Strasburg, ilginç bir şekilde “Avrupa’nın Başkenti” ünvanını taşıyor, çünkü pek çok kuruluşun merkezi burada yer alıyor. Şehir, Fransa’nın kuzeyinde, Bas-Rhin bölgesinin başkenti. Nüfus bakımından, ülkenin en kalabalık altıncı şehri. Şehrin tarihi geçmişinde, birçok Gotik ve Rönesans tarzı yapı, zarar görmüşse de, yeniden restore edilmiş. Ülkenin kuzeyinde bulunması nedeniyle, Alman ve Fransız kültürlerinin yoğun özellikleri görülüyor. Yüzyıllar boyunca, şehir, Fransa ve Almanya arasında bir köprü olmuş. Avrupa Reform hareketlerine de öncülük etmiş. Gutenberg matbaayı burada icat etmiş. Günümüzdeki Avrupalı öğrencilerin en büyük hareket noktasını oluşturan ve ”Öğrenci Değişim Programı”nın temelini atan Rotterdamlı Erasmus, burada yaşamış. Ünlü Alman yazar Goethe, öğrencilik yıllarını burada geçirmiştir.
Merkezde yer alan Notre Dame Katedrali görülmesi gerekenlerden.
Avrupa’nın en güzel gotik katedrali olarak biliniyor. Çamurlu zemin üzerindeki küçük bir tepe üzerindeki Roma tapınağı üzerine inşa edilmiş. Burada gotik mimari ve Alman Ren bölgesinin heykel sanatı bir arada kullanılmış ve Alsace bölgesinin bir kültür sembolü ortaya çıkmış.Günümüzde dünyanın en yüksek altıncı kilisesidir ve ortaçağ döneminden kalan inşa yüksekliği halen korunmaktadır. Yapının 329 basamaklı merdivenini tırmanırsanız terasına varırsınız ve buradan şehrin muhteşem güzel manzarasını izleyebilirsiniz.
Burası Petite France..Burası, şehrin eski tabakhane mahallesi. Tabakhaneciler nehrin dört kola ayrıldığı noktadaki su yollarını kullanırlar. Burada barok kumtaşı binalar, yarı ahşap evler, ortaçağ kanalları boyunca uzanan küçük şelaleler görebilirsiniz. Burası da 1988 yılında, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır.
Çevresi “üzüm bağları” ile çevrili şehrin tarihi merkezi.. Nehri ortasında kalan bir ada üzerindedir. Aynı bir açık hava müzesini andıran bu bölgede, ortaçağ ve Rönesans dönemi mimari özelliklerini taşıyan birçok yapı bulunmaktadır. Burada bulunan ve renkli çiçeklerle donatılmış evlerin büyük kısmı, günümüzde konut olarak kullanılırken, bir kısmı da, otel ve restoran olarak hizmet vermektedirler. Bu ahşap evlerin en güzeli ise, hemen katedralin yanındaki “Kammerzell Evi” dir.
Katedral çevresinde birbirinden güzel kafeler var. Katedrali gören bu kafelerde sanki başka bir zamanda gibisiniz..
Yolumuz çıkan başka bir kilise..
Alsace bölgesinin sembolu olarak “leylek” bilinir. Çünkü 20’nci yüzyılın başlarında, burada binlerce leylek bulunurmuş. Ancak 1980’lere gelindiğinde, şehirde konaklayan leylek sayısında önemli azalma görülmüş. Çünkü leylekler, yazı geçirdikleri Afrika’da avlanıyor, kimyasal ilaçlardan zehirleniyor veya elektrik kabloları nedeniyle ölüyorlarmış. Şehirdeki leylek sayısının arttırılması için, 1990’lı yılların başında şehirde büyük etkinlikler düzenlenmiş ve günümüzde leylekler, yine Alsace’te yuva yapmaya başlamışlar.
Leylekleri, şehrin birçok yerinde zaten görebilirsiniz. Ama, esas leylek yaşam alanlarını görmek isterseniz “Hunawihr” bölgesindeki “Parc des Cigognes et des Loutres” alanına gitmeniz gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder