10 Mart 2020 Salı

Uzun Yürüyüşler

                      Rousseau  “İtiraflar”ından bir bölümün de şöyle diyor: 
“Yalnızca yürürken derin düşüncelere dalabiliyorum. Durduğum zaman, düşüncelerim de duruyor; zihnim yalnızca bacaklarımla birlikte hareket ediyor”.
                      Herkesin farklı yöntemleri vardır kendini iyi hissettirme konusunda. Kimisi televizyon karşısında saatlerini geçirir, kimi arkadaşlarını görmeden yapamaz, kimi kalabalık yerleri seçer ve  gürültüyle beslenir, kimi kitap okur. Genelde kafamı dağıtmak, hiç bir şey düşünmemek ve rahatlamak için yürürüm ama   Rousseau’da haksız değil hani. Bacaklarıma kuvveti topladıktan sonra yavaş yavaş düşünceler kafama hücum etmeye başlar. İnsanoğluna bir rahat yok zaten. Kendiyle bile kalsa yalnız kalamıyor. Doğanın güzelliği bile önlemez üzerime hücum eden düşünceleri. Belki de böylesi daha sağlıklı, yanlış kararlar vermemek, enine boyuna bir konuyu düşünmek, ayrıntıları görebilmek böyle daha kolay oluyor kimi zaman. Düşüncelerin istila etmesi belki de kendimizle baş başa kalabilmenin şartı sanırım.


Prag

                      Yürüyüş edebiyatı tanımlamasını ilk kez Stevenson kullanmış. 1876’da yazdığı bir denemede, “Yürüyüş turuna yalnız çıkmak gerekir çünkü işin özü özgürlüktür; durup tekrar yola koyulabilmeli. diyor. 
                        Yürümeyi en az bisiklete binmek kadar seviyorum. En çokta yürüyorum tabi. Hele 5 saat aralıksız bir oda da çocuklarla kaldığım için dönüş yolunda mutlaka yürürüm. Evime uzak bir nokta da inerim arabadan, deniz kenarına yönelir ve derin derin iyot kokusunu çekerek eve doğru yürürüm her seferinde. Düşünceler eksik olmaz ama mutlu ve huzurlu olurum her yürüyüş rotamda. Benim için huzur, mutluluk ve kendinle kalmaktır yürüme ama herkese verdiği anlam farklı. Nietzsche çalışmak, migren ağrısından uzaklaşmak için, düşünmek için yürürken, Rimbaud  kaçmak için yürür. Hatta Nice'e gittiğimiz zaman yakın bir köyde Nietzsche'nin yürüyüş rotasını bulup yürümüştük. İnsan yıllar önce yaşamış bir düşünürün adım attığı yolda yürürken değişik hissediyor.
                    Kant’ın kusursuz zamanlamalı rotaları vardır. Genellikle mecburiyet hissiyle yürür. Thoreau, var oluşunu tüm detaylarıyla hisseder yürürken. Thoreau bu yüzden bana daha yakındır. Doğa da geçirdiği yıllarla zaten kalbimi fethetmiştir. 


                                         
                                                                                Trabzon

                 Benim İki Dünyam kitabında Sergio Chejfec kahramanını parklarda yürütür devamlı. Ve şöyle der; '' Bir şehre varır varmaz ilk işim dışarı çıkmaktır; beni çevreleyen ortamı tanımak isterim, en basit, en işe yarar , en yapılabilir eylem yürümekle şehre karışıp onu kavramak isterim.''
Aynı düşüncelerle her farklı şehirde bizde kendimizi sokaklara atarız. Sokakların uzunluğu, yapısı keşfetme isteğimizin oranıyla şekillenir. Bir saniyemiz durağan halde geçmesin diye insan üstü çaba gösteririz eşimle. Allahtan o da çok sever uzun yürüyüşleri. Beraberken kendi dünyamıza çekilebildiğimiz anlardır bu yürümeler.
                   Sergio Chejfec yine aynı kitapta dünyada ki varoluş nedeni olarak tek başına yürümek olarak da gösteriyor ve şöyle diyor;



Prag

''Çok küçük yaşlardan itibaren heyecan taşıma yeteneğim olmadığımı biliyordum: Doğrudan bir şeye inanmaktan aciz, siyasete daha hiç bulaşmadan hayal kırıklığına uğramış, o zaman genç olmasına rağmen gençlik kültürüne karşı kuşkulu, paraya yönelik toplu koşunun ve maddi başarı denen şeyin aylak seyircisi, hayırseverlik ve yardımlaşma odaklı iyiliklere karşı çekimser, dünyaya çocuk getirmenin faydalarına ve biyolojik devamlılık hesaplarına uzak, spor müsabakalarını seyretme düşüncesine ve seyirlik şeylerin her türlü yabancı, yapılması zor herhangi bir meslek ya da bilimsel başarı arzusuyla heyecana kapılma yetisinden mahrum, sanat ve zanaatta , elle ya da bedenle yapılan işler gibi herhangi bir entellektüel uğraşta da aynı şekilde yeteneksiz, genel olarak her türlü işte faydasız , düş kurma konusunda  yetersiz , herhangi bir dini inançtan yoksun, ama bu konuda bir ilk deneyim yaşamaya pek hevesli, heyecanlı bir cinsel yaşam için aşırı utangaç  ya da beceriksiz tiptim; kısacası , tüm bu eksik yanlarımla , hazır ve bomboş bir zihne en çok benzeyen şey olan yürümekten başka seçenek yoktu benim için..'' ” 



Frankfurt


            Oruç Auroba'nın yürüme dizeleriyle bitirelim öyleyse;
                                “Belirli bir yolu yer edinen kişi,
                                  bu yolun –bir zaman, kendisi ulaşamasa bile–
                                  kalıcı bir yer olabileceği olanağına
                                  dayandırır umudunu – bu umut da, yine,
                                  bir yoldur yalnızca: Yani, aslında,
                                  bir yolu yürüyen kişinin istediği,
                                  o yolun yer olup çıkması değil,
                                  hep yeni yolcuların yola çıkış yeri olmasıdır.












4 yorum:

  1. Ohhh, ne güzel geldi bir bilsen...

    YanıtlaSil
  2. Havaların ısınması ile ben de yürüyüşlerime başladım. Şimdi işe yürüyerek gidip dönüyorum. Yürüyerek işe gitmenin en güzel yanı masama oturunca içimin enerji ile dolu olması.

    YanıtlaSil
  3. dünya hayatı aslında bir yol hikayesi değil mi. bizler varmakla değil yürümekle sorumluyuz esasında.
    çok keyifle okunan verimli bir yazı teşekkürler Buket Hanım:)

    YanıtlaSil
  4. Yürümek gibisi yok, Rousseau'ya katılıyorum bence de öyle :) fotolar harika..

    YanıtlaSil

Cuma Gelmiş!

                     Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...