23 Ağustos 2024 Cuma

Cuma Geldi!


                    Pessoa Huzursuzluğun Kitabı'nda şöyle der;

"Büyük tutkularım, sınırsız düşlerim oldu. Ama o kadarı çıraklarda, terzi kızlarda da vardır, çünkü bütün dünya hayal kurar: Bizi birbirimizden ayıran şey, o hayalleri gerçekleştirecek gücümüzün ya da kendiliğinden gerçekleştiklerini görecek kadar şansımızın olup olmamasıdır."

Hayallerim daha çok gezme, yeni yerler görme, farklı yaşamlara tanık olma üzerine oldu daha çok. Ama Pessoa'ya katılıyorum, hayallarime ulaşmak için hep çabaladım, mevcut imkanlarımı kullandım, sırf seyahat yapmak için bir çok şeyi kıstım ve şükür ki bu isteğimin gerçekleştiğini görme şansım oldu. Yoksa ne kariyer, ne iş başarısı, ne ev, araba vb. isteklerim oldu. Bu yaz da aylar öncesinde planladığımız iki uzun seyahati sorunsuz gerçekleştirdik çok şükür. Hatta biraz daha enerjimiz olsaydı haftaya bile bir yerlere gitme planımız vardı ama yaşlandık galiba. Evde de zaman geçirme, dinlenme, bu sıcakta kapıdan dışarı çıkmama psikolojisine girdik. Zaten 1 eylül iş başı. Bu yıl çalıştığım okul değişebilir, artık köyde olmayabilirim, her şey belirsiz. Bu da canımı çok sıkıyor ama kendimi kaderin ellerine bıraktım.

                 Neyse geçelim geçen haftaya. Neredeyse 8 gündür bağ evimizde kalıyorum. İnternet, tv ve gündelik şehir hayatından uzak çok iyi geldi. Ama olumsuz bir çok şey yaşadım. Anlatayım:

Geçen hafta annemi de alıp bağa gittik. Erkekleri ve kızımı evde bıraktık. Bizi rahatsız etmeyin, biz biraz köy hayatı yaşayacağız dedik, aldık eşyalarımızı kulübeye geldik. Bahçede zaman çok güzel geçiyor. Biz olmadığımız için domatesler kurumuş gitmiş. Neyse ki kabaklarıma bir şey olmamış, uzamışlar da uzamışlar. Bir kaç tane kabakta olmuş üzerine, aman ne sevindik annemle.


                           Ektiğimiz ağaçların daha iyi gelişmesi için diplerini kazdık, suladık, kurumuş yaprakları temizledik. Aynı şekilde bitkilerle de ilgilendik. Sabahın erken saatlerinde kalkıp o sessizlikte çalışmak çok güzeldi. Her yeri ot sarmış, temizlemek zaten başlı başına bir iş. Ama fiziken çalışmak insana çok iyi geliyor. Gün boyu aşırı sıcaklardan hiç iş yapamıyorduk, biz de tüm gün kitap okuduk, el işi yaptık annemle.

Kaldığımız günün ikinci sabahı babam geldi eve. Anneme ne zaman geleceksin diye duygusal baskı yapmaya başladı :) Bir şekilde onu gönderdik, akşamına babasıyla evde kalan kızım ağlayarak aradı :) Babasıyla kavga etmişler, anne eve gel diyor :) Eee ben boşuna mı kaçtım sizden dedim, bir kaç taktik verdim, kalmaya devam ettim. 

Ama tek sorun bunlar değil. En kötüsü bizim evin hemen yanında ki arsaya ev yapılmaya başlandı. ( buraya ağlama emojisi koymak istiyorum ) İnşaat sabah 7'de başlıyor, akşam 5'e kadar devam ediyor. Gürültüsünü geçtik, bahçeye çıkamaz olduk çünkü tam dibimizde adamlar. Aramızda ki çite yeşil file çektik sonunda ama gürültüye çare yok.



Sadece bu değil bizim eve yakın bir kafe vardı. Burada da yaz düğünleri başladı. Sadece haftasonu değil Allahın her gecesi düğün oldu. Ağaçlarımın arasından patlayan havai fişekleri seyrettik hep. Normalde kapkaranlık gece de yıldızları seyrediyorduk annemle bahçede oturarak. 
Cuma da gelince malum pazarımız var burada, aşağı eve döndük şimdilik. 


Annemle kalırken misafirimizde oldu. Annem boşnak böreği yaptı, zeytin ağacımızın altında çaylar içildi yemekler yendi. Ama gelenleri gün içinde kabul edemedik, hem inşaat sesi hem aşırı sıcaklardan dolayı ikindiden sonra oturabildik.


                   Biliyorsunuz geçen hafta 17 ağustos depremini tekrar hatırladık. Bunca yıl geçti ama korkumuz ve endişemizden bir şey kaybetmedik. Ben de 7. katta ki dairemizde yakalanmıştım depreme. Apartmandan nasıl sağ çıktık bilmiyorum, kader işte bunca yıl üzerine yaşadık. Tam evlenmek üzereydim o sıralar. Eşimin evi vardı onu düzenliyorduk, depremde bina yıkıldı. Orada yaşayan 10 kişi vefat etti. Biz kurtulduk, üzerine yirmi beş sene geçti ama o günleri hiç unutamıyorum. Dün gibi aklımda yaşadıklarımız ki biz şanslı olanlardandık. Giden canlar gelmiyor yerine mal mülk geliyor bir şekilde..


Arkadaşımdan aldığım kitaplar okundu bu hafta. 
  
"…her birimiz doğduğumuz andan ölünceye kadar kendi “burada”mızın içindeyiz."

demişti Paul Auster son kitabında. Kulübede kaldığım zaman boyunca bir çok gereksiz uyarandan uzak kaldığımda bunu daha iyi hissettim. Kendi alanını, hayatta ki yerini, sınırlarını düşününce korkunç bir boşunalık sarıyor insanı. Yapılan, yaşanılan onca şey  ''boşunalık'' kavramını işaret ediyor. Bu benim hissettiğim tabi ki. İnsanı umutsuzluğa sürükleyen büyük bir duygu. İnanç olmasa neye tutunurdum diyorum. Ya da inancı olmayanlar nasıl çözüyor bunu? Bilmiyorum.
              Dün gece çok naif bir film seyrettin. Kırda Bir Pazar.. 1984 yapımı fransız filminde Güzel bir kır evinde yaşayan yaşlı Bay Admiral'i pazar günü ziyaretine gelen iki çocuğununla o gün yaşadıkları konu ediniyor. Çocuklarının hayat telaşesi karşısında ressam adamın yaşının verdiği olgunluk, hayata bakış açısı, sanatının çevresini sarmış hali, çocukları büyümüş olmasına rağmen onlardan beklentisi, hüznü, herkesin kendi dünyasında oluşu, yalnızlık, aynı kandan olmalarına rağmen karakter farklılıkları gibi bir çok konuyu ele almıştı film. Beş on yıl önce seyretsem beni sıkacak filmin şimdi çok şey ifade etmesi me ilginç. A sunday in the the Country filmi doğa görselleriyle de kalbimi çaldı.



Dün eve gelir gelmez özlediğim tek şey film seyretmekti. İyi ki Filmler Var  blogunda görüp izlediğim filmde farklı bir aşk hikayesi olan Szerelem  (1971) . İlk filmde yaşlı bir adamın etrafında dönen bir hikaye varken burada da  ölmek üzere olan bir kadın vardı. Nedense filmde ki bir çok sahne beni çok etkiledi. Hangi ülkede olursa olsun yatalak yaşlıların huysuzluklarının, kaprislerinin aynı olduğunu görmek, ölüme yattığın o dönemin benzer olduğunu farketmek çok sarsıcı bence. Konu  başka bir şeydi ama benzer sahneleri kayınvalidemde de yaşamış olmam o günlere dönüş yaptırdı. Zamanın acımasızlığı tekrar suratıma çarptı çünkü hislerimiz hala çok derin ama 2 yıl olmuş bile.



Bu sabah erken kalkıp pazar arabamızı alıp çıktık yollara. Çünkü bugün yerel pazarımız var. Yakında okullar açılınca sabah pazar hallerini kaçıracağım diye ihmal etmek istemiyorum. On metre aşağıya inince zaten denize ulaşıyoruz. Eşimle biraz sabah denizini seyrettik. Hatta Pelinpembesi instagram hesabımda bunu paylaştım. 



Buradan pazara gittik. Sabah taze meyve ve sebzeler tezgahta yerini almıştı.



Çok seviyorum pazar görüntülerini.


Geçen yazımda bahsettiğim Bamberg gezi videomuzu koydum. 
Bu haftalıkta bu kadar! Herkese hayırlı cumalar, mutlu haftasonları !







9 yorum:

  1. demek kiiii herkesten uzak dağda ormanda ıssız bir yerde yaşamalı bizim ülkede :)

    YanıtlaSil
  2. Umarım komşuların şahane insanlar çıkar da bu inşaat günleri unutulur gider :) Kabaklı fotoğrafa bayıldım! Domatesler bu sene İzmir tarafında çok kötü, sarımsı ve kuru. Kuzeyde nasıl daha test edemedim ama fotoğraflar umut veriyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk izlenim komşuda umut vaat etmiyor :)
      Zaten artık kapımı kapatıp oturacağım evde, emekli olunca özellikle
      her şeye kızan insanlara dönüşeceğiz gibi geliyor kocamla.
      Bizim domatesler uzun süre terkedilmiş kalınca böyle oldu bu da gayet normal ama dediğin gibi bir çok insanın bu yaz kötü olmuş domatesler.
      Ben artık kış sebzelerine döndüm onlar çok güzel oluyor. Bugünde pazardan fidan aldım, lahana, karnabahar falan onları ekeceğim.

      Sil
    2. Ceren şimdi okudum sen neden yiyorsun diye sormuşsun ya blogunda :)
      off balık yenmez mi ya, olsa her gün. Etobur çok değilim ama
      balık, hindi, dana çok severim yemeyi :)

      Sil
    3. :)) inşallah dönüşmezsiniz Buket! Kapını sonuna dek aç, o evde kapı kapalı oturulmaz, hatta bahçeden çıkılmaz bence..
      Bu balıklarla yüzseydin bırakabilirdin;)

      Sil
  3. Bizim burada domatesler kötü bu sene altları siyahlaştı, yenilecek gibi değil. Kuyunun suları çekildi trakya geneli ve bahçe kurudu. En son biberleri kurutmayım dedim menemen yaptım kışlık onlarla. Yalnız Bulgaristan macuru bir bayandan yeşil fasulye tohumu almıştım muhteşem güzel çıktı. Anneme seneye Allah kısmet ederse domateslerin yerine fasulye ekelim dedim, kısmetse bayandan tekrar alıp ekeceğim.
    Şimdi Bamberg gezini izleyeceğim.
    Sevgiler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar,
      Yurt genelinde domateslerde sorun var sanki. Biberlerde çok su istiyor değil mi? Ben de bu hafta içi kışlıkları ekeceğiz azar azar. Umarım olur. Artık
      mevsimlerin zamanı çok değişti, havalar çok sıcak geçiyor
      küresel ısınma denen şey kesinlikle başladı belki de bu günler iyi
      zamanlarımız.

      Sil
  4. Mevsimden mi memleketin halinden mi bilmiyorum, ben de sorguladığım, hayatımın üzerine düşündüğüm bir dönemdeyim. Hatta son yazımda baya içimi döktüm:) Ben de başımı alıp dağlara gitmek istiyorum :) Okumak, örgü örmek, bir ağacın gölgesinde uzanmak.. Aslında hayat ne büyük nimet, şükretmeyi unutuyoruz bazen. Umarım inşaat gürültüsü güzel bir komşuluğun başlangıcıdır , zira kötü komşu huzursuzluktan başka bir şey değil. Fotoğraflara ve yazına yine bayıldım, iyiki varsın.

    YanıtlaSil

Cuma Geldi!

                         İki haftadır yani eylülün başlamasıyla beraber yerde miyim gökte mi bilmiyorum. Uzun bir yaz tatilinden sonra işe b...