15 Nisan 2012 Pazar

bir pazar daha geçti...

                                 Yağmur yağdı ve hiç dinmedi
                                 Büyüdükçe büyüdü isli ve yalnız olmak 


                             Bugün amacım tembellik yapmaktı  ama  evin  halini  görünce  içime  sinmedi kötü  bir  ortamda  oturmak..Sabahtan  başlayan  temizliğim  öğle  2  de  bitti  neyseki.  Pelin  sınıfıyla  tiyatroya  gitti.  Eşimde  işe  gidince  pazar  tembelliği  yapayım dedim.  Dışarıda  yağmur  olanca  şiddetiyle  yağarken  bir  film  seçtim.  Daha önce  The  Turin Horse  seyrettiğim  yönetmen  Bela Tarr..
Seyrettiğim  film  Kárhozat (Damnation )..

 

Filmin açılışında teleferikleri görüyoruz. Teleferiklerin sonu gelmez bir tekrar içinde, aynı monotonluğu ve mekanikliğiyle sürekli gidip gelmelerini izliyoruz. Aslında teleferiklerin bu sıradanlığı, buradaki insanların sıradanlığını ve yaşamlarını  da çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu uzun sekanstan sonra, yavaş yavaş kamera geriye çekilerek açı genişletiliyor, teleferikler pencerenin köşeleri arasında kalıyor. Biz camdan yağmuru izleyen Karrer’i tanımaya başlıyoruz





                              Film o kadar minimalist bir anlatıma sahip ki, karakterlerin isimlerini bile film içinde öğrenemiyoruz. Normal bir filmle kıyaslandığında çok az diyalog var. SSCB daha dağılmadan önce, Komünist Parti iktidarında, küçük bir Macar yerleşim yerinde geçiyor film. Etraflarındaki hiçbir şeyin değişmemesi, bu ağır sıradanlık hali, burada yaşayan insanları, özellikle de Karrer’i deliliğin eşiğine getiriyor. Karrer, bir şey yapmaya cesareti olmayan, korkaklığına bahaneler üreten, çaresiz bir adam. Sevdiği kadınla arası bozulmuş, kokuşmuş barlarda gezinen, hayatında değişiklik arayan biri. İçindeki sevgiyi artık kaybetmiş. Kendini özgür bırakmak istiyor, ama bunu bir türlü yapamıyor. Sürekli ruhsal bir gerilim ve melankolinin içinde, bilinçsizce hareket ediyor.





Bela  Tarr  filmlerine  devam etmek  niyetim.  Bugünün  atmosferiyle de  öyle  uyumluydu  ki.  Filmde  yağdıkça  yağan  yağmur  oturduğum  yerden  baktığımda,  kendi  sokağımda da  devam  etti  tüm gün.  Ara  ara  - battaniye  altında olmamdan dolayı  galiba  -  uyukladım.  Film  bitince  yine  battaniyemi  alarak  balkona  çıktım.  Karrer 'in  ruh  hali  bana  geçmişti.  Bazı  filmler  her  mevsimde ,  her  havada  seyredilmez ya ,  bu film tam tamına  bugüne  aitti. 
Sıkıntımı  dağıtmak  için  kitabımı  aldım. Yine  kütüphaneden  üç  kitap  aldım.  Okumakta  olduğum  Samiha  Ayverdi'nın   Ateş  Ağacı.. Sıkıntılı zamanlarımın  kurtarıcısıdır  Samiha  Ayverdi..






 Ateş Ağacı Sâmiha Ayverdi'nin üçüncü romanıdır:

                 "Muhit değiştirmeyi ben, resimli bir kitabın sahifelerini çevirmeye benzetirim. Bakan göz hep aynı göz, çevrilen sahifeler hep aynı kitabın sahifeleridir. Fakat manzaralar ve dolayısıyla intibalar başkadır."

   

10 yorum:

  1. Hem kitap kurdu, hem sinefil olunca insan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet ceren, şu hayatta en zevk aldığım şeylerden ikisi..

      Sil
  2. Samiha Ayverdi hiç okumadım. Not aldım kendime sıkıntılı zamanlarda kurtarıcı olsun diye..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. tasavvuf ve inanca ilgin varsa neden olmasın..

      Sil
  3. bir de odamda seyahat vardır. xavier de maistre, böyle bir yolculuğa cesaret edebilmenin başdöndüren tecrübesini anlatır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hemen not aldım.yakında kocaelinin kitap fuarı başlayacak. alacağım kitap listemin 52. sırasında oldu :) benim gibi seyahat seven biri için değişik bir açıdan olacak herhalde.çok teşekkürler..

      Sil
  4. Canım benim.Sevindim biraz dinlenebilmişsin ama bu film var ya pek benlik değil galiba. Ama sana bravo.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet bence de değil ama seyretmeden de edemiyorum :)

      Sil
  5. zorlu bi yönetmen ve film seçmişsin.
    :)

    YanıtlaSil

Cuma Gelmiş!

                     Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...