Sabah gözlerimi açtığımda saat genelde 9 civarıdır, uykuyu sevsem de günün bereketini kaybetmemesi için daha geç kalkmak istemem. İşe gitmediğim zamanlarda bu böyle. Yataktan çıkmadan dışarıyı dinlerim, hafta sonuysa zaten o saatlerde fazla ses yoktur. Yaza doğru sabahları ne güzeldir; hemen pencereyi açarım. Ev kadar olmuş kiraz ağacım beni karşılar. Küçük bahçeme üst üste dolu ağaç ektiğimden minik bir ormandır burası. Kuşlara ev sağladığım için ayrıca mutluyumdur , onlar da şarkılarını benden esirgemezler.
Herkesin kalktığı saatler ve kalkış şekli farklıdır tabi ki. Salah Birsel sabahları uyandığında nasıl olduğunu şöyle anlatmış bir yazısında;
'' Sabahları uyanıp da, daha yatakta , akıl tasımın kapağını kaldırdığım vakit binlerce fırtlak ve zırtlak düşünce , bir gün önce ya da daha eski bir zamanda gönül gözüme takılmış tırandaz bir deniz parçası, çırpı bacak bir satıcı, kargacık burgacık bir fransızca ile yazılmış bir mektup, bir kitap cildi , sopalanmış bir köpek, cırlak sesli bir dolmuş şoförü, kendi halinde bir pimpirik, üstü başı akmış ama yine de dilenmeyen bir yoksul, topluca ya da birer birer içeri atlayıp beynimi mıncıklamaya başlar. ''
Allah'tan bu kadar beynime üşüşen şey yok ama ilerleyen her saatte kafamı dolduran sesler hep vardır. Eşime kalktığında çayı koyarsın derim, giyindiğim gibi ekmek almaya fırına giderim. Kimi zaman bisikletimi de alırım çünkü en güzel gezilen saatler sabahın erken saatleridir. Fazla insan yoktur etrafta, deniz mis gibi kokar, kıpırtısız tasasız bekler.
Kemal Sayar okuduğum bir kitabında ''Bu hayatı nasıl yaşarsam daha iyi olurdu?'' sorusunu soruyordu. Herkese göre değişen cevapları var hatta her yaşa göre. Bende bu sorunun izinde kendimi iyi hissettiren işlerin peşindeyim.
Gün içinde dolup taşacak bu sahil şeridi işte böyle boştur. İyi ki şu insanlar tembel ve sabah uykusunu seviyorlar yoksa ne olurdu bu sabah zevkimiz.
Her yürüyüşe çıktığımda uzun eteklerini uçura uçura kafasında bin bir düşünce içinde hayal ettiğim Woolf gelir aklıma. Sanki az sonra nehrin kenarına gelecek ve kendini bırakacağı sulara bakacaktır. Yürümeyi saatlerce yürümeyi sevdiğini okuduğumdan beri böyle hayal ederim onu.
'' Yol boyunca cümleler kurarak dolaşırdım, yağışlı, rüzgarlı ya da güneşin parladığı sıcak günlerden hangisi olduğu fark etmezdi. Her yürüyüşte sanki zihnimde sıkışıp kalanlar ortaya çıkardı . Kırda dolaşmak kadar gün batımını izlemek ve ya yaban hayatı gözlemlemek de haz verirdi. ''
Artık sabah kalkıp fırına gitme bahanesiyle yürüyemiyorum çünkü okullar açılınca bu özgürlüğüm bitti. Arabaya evin önünden bin dönüşte evin önünde in ve doğruca tekrar duvarlar arasına kapan zaten bunalımda olduğum şu günlerde bana iyi gelmiyordu.
Bu konforu istemiyorum benim yürümem lazım diyerek otogara kadar yürüyüp minibüse binmeye karar verdim tekrardan. Saat 8 de sahilde olmasa da yaptığım binbeşyüz adımlık mini yürüyüş ruhumu yavaş yavaş dinginleştirmeye ve güzelliklere açmaya başladı.
"Ruhumuzu güzelliklere açabilmenin sırrı, ruhsal yaşayışın ona götüren yollarını bilmekle elde edilir. İç hayatımızın nerelerinde bozukluk bulunduğunu ve bunun giderilmesi için yaşayışımızda ne gibi değişiklikler yapmak lâzım geldiği anlaşıldıktan sonra, güzellik duygusu sonsuz bir şekilde yaşanabilir."
Demekte Nurettin Topçu..
Bir günü bitirirken içimize kocaman bir boşluğun kaplamasını engellemek için çareler bulmalıyız. Herkesin ruhuna iyi gelen ilaçlar farklı, önemli olan bunları bulmak ve uygulamak. Mutluluk peşinde koşmak olmamalı amaç, hayat tüm zıtların birleşimi ne de olsa. Nietzsche' nin dediği gibi;
'' Mutluluk ve mutsuzluk beraber büyüyen ikizlerdir.''
Etkileyici bir yazı oldu sabah sabah... Yürümeye bayılan birisi olarak demeliyim ki; çok anlaşılır ve çok sevimli bir okumaydı, eline sağlık:) Daha önce söz etmiş olma ihtimalimden korkarak -çünkü çok yoruma eklemişimdir- çok sevdiğim bir kitaptan bir alıntıyı da şöylece bırakıyorum:)
YanıtlaSil"Yürümek yatıştırır. Yürümede sağaltıcı bir güç vardır. Düzenli biçimde hep ayağı öbürünün ilerisine basma, aynı zamanda kolları ritmik bir biçimde kürek çeker gibi sallayıp soluma sıklığının yükselmesi, nabzın hafifçe uyarılması, gözün ve kulağın yönün saptanmasına ve dengenin korunmasına yönelik etkinlikleri, akıp giden havanın deri yüzeyinde duyumlanışı... bütün bunlar bedenle zihni hiç karşı durulmaz biçimde birbirine yaklaştıran ve ruhu, ne kadar dumura uğramış, zedelenmiş de olsa, büyüten, genişleten olaylardır."
Patrick Süskind - Güvercin sayfa 63
Lise yıllarında sanırım okuduğum kitabı tekrar bana hatırlattın Buraneros, Can yayınlarından kapağında ki tek gözü gözüken güvercin resmiyle
Silaklımda ama içeriğini hatırlamıyorum. ince bir kitaptı ama sen böyle alıntı yapınca tekrar okuma isteği doğdu. elimde dolu okumadığım kitap var , sırayla
okuyorum. okudukça okunmamışlarda kalıyor aklım. bir de tekrar okunması
lazım olanlar var, farklı yaş dönemlerinde farklı yararlar sağlanacak
türden. off bitmez bu iştah!
Ya ne kadar güzel yazmışsın. Okurken huzur buldum resmen. Çoğunlukla her yazdığını okuyor ama yorum yazamıyorum. Aslında atlamamak, her seferinde yazmak lazım ama dediğin gibi hayatın zevkini, güzel anları işin gücün arasında sektiriyoruz işte.
YanıtlaSilWoolf takıldı aklıma, ne güzel demiş. Nerde demiş peki? O sayfalara dokunmak istedim gözümle. Çok öperim seni.
Yorum yazmasak da okuyoruz ya birbirimizi özlem o güzel. çok sevdiğim bloglar
Silteker teker gitti, şurada üç beş tane kaldık. yeter ki yazalım okuyalım. yorummuş, takip edenmiş her şey fuzuli. bu alıntıları ben de her ay aldığım sabitfikir dergisinde okudum ve buraya yazdım.
Nasıl haklısın, bazen insan yoruluyor ve bu kadar basit olan gerçeği göremiyor..
YanıtlaSilşu sıralar tüm kimliklerimden çok yoruldum desem :(
SilDraga mea,
YanıtlaSilE frumos si sanatos sa-ti faci timp pentru a saluta viata, asa cum e ea!
Altfel trece pe langa noi.
cele mai calde salutari,
Mia
Yürüme konusunda Virginia ile yarışamam belki ama aldığımız zevk aynı. Ryha iyi gelen bir yazı olmuş. Teşekkürler :)
YanıtlaSilNefis sabah yürüyüşleri... Bunun farkında olmak, keyif almak bence ayrı bir beceri. Ruhuna sağlık!
YanıtlaSil