Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba giriyorum. Bir taraftan cumanın şu tatile açılan kapısına çok seviniyorum, içim mutlulukla doluyor, önümde kocaman bir dinlence varmış gibi oluyorum.
Pazara gidip her cuma balık almak adettendir bizim kasabada. Mahalle aralarında hep kızartılmış balık kokar, bir çok evde cuma pazarından alınmış balık pişiyordur çünkü. Ben de her cuma ya palamut ya da sardalya alırım. Roka, kırmızı soğan, pide ve palamut en sevdiğimizdir. Kızım balık sevmediğinden akşam yemeğine ananesine gider. Bu cuma da öyle oldu. Pazar yaparken bu kırmızılı taze fasulyeye rastladım. Pazarcı çok tavsiye etti, biraz kararsızdım çünkü artık kartlaşmaya başladı taze fasulyeler. Artık almıyorum ama bu türünü ilk gördüm - ya da hep vardı da ben yeni fark ettim -
Bunun adına Barbunya Yeşili dedi pazarcı teyze. Ben hiç duymamıştım, alıp denemeye karar verdim. Pişirince bayıldık lezzetine. Taze fasulye tadında aslında ama barbunya türünde bir şey sanırım.
Cumartesi pazar bağa gidip çalıştık, yeni tohumlar ektik Hatta yeni bir video çektim, yazı sonunda paylaşırım. Hava çok güzeldi tam tarla da çalışmalık. Ama çok zor arkadaşlar bu çiftçilik olayları. Biz bir de azıcık iş yapıyoruz. Geçimini buradan kazananlar ne yapıyor bilmiyorum. Zeytin toplama işimiz bitmedi hala. Zaten hiç ilaçlama yapmadığımızdan çoğu kurtlanıp dökülüyor. Yine de toplayıp zeytinyağı yapımına götüreceğiz. Güzel olanları seçip üç bidon zeytin de kurduk.
Bahçemde kasımla birlikte en güzel renkleri yaşıyoruz. Yapraklar iyice sarardı ve döküm başladı. Her yer yapraklarla kaplandı.
Sahilde durum farklı bir güzel. Gökyüzü ve deniz birlikte..
Mahallemizde bir duvarı boydan boya örten ateş sarmaşığı kızarmaya başladı.
Okul bahçesine küçük bir sebze bahçesi yaptık öğrencilerimle. Heyecanla marul fidelerini ektiler. Biraz ıspanak tohumu da attık toprağa bakalım ne olacak..
Çocuklara benim resmimi yapar mısınız dedim bu hafta, bakın neler çıktı 💗
Bu hafta okumadığım bir yazarın kitabını aldım kütüphaneden; Cengiz Dağcı. Yaşayan genç bir yazar sanıyordum ama 1919 Kırım doğumluymuş. Dünya Savaşını görmüş hatta Almanlara esir bile düşmüş. Bu kitabı çok etkileyiciydi. Savaşın ne zaman nerede olduğu önemli değil, dünyanın her yerinde aynı yapıya sahip. Aynı yıkım, aynı insanlık ötesi duygulara sahip. Yazarın başka kitaplarını da almaya karar verdim...
Hafta boyunca üç film seyredebildim. Genelde YouTube üzerinden takip ettiğim kanalları izliyorum. Hayat filmi benimde ilk öğretmenliğimi yaptığım, yirmili yaşların başında iki yıl yaşadığım Sinop Boyabat'ta geçiyor. Film de ki insan halleri çok tanıdık. Üç saat süren bu uzun film Zeki Demirkubuz imzalı..
Swallow insanı hayretlere sokan bir film. Hele Pika denen hastalığı bilmiyorsanız yok artık böyle bir şey diyorsunuz. Ama Haley Benett oyunculuğu mükemmeldi.
My Dinner with Andre filmine bayıldım. O özlediğim masa başı sohbeti film de olsa memnun ediciydi. Tek mekanda tek bir karede iki kişinin konuşmasından oluşan film çoğu insanı sıkabilir ama ben çok seviyorum. Durmadan Andre konuştu, zaman zaman ben de yoruldum ama konu ve üzerinde yapılan tartışma üzerinde dönen film harikaydı.
Vee 20 kasım evlilik günümüz. 25 yılımızı doldurduk, inanamıyorum !
İlk yıllar alışma, çabalama, çocuk yetiştirme, iş güç ile göz açıp kapayana kadar geçti. Bunca yılın sonunda hem yorulmuş hem de değişik bir sakinlik ile içindeyim. Sanki hayatımızı değerlendirme aşamasındayım. Enerjimizi hayat telaşesine vermis hissediyorum. Yavaşlamak, yavaşlamak, eşimle hayatın tadına vara vara yaşamak istiyorum. Allah sağlık versin, sağlık ve huzurdan başka amacım, ümidim yok.
Eşim geçmişe gönderme 25 sarı gül almış. Söz ve nişanımda da sarı güller vardı.
Bahçemizde ki son işlerimiz bu videoda..
Mutlu hafta sonu herkese !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder