"nisan en zalimidir ayların, leylakları doğurtur ölü topraktan"
T.S. Elliot Çorak Ülke 'de böyle der. Nisan geldi ama daha leylaklar doğmadı. Hele kokusu, ancak mayısa doğru sarar etrafı.Böyle mutlu olmaya hazır olduğumuz günlerde hep paylaşalım isterim.
Arkadaşlarımla geçirdiğim güzel bir gün.. Hazırlanan yemekler, sohpet...
Olmazsa olmaz salatamızı yaptık..
Fırında patattes graten.. Yaımı çok basit. İnce ince halkalanmış patatesler baharatla karıştırılır. Borcama konur. Biraz süt, krema ve ufalanmış beyaz peynirle karıştırılır. Fırında pişirilir. Çıkmaya yakın rendelenmiş kaşar konur ve afiyetle yenir...
Arkadaşlar gittikten sonra bir film seyredeyim dedim....Eşim yine mi bunalım filmi olacak dedi ama elime geçen de Bergman'ın Çığlıklar ve Fısıltılar ( Cries and Whispers ) seyrettim.
Ingmar Bergman’ın olgunluğunun ve duygularının doruğa ulaştığı yapım, 1972 mahsulü 91 dakikalık bir sonat. Ölümü, yaşamı, içimizde saklı kalanı ve dışa vurduklarımızın sahteliğini gözler önüne seren muhteşem bir duygu analizi. Mekân kırmızı ve beyaza boyanıyor seyir boyunca. Renkler itibari ile bakılınca yönetmenin en sofistike filmidir çığlıklar ve fısıltılar. Görüntüler adlı kitabında şöyle yazar Bergman filmi için;
“Çığlıklar ve Fısıltılar dışındaki tüm filmlerim siyah ve beyaz şeklinde düşünülebilir. Senaryoda kırmızı benim için ruhun içini temsil etmektedir. Çocukken ruhun bir ejderha, mavi bir duman, yarı kuş yarı balık geniş kanatlı bir yaratık gibi gökyüzünde hareket eden bir gölge olduğunu hayal ederdim. Fakat ejderhanın içindeki her şey kırmızıydı.”
Gösterime girdiği dönemde pek fazla gişe yapamasa da yapım, beş Oscar adaylığına ve en iyi görüntü yönetmeni dalında bir Oscar’a sahip…Bergman bir düşünür olarak ele alınmalı. Bu filminde kardeşler aracılığıyla insanın en karanlık taraflarına bakmaya çalışıyor. Çok beğendim, yalnızlığı, insanın acizliğini, korkuyu tamamen hissettim. Tekrar tekrar izleyeceğimi sanıyorum.
Kırmızı duvarlar arasında kalmış beyaz elbiseli kardeşlerden ikisinin arasındaki sevgisizlik - iletişimsizlik, üçüncüsünün ölümünde sonuç buluyor. Kabuklarını kırmaya yeltendiklerinde ölü dirilecek gibi olur, ama iki kardeş de gerektiği kadar fedakarlık yapmaktan korkar ve yeniden eski kayıtsızlıklarına geri dönerler. Herşey sona erdiğinde hatırlanan, yine üç kardeş ve anna'nın çimlerde ve salıncakta geçirdikleri o mutlu gündür, yalandan ibaret de olsa...
canım valla eline koluna sağlık filmi de merak ettim ikinci kez izlerim dediğine göre güzel olmalı :D
YanıtlaSilBen planladığım ufak tatile çıktım. Siz Ankara ziyaretinde değil misiniz?
YanıtlaSilgünaydın,
YanıtlaSilizlemedim; ne filmle ne de televizyonla aram iyi.ama karidesli makarnaya bayıldım:)
makarna çok güzel görünüyor:))
YanıtlaSilhayırlı günler,sevgiler:))
merhaba kozmoda.com işbirliği ile cekılıs yapıyorum
YanıtlaSilbeklerım
http://drycfc.blogspot.com/2012/04/kozmoda-sponsorlugu-ile-hediye.html
bende bahçedeki leylak ağacının gözüne bakıyorum ama tık yok canım! sanırım mayısta açacak gibi nazlı nazlı:)) oysaki çok özledik kendisini!
YanıtlaSilt.s. elliot'un en güzel mısrasıdır belki. güllerin, lalelerin ve -elbette- nergislerinlerin gölgesinde kalan leylak'a hakkını verir. biten kışın acısını unutturur, kişiyi yaza hazırlar.
YanıtlaSilTercih edilmiş bir yalnızlık lütuftur.
YanıtlaSilçığlıklar ve fısıltılar, persona'dan sonra en sevdiğim bergman filmi.sen de çok güzel yorumlamışsın :)
YanıtlaSilayrıca bi makarna delisi olarak o makarnaya bayıldıım :))
Nisan geldi, geçiyor ama hala yağmur ve açmamış çiçekler gömülü toprağa. Kardeşler arasındaki ilişkiyi insan doğası çerçevesinde irdeleyen bu filmi de listeme ekliyorum. Ellerine sağlık tüm o güzel yiyecekler için.
YanıtlaSil