Budapeşte yazıma Nazım Hikmet'ten aldığım dizelerle devam etmek istiyorum :
Gökte bulut yok
Söğütler yağmurlu,
Tuna'ya rastladım,
Akıyor çamurlu...
Hey Hikmet'in oğlu, Hikmetin oğlu !
Tuna'nın suyu olaydın,
Kara orman'dan geleydin,
Karadeniz'e döküleydin,
Mavileşeydin, mavileşeydin, mavileşeydin...
Budapeşte 'de güne metroyla başlıyorduk. Metro da oldukça eski, şimdiye kadar gördüğüm en
eski trenler vardı. Zaten Budapeşte metrosu dünyanın en eski ikinci metrosuymuş. Trenleri de o zamanlardan kalma sanki. Ama biz oradayken yeni alınmış bir trenin ilk deneme sürüşlerine de denk geldik.
Sonra Tuna Nehrinin ortasında bulunan Margit Adasına gittik. Adanın kuzey ucunndaki metro durağına yani Arpad Hid durağına gidip bir otobüse binip adanın ucunda indik. Tam 1,5 saat yürüyerek adayı baştan başa yürüdük.
Adanın içinde hayvanat bahçesine denk geldik. Ada 2,5 km boyunda. Ada da spor yapanlara rastladık. Bir spor tesisi, ilköğretim okulu, olimpik yüzme havuzu, bol sinek üremesine sebep olan ama nilüfer çiçekleri ile bezeli bir Japon bahçesi , 1911’de yapılmış Unesco tarafından korunan yüksek de bir su kulesi varmış. Bir de ortaçağdan sadece kalıntıları kalmış bir kilisesi var.
Buda Kalesini karşıdan görmekte çok güzeldi.
Obuda (Eski Buda) denilen yerde yine Mardit Adasının kuzey ucunda.. Çağdaş heykeltraş Imre Varga’nın yarattığI Şemsiyeli Kadınlar oldukça güzel. Aynı bölgede, Fö Tér’de, tarihi belgeler ve Eski Buda’nın endüstriyel gelişimini aktaran Obuda Müzesi var.
Buradan tekrar metroya binerek kahve molası yerimiz olan Central Kafevaz'a geldik. Biz pastamızı yerken Pelin tasarım kitabına birşeyler çizmeye başlamıştı bile. Dışarısı oldukça soğuk olduğundan, üstelik Margit Adasında da uzun uzun yürüdüğümüzden çok üşümüştük. Bu mola bize çok iyi geldi.
Mola sonrası Tuna Nehrinin kenarındaki ayakkabı heykellerini görmeye gittik..Tuna nehrine atılan Yahudileri simgeleyen demirden kadın-erkek ayakabıları görmek bizleri üzdü.
Şehir içlerine doğru yürürken çocuk parklarına da rastladık..
Görmemiz gereken bir yerde St. Stephen's Basilikasi .. Burası St. Stephen'e adanmış ve Budapeşte'nin en büyük Bazilikası olmasıyla ünlü. 8.500 kişi içeride ibadet edecek büyüklükte. 96 metre yüksekliğinde Dom'a sahip olan bu kilisenin inşasına 1851 yılında başlansa da tamamlanması 1905 yılını buluyor. Kilise'nin yüksekliği yakınındaki Parlamento binası ile aynı. Bu aynı zamanda kilise ile devlet yönetiminin eşitliğini simgeliyor.
Neo-Klasik tarzdaki bu kilisenin içinde kiliseye daha sonradan ismi verilen Kral St. Stephen'in mumyalanmış kolu, ki dürüst sağ el olması nedeniyle, kutsal emanet olarak sergileniyor. Kral Stephen Macar Krallığı'nın kurucusu.
Asansörle kilisenin en yüksek yerine çıkarak şehri kuşbakışı görme fırsatını kaçırmadık. Buradan şehir 360 derece kuşbakışı görülebiliyor. Bu kilisenin Domu ayrıca şehrin her yerinden görülebilecek kadar büyük olması özelliği ile ünlü.
Ertesi gün Budapeşte'ye 1,5 saat uzaklıktaki Türkler için önemi olan Estergon şehrine gittik. Buraya gitmek için Nygati Ter'den trene bindik. Çok güzel bir tren yolculuğu yaptık. Tren bileti yanılmıyorsam 4 euro civarındaydı. Normalde turlar buraya ekstra gezi yapıyorlar ve adam başı 40-50 euro alıyorlar. Buradan farkı anlayabiliriz.
Osmanlı tarihinde önemli bir yere sahip olan kale, 13. yüzyıl başlarında inşa edilmiş. Estergon Kalesi, 1241’de yaşanan Moğol İstilası’na kadar Macar Krallığı’nın idari ve dini merkezi olarak işlev görmüş. Osmanlı Devleti Estergon Kalesi’ni ilk defa 1543 yılında, o dönemde Avusturyalılar’ın yönetiminde iken zapt etmiş. Kale, 1683 yılında Osmanlı yönetiminden çıkmış.
Kaleye çıkmak buzlar üzerinde oldukça zordu ama sonuç bizi mutlu etti...
Şehrin içinde de bütün gün gezdik. Etrafta fazla insan yoktu, galiba yazın turistlerle daha hareketli oluyor. Alacağınız bütün hediyelik eşyaları kesinlikle buradan alın. Budapeşte'yle yarı yarıya fiyat farkı var. Ne yazık ki biz bunu uygulayamadık ama bu böyle. Akşama doğru bu sefer otobüsle şehre geri döndük.
Şemsiyeli Kadınlara bayıldım. Demir'den ayakkabılar ise çok üzücü. Tarihte ne büyük acilar, trajediler yaşanmış. Her ülkede ayrı bir hikaye...
YanıtlaSilÇok güzel anlatmışsın Buketcim. Fotoğraflarında çok güzel :)
YanıtlaSilKeşke 'seninle gezmiş kadar oldum' diyebilseydim ama yok, ben gidip görmeden diyemem :) Hepsi çok hoş fotoğrafların. Ayakkabıların olduğu fotoğraf hariç, o gerçekten ürkütücü...
YanıtlaSilheykellere bak ya !
YanıtlaSililk defa görüyorum ne kadar ilginçmiş :)
Çok güzel bir gezi olmuş.Biz de yaklaşık 2.5 sene evvel gitmiştik Budapeşte'ye. Budapeşte eski ile yeni arasında kalmış farklı güzel bir şehir.
YanıtlaSilSenin gezi şeklini seviyorum Buketcim çünkü herkesin gitmediği yerlere ayak basıyor, oralarla ilgili bilgi topluyorsun.
YanıtlaSilBazilika çok ilginçmiş ve çok büyük...Kuş bakışı şehir manzarasına ise bittim:)
Kafelerdeki molalarınızı da kıskandım ama sizin için sevindim;)
Buketcim, ne güzel gezdiniz, bizi de gezdirdiniz. Bize de iyi fikir oldu. Rehbersiz gezmek gerçekten çok keyifli. Heykeller çok etkileyici.
YanıtlaSil