Sil
  2. dead to me bana eğlenceli gelmişti, iyiydi :) ulmann ı okuyayım :) pasta ile yaşgünü ne güzel bişey hep yaa :) annie ernaux da biriciklerden :) han kang gibi :) bir de akşamlar rahatsız edicidir var kuzey romanı süperlerden :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dizileri çok sevmiyorum artık. Uzattıkça uzatıyorlar konularda hep
      bildik. Belki bu kadar çok şey izlemenin dezavantajı.

      Sil
  3. Hard to believe it's the end of the month. Still hot as heck here. Some days humid, some days dusty. The sea is close by us but I don't often go because I have an allergy to the sun and get very upset seeing all the trash along the beach. :/ Enjoy the rest of your holiday. Take care.

    YanıtlaSil

Son Ağustos Çıkışı

                    Ağustosu da bitiriyoruz farkında mısınız?                  Günler günleri kovaladı, yaz bitiyor ve üzerimizde ki sıcakla...