'' Mektep kitaplarındaki haritalarda bir insan eli kadar küçük görünen Anadolu , çeşit çeşit birbirine benzemez insanlarla doludur. Öbek öbek kasabacıklar, kendi içlerine kapanmış birer küçük dünyadır.Gerçi, bozkırları altmış kilometre ile geçen trenin arasıra durduğu tenha istasyonlardan ve ya tenezzüh otomobillerinin yarım saat için mola verdiği ağaçlı hükümet meydanlarından bu dünyayı görebilmek kolay, hatta mümkün değildir, fakat yirmibeş yolcu taşıyan bir Şevrole kamyonla buralara gelip üç dört gece kıraathanenin üstündei otel kılıklı yerde yahut avlusu çamur ve benzin kokan handa kalanlar, eğer gözleri kör değilse, hayatın akışına sessizce uyup giden , başlıbaşına bir dünya görürler. Fakat bu da görmek değildir. Oralarda uzun zaman oturmak , akışa kapılarak yaşamak lazımdır. Birkaç büyük şehrimizi dolduran ve dünyayı oradan ibaret sananlar bu kasabalara geldikleri zaman, ne kadar ayrı bir alemin insanları olduklarını anlarlar. Kendileri için ehemmiyetli olan birtakım şeylerin buralarda adının bile anılmadığını, senelerin burada ancak resmi binada ve kahvenin mermer masasının üzerinde çay lekeleriyle yatan bir iki gazetede yürüdüğünü, yaylı arabanın yerini tutan otomobilin , küçük bir daire üzerinde ağır ağır dönen hayatta bir değişiklik yapmadığını fark edince şaşırır ve hemen kaçmak isterler . ''
Ne güzel anlatmıştır bir kasabada yaşamanın ne demek olduğunu, yavaşlığını, sıradanlığını, küçücük olayların ne kadar önem teşkil ettiğini.. Bir kasabada yaşıyorum. Yıllar önce , lise zamanlarında üniversiteye kapağı atmayı, bu sıkıcı yerden kurtulmayı nasıl istiyordum. Bir daha dönmemek üzere büyük şehirlere gidecektim. Ya şimdi? Evet, üniversite ile Ankara'da dört yıl yaşamıştım, sonra Sinop'ta dört yıl ve sevmediğim , kaçmak istediğim bu kasabaya geri dönmüştüm. Şu an elimde imkan var. Herhangi bir şehirde de yaşayabilirim ama istemiyorum.
Bugün bu sahilde oturup bunları yazdım. Herkes tarafından tanınmayı sevmiyorum aslında. Kasabalarda ki beni etkileyen en olumsuz şey bu herhalde. Ama dışarı çıktığımda tanıdıkları görüp konuşmakta ayrı bir zevk derim. Belki de sakinlik aradığım. Artık bir çok şey komik geliyor. Olduğu yerden sıkılanlar, insanların düşüncelerini dert edenler, dedikodular, kıskançlıklar, dalavereler, yersiz sıkıntılar..Küçük İskender' in bir kitabında şöyle der :
'' Yüzyıl sonra dünyada şu an dolaşan insanlardan belki de hiçbiri hayatta olmayacak; başkaları yönetiyor, başkaları acı çekiyor, başkaları seviniyor olacak hep. "Zaman geçmiyor, çok sıkılıyorum" diyenlere bu yüzden kızmışımdır; oysa ne büyük bir şans o. Zamanı hakettiği hatıralarla yeniden tanımlayabilme eziyeti ve memnuniyeti."
Ne kadar haklı değil mi? Kasabalar sıkıntı demektir, yavaşlama demektir, zamanı durdurmaya çalışmaktır. Varsın birçok olanaktan mahrum olayım, haftasonu avm lerde gezmemiş olayım, istediğim an sergi, sinema, müzeye gitmemeyim, güzel kafelerde oturmayayım.. Şu yukarıdaki manzaraya on adım yürüdükten sonra kavuşuyorum. Kalabalıklardan uzağım, trafik, belediye otobüsleri, kornalar, koşturan yığınları bilmem, arka bahçede öten bir horozumuz bile var, daha ne olsun !
Ne güzel anlatmıştır bir kasabada yaşamanın ne demek olduğunu, yavaşlığını, sıradanlığını, küçücük olayların ne kadar önem teşkil ettiğini.. Bir kasabada yaşıyorum. Yıllar önce , lise zamanlarında üniversiteye kapağı atmayı, bu sıkıcı yerden kurtulmayı nasıl istiyordum. Bir daha dönmemek üzere büyük şehirlere gidecektim. Ya şimdi? Evet, üniversite ile Ankara'da dört yıl yaşamıştım, sonra Sinop'ta dört yıl ve sevmediğim , kaçmak istediğim bu kasabaya geri dönmüştüm. Şu an elimde imkan var. Herhangi bir şehirde de yaşayabilirim ama istemiyorum.
Bugün bu sahilde oturup bunları yazdım. Herkes tarafından tanınmayı sevmiyorum aslında. Kasabalarda ki beni etkileyen en olumsuz şey bu herhalde. Ama dışarı çıktığımda tanıdıkları görüp konuşmakta ayrı bir zevk derim. Belki de sakinlik aradığım. Artık bir çok şey komik geliyor. Olduğu yerden sıkılanlar, insanların düşüncelerini dert edenler, dedikodular, kıskançlıklar, dalavereler, yersiz sıkıntılar..Küçük İskender' in bir kitabında şöyle der :
'' Yüzyıl sonra dünyada şu an dolaşan insanlardan belki de hiçbiri hayatta olmayacak; başkaları yönetiyor, başkaları acı çekiyor, başkaları seviniyor olacak hep. "Zaman geçmiyor, çok sıkılıyorum" diyenlere bu yüzden kızmışımdır; oysa ne büyük bir şans o. Zamanı hakettiği hatıralarla yeniden tanımlayabilme eziyeti ve memnuniyeti."
Ne kadar haklı değil mi? Kasabalar sıkıntı demektir, yavaşlama demektir, zamanı durdurmaya çalışmaktır. Varsın birçok olanaktan mahrum olayım, haftasonu avm lerde gezmemiş olayım, istediğim an sergi, sinema, müzeye gitmemeyim, güzel kafelerde oturmayayım.. Şu yukarıdaki manzaraya on adım yürüdükten sonra kavuşuyorum. Kalabalıklardan uzağım, trafik, belediye otobüsleri, kornalar, koşturan yığınları bilmem, arka bahçede öten bir horozumuz bile var, daha ne olsun !
Paylaşımını çok etkileyici buldum Buketcim, ne kadar da vurgulu anlatmışsın bir kasaba hayatını...Son paragraftaki düşüncelerine de katılıyorum, bence hiçbir şey kaybetmiyorsun şehirde yaşamadığın için aksine bu koşuşturmacadan, gürültüden uzak ve istediğin zaman ulaşabilecek olmak o istediklerine ne hoş;)
YanıtlaSilbeğendiğine sevindim, herkes için farklı durumlar bunlar. hissettiklerimi yazayım dedim..
SilKüçük yerin sıkıntısı çok evet özellikle de dedikodusu. Büyük yerin sıkıntısı daha daha çok. Ama hiç birşey de şu manzaranın huzurunu vermiyor. Sessiz, sakin...
YanıtlaSilaa evet dedikoduyu unutmuşum :)
Silolmuyor mu , dolu..bir de ben öğretmenim , insanlar neler diyor neler. ama inanın
kafama hiç takmıyorum. her yerin kendine göre artıları eksileri oluyor..
Yaş aldıkça insan daha iyi anlıyor zamanın kıymetini. O kalabalık şehirlerde koşturmaca içinde geçirilen günlerde kaçırılan aslında o kadar çok şey varmış ki diyor insan. Arada bir durmak ve derin bir nefes almak lazım. Düşünmek ve hayatı gerçek değeriyle hak ettiği şekilde yaşamak. Sanırım en önemlisi bu..
YanıtlaSilçok doğru..herkesin emeklilik ya da yaşlılık hayali de sakin bir yer oluyor nedense :)
SilÇok beğendim o girişi ben. Okuyup duruyorum. İçime işledi kelimeler. O kitabı ben de alayım da okuyayım istiyorum. Bu sıra okumayı biraz ihmal ettim, düşünmekten zaman kalmıyor. Kasaba gibi değil köy bile olamayacak bir yerde yaşıyoruz şu anda. Ahhh benim memleketimin güzel kasabaları, köyleri..Ne hayatlar ne hikayeler barındırıyor içinde. Çok seviyorum o yaşamı ben. Her şey şehirle yozlaştı sanki ve teknolojiyle çığrından çıktı. Neden bu kadar eski kafalıyım bilmiyorum ama ben izmiti bile hala içinden trenler geçen şehir olarak seviyorum öyle düşlüyorum özlüyorum. Oradaki zamanlarımı çok özlüyorum. orada sıkıldığım zamanları bile özlüyorum. ne tuhaf ben orada sıkılıyor muşum? Keşke şimdi sahip olduğum deneyimlerle zamanda geriye gidebilecek olsam daha ne isterdim. İzninle facebook ta da o hikayenin giriş kısmını paylaşacağım okusun benim gibi düşünen hisseden arkadaşlarım:) Sevgilerimle
YanıtlaSilzaten tuğba ben de sabahattin alinin bu hikayesini okuyunca oturup düşündüm. öyle güzel anlatmış ki, devamı da çok güzel zaten. ne demek izin, tabi ki paylaşalım. uzun yazıları okuyan arkadaşlarımız varsa ne mutlu bize :)
SilBen şuna inanırım canımcım,insan nerede büyürse oranın toprağını ister,yağmur her yerde aynıdır ama memleketinde başka kokar.Espirisi bile aynıdır memleket insanın,kötüsünü bile tanırsın.Ben Ankara çocuğuyum,kalabalıklar,gürültülü mekanlar (avm hariç) ve dediğin gibi tanınmamak.Şimdi evlilik sebebiyle şehir değiştirdim,aşkının peşinden gidenlerdenim,geldiğim yer Ankara'nın semti gibi.Sevimli sıcak,ege olduğu için çok çok sıcak.Mesela burada beni basıyor resmen.Çünkü herkes herkesi üç aşağı beş yukarı biliyor ben sevemiyorum,hele ilk taşındığımda Ankaralı kız Ankaralı kız,hay dedim kediler kovalasın sizi aynıyız aynı bi fark yok ama canımdan bezdirdiler ;) tek özlemediğim şehir içi dolmuş ve otobüsleri.Ama itiraf edeyim mi trafiğini bile özlüyorum.Belki yaşlandığımda sevebilirdim ama bu durgunluk şuan hiç bana göre değil ama İzmir çok yakın bana ,bide ege güzel gezecek çok yer ve benim insanlardan öğrenecek çok şeyim var,şimdilik idare ediyoruz ,yeniyiz ya ;) ama dedikodu ve tanınmak iğrenç inan ünlülelere acır oldum.Yazık gülben ergenin selülitlerini bile çekmişlerdi düşünsene :)
YanıtlaSil:))
Silaklıma bir kaç yıl önce yalovaya tayini çıkan ankaralı arkadaşım geldi. neden dersen , yalovaya gelmişti, taşınmıştı ve ilk günleriydi. onunla buluşunca deniz kenarına gidip oturdunmu diye sormuştum. o da '' yoo, ne gerek var ki '' demişti. Ankaralı olmak böyle birşey galiba, denize ihtiyaç duymuyordu ve çok özlüyordu.
dediğin gibi asıl önemli olan doğduğu, çocukluğunun geçtiği yerler. benim tüm sülalem burda tabi, ondan bu tutku :))
ahah yok canım o kdar da değil,suyu sulak yerleri ve denizi çok severim ve arkadaşın gibi An(a)karamı çook özlerim.Aile arkadaş ahbap her ne ise adı mekanı mekan zamanı zaman yapan. Yazın o kadar anlamlı ki,esasında bize dayatılan hayallerimize güzel gösterilen şeyler esasında ne kadar büyük,sorgulanması bile alay konusu haline getirilmiş!
SilŞöyle ki büyük bir şehirde doğum büyümesem alışmamış olsam burası o kadar güzel ki, aynı noktaya varıyoruz .Aynı zihniyetin kurbanlarıyız ve olacağız .
Aman neyse yazını çok beğendim ,kendimden çok şey buldum,ya hani derler ya "yiğit yüzüne övülmez" ama film zevkin kitap zevkin seviyorum tarzını,sakinliğini.
Neler geldi aklıma serbest çağrışım yoluyla; Tanpınar'ın yekpare zamanı anlattığı "Saatleri Ayarlama Enstütüsü" ve Nuri Bilge Ceylan'dan kasaba kareleri. Kasaba iyidir hem.
YanıtlaSilah evet, hele film tam sıkıntıya sokar insanı..
Silküçük yerlerde zaman yavaş akar , ben de küçük ilçemden kaçarcasına çıkmıştım ama şugün deseler ki şansın var dönmek için saniye düşünmem...
YanıtlaSilsevgili Buket,
YanıtlaSilher yolculuk aynı zamanda içimize yolculuktur ya, ben de karadeniz'de çok düşündüm "ben niye istanbul'da yaşıyorum?" diye...
doğadan bunca uzak, bu kadar gürültülü, bu kadar koşturmalı bir hayatı niye tercih ediyorum ki...
eninde sonunda gerçekleşmesini beklediğim memleketimin çandarlı, foça gibi küçük bir beldesine dönme hayalimi daha önlere alma isteği doğdu içimde...