12 Haziran 2014 Perşembe
Yaşlılık Üzerine Bir Karalama..
Thomas Bernhard'ın Odun Kesmek adlı harika kitabı okuyorum şu sıralar. Öfke dolu ve kendine has yalnızlığı olan satırları büyüledi beni. İstemeyerekte olsa konuk olduğu evde etrafa yabancılaşan kahramanımız kuytu bir yerde bir berjer koltuğa oturur. İçinde yaşadığı hesaplaşmaları , öfkeyi okuruz kitap boyunca. Elli iki yaşındadır, kendini yaşlı olarak tanımlar , bir yer de şöyle yakınır :
'' Yirmi yaşında olduğumuzu sanıyoruz ve ona göre davranıyoruz, oysa gerçekte elliyi geçtik ve tamamen yorgunuz, diye düşündüm, yirmi yaşındaymışız gibi davranıyoruz ve kendimizi harap ediyoruz, herkese karşı da öyle davranıyoruz. Ve ellisindeyiz, aslında hiçbirşeye dayanamıyoruz, bir acımız olduğunu da unutuyoruz, birçok acımız olduğunu, ölümcül hastalıklar diye anılanları , onalarla bunca zaman varlığımızı sürdürmemiz gerektiğini, ama onları görmezden geldimizi, bunca zaman gerçekte yokmuş gibi davrandığımzı, oysa hep var olduklarını, ömür boyu ve bir gün bizi öldüreceklerini; kendimize otuz yıl önceki gücümüze hala sahipmişiz gibi davranıyoruz; oysa otuz yıl önceki gücümüzün bir bölümüne bile sahip değiliz artık, bu güçten hiçbir şey kalmadı , diye düşündüm berjer koltukta ''
Yaşlılık nasıldır, ne zaman başlar, kendini gösterir diye düşünüyorum. Yıllar sonra torunlara kavuşmuş, çizgiler ve buruşuk derisiyle barışık , mutlu ve huzurlu bir ihtiyar olacağımı sanmıyorum. Çünkü şimdiden insanın güçsüz , tükenmiş halini gördükçe mutsuz oluyorum. Görüntüyle ilgili değil sorunum. Yavaş ayavaş umutların tükenişimi dersiniz, içine düşülen acizlik mi dersiniz bilmiyorum ama insanın en zor dönemi gibi geliyor bana..Salah Birsel '' Nezleli Karga'' adlı günlüğünde acaba sakal mı koyversem artık der. Çünkü aynanın önünden geçerken kendi görüntüsünden irkilir. Suratının çökmüşlüğünü, yılgınlığını sakalla örteceğini yazar.
Balkonda oturma faslına başladığım şu sıralar karşı apartmanda ki komşumu da gözlüyorum ister istemez. O da benim gibi uzun süreler balkonda oturmayı seviyor. Yaşlı teyze evinde yalnız oturuyor. Ayda bir evi çoluk çocuk doluyor. Uzaktan gelen torunlar falan herhalde. Saatlerce sırtını dağlara verip gözlerini denize dikiyor. Hareketsiz uzun zaman öylece oturuyor. Belki bir zamanlar eşi vardı, çocukları yanındaydı. Gürültü, şamata, iş-güç eksik olmuyordu evinde. Peki şimdi? Yalnız geçen günler ve geceler..Onu öyle görmem beni bunları yazmaya itti.
89 Yaşında intihar ettikten sonra tanınan Macar Romancı Sandor Marai şöyle anlatıyor yaşlılığı :
'' İnsan ne yaparsa yapsın ölümlü bir varlık. Vücudu yaşlanıyor ; hemen değil hayır, önce gözleri ya da bacakları, ya da kalbi yaşlanıyor. İnsan parça parça yaşlanıyor. Ve bir gün ruh yaşlanmaya başlıyor . Çünkü vücut ihtiyar olmak istiyor ama ruhun hala özlemleri, hatıraları var ve hala arıyor, seviniyor, arkadaşlarını özlüyor ve mutluluğa duyulan özlem kaybolduğunda sadece hatıralar ya da kibir kalıyor ; ve insan o zaman gerçekten sonsuza dek ihtiyar oluyor..''
Gülten Akın ' ın o güzel mısrasında dediği gibi ; '' Hüzün çocuklar için arada bir, yaşlılar için sürekli..''
Ressam Balthus '' Atölyem mabedimdir'' demiş kendi ve eşi Setsuko ile İsviçre de bir dağ evine kapanmıştır. Burada ölümü sessizce beklemiştir. Son olarak filmi de çekilen bir kitaptan bir paragraf.
Lizbon'a Gece Treni kitabını okudunuz mu bilmiyorum ama yazarı Mercier şöyle diyordu :
'' Hayatta kalabildiğimiz her an hayatiyetini o bilinmeyen bütünlüğün yapbozunda bir parça olmaktan alır. Bu bütünlüğe asla ulaşamayacağımız kanaatine varınca, artık ona ulaşmak için yaşayacağımız zamanı nasıl geçirmemiz gerektiğini ansızın bilmez oluruz.'
Yeni bir yaş almışken neden böyle şeyleri düşünüyorum bilmiyorum. Hangi yaşla yaşlılığa geçilir bilmem ama bedenlerimiz bize ihanet etmesine rağmen ruhumuz hep isyan edecek galiba.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Cuma Gelmiş!
Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...
-
Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...
-
Hangimiz karışık duygular içinde şu hayatı sürdürmüyoruz ki? Gün içinde bile inişli çıkışlı ruh halleri, temelde ki m...
-
Güzel kasabamızdan merhaba! Geçen gün kasabamıza ait bu fotoğrafı görünce kaydettim sizlerle paylaş...
merhaba, gecenin yarısında okudum yazdıklarınızı ve bugün bende yaşlılık üzerine bayağı kafa yormuştum nasıl olur ne olur diye, tesadüf işte.. en çok bu yorumu sevdim'' mutluluğa duyulan özlem kaybolduğunda sadece hatıralar ya da kibir kalıyor ; ve insan o zaman gerçekten sonsuza dek ihtiyar oluyor'' inşallah özlemlerimiz hiç bitmez, teşekkürler
YanıtlaSilBerrin
Tam da bugünlerdeki ruh halime uygun bir yazı olmuş...Daha 28 yaşındayım ama öyle çok yaşlılığı düşünür oldum ki...Aynadaki görüntümü 5-6 yıl öncesiyle karşılaştırdığımda, eski fotoğraflara baktığımda ya da gözlerimin eskisi kadar iyi görmediğini, kulaklarımın bazı sesleri duymaz olduğunu fark ettiğimde bir telaş sarıyor ruhumu, artık 20 yaşında değilsin diyor :(
YanıtlaSilAma ruhuma sorsan 15 yaşında :)
Sevgiler...
Yine çok değerli bir yazı yazmışsın canım:) Kitabı ben de okumak istiyorum bilirsin böyle derin, hüzünlü, yalnızlık anlatılarını severim;)
YanıtlaSilSandor Marai'nin Buda'da Boşanma kitabı var bizde de eşim okudu ve çok beğendi, ben de en kısa zamanda okuyacağım. Sen okumuş muydun bu kitabı, yorumlarını merak ettim de?
sevmez miyim..
Silhatta kitap hakkında birşeylerde yazmıştım.
http://pelinpembesi-buket.blogspot.com.tr/2013/09/sandor-marai-sevmek.html