13 Haziran 2022 Pazartesi

Sessizliğin Yanıtı

                      Nereden bilirdim bu yaşımda  Max Frisch ile tanışacak , her kitabını okuma isteğiyle dolacak, uzun uzun düşünecek ve bir şeyler yazma ihtiyacımın doğacağını. Bazı yazarlar böyledir, hayatınıza bir girer aslında bilmediğiniz bir şey söylemez size ama sizi anlatır her satırında. Homo Faber'den sonra internetten Sessizliğin Yanıtı'nı alıp okudum . Dün gece bitince kucağımda kitapla, yarım saat etkisiyle düşündüm. Kitabın kahramanı otuz yaşında bir dağcı. Geçmişini, bugününü, içinde bulunduğu hayatı sorgulayan, toplumsal rolleri (eş,meslek vb. ) en iyi şekilde yerine getiren ama hep içini kemiren bir duyguyla sorgulayan insan. Max Frisch bu romanı yazdığında 25 yaşındaymış, kendinden bir şeyler kattığı ikinci kitabı. Kurguladığı otuz yaşında ki Dağcı üzerinden yaşam felsefesini okuruz. 
                     İnsanın hayatını yaşaması kendine aittir der Frisch. Yaşamını kurgulayan insandır, kadere, aileye, genlere suç yüklemenin anlamı yoktur der. Her şeyi yönlendiren bir kader , yazgı yoktur, insan yaşamının baş oyuncusudur diye savunur. Ama hayatın bunca çabaya, olaya karşılık anlamı nedir diye kafa yorar Max Frisch. 
'' Bir bayrak yarışı gibi, diyor gülerek ; amacı ve sonu olmayan bir bayrak yarışı; yaşamı elimize tutuşturup söylenen şu ; Koş bununla , yirmi ya da yetmiş yıl. İnsan elinde ne olduğuna bakmaksızın koşar, koşar ve bayrağı bir diğerine verir. Biri bunun amacını soracak olursa söyleyecek neyi vardır? İnsan bile yapabilir tabi, birini kolundan tutup kenara çekebilir ama elini açarsa bulacağı bir hiçtir. Bunun için mi koşuyoruz, kuşaktan kuşağa? Tam bir sirk bu, çemberin etrafında dönüp durmak, belki de çemberin ortasında sevgili Tanrı oturuyordur ve eğlencesi bitmesin diye bizi yüzlerce tutkuyla kırbaçlayıp karnı ağrıyıncaya kadar gülüyordur.''
               Dağcının bir tek günlük aşkı İrene adında ki rehberlik yaptığı kadınla yaşaması, sevgilisi Barbara'yla ilişkisi ve bunları geride bırakarak kimsenin cesaret edemediği  o muhteşem dağa tırmanışa geçerek sırra kadem basması. Frisch dağcının tırmandığı dağ olarak Nordgrat'ı seçmiş. Kitabın yayımlandığı 1937 yılı dağın en gözde olduğu zamanmış. Hitler buraya çıkmayı başaran ilk kişinin Alman olmasını istiyormuş. 1934 yılında ilk girişim ölümle sonuçlanmış. 1935'te iki kişilik, 1936 yılında halatlarla bağlı dört kişilik bir takım bu dağda yaşamını yitirmiş. Bu yüzden buraya ''ölüm duvarı'' denmeye başlanmış.




                     Dağcının sorduğu sorulara cevap bulacağı yer olarak Nordgrat'ı seçmesi, buraya tırmanması, o eşsiz yücelikte ki dağların zirvesinde ki o keskin sessizlik, Tanrı'nın sessizliğini en çok hissettiği o doruklar.. Dağlara tırmanmayı, o sessizliği dinlemeyi, yalnız kalmayı , olağan dünyadan soyutlanmayı çok sevdiğimden hatta İsviçre^ye bir iki kez gidip o harika Alplerin tadını aldıktan sonra bu kitabı okuduğumda Dağcı'yı öyle iyi anladım ki. Dağlara yapılan bu ölümcül yolculuk, karşılaşılan o ilahi sessizlikle cevaplar bulundu mu peki?  Aklıma nedense Bergman'nın ''Tanrının Sessizliği Üçlemesi'' filmleri geldi ve tekrar izlemek istiyorum. Hala seyretmediyseniz mutlaka diyorum.














12 yorum:

  1. Max Frich ile iki sene kadar önce pandeminin ilk bunaltıcı yılında tanışmıştım. Henüz bütün kitaplarını okumaya başlamadım, ancak bulsam okurum, bendeki izi kuvvetli oldu. :)
    Şuraya linkini bırakayım, izninle:
    https://ekmekcikiz.blogspot.com/2020/10/max-frisch-ve-bir-anlats-montauk.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hemen bakıyorum, çok teşekkürler..

      Sil
    2. Okudum şimdi, Montauk'u okuyup yorumlamışsınız.n Hatta Buraneros da yorum yazmış, altta bana yazdıklarına benzer. O kitapta etkilendiğiniz noktalara benzer hisler geliştirdim galiba bende okurken. çünkü bu kitabı da kendi yaşantısına paralel. hele 25 yaşında bir insan nasıl böyle düşünür, nasıl böyle farkındalık içindedir diye ilgim daha çok oluştu. max frisch'in hayatı anlamdırma çabaları çok hoşuma gitti, farklı insanlar olsak da.

      Sil
  2. Yazarla tanışma kitabım Montauk, severek okumuştum, ilginç gelmişti ama bir zirve olmamıştı bende , fakat şimdi yazını okuyunca biraz hafife mi aldım acaba kendisini diye de düşünmeden edemedim. Hızla göz atacağım bir kez daha Montauk'a, başka kitaplarıyla da ilgilenebilirim belki:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Montuak'ı duydum evet ama elimde değil. Homo faberden başlayabilirsin, hatta sonrasında youtube da bu kitabın analizleri var. onları da ilgiyle dinlemiştim.

      Sil
  3. Ben henüz tanışmadım ama Buketcim oldukça ilgimi çekti ilk fırsatta tanışmak istiyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuyacak ne çok kitap var değil mi? ben bunu okuyunca diğer yazdıklarında aklım kaldı ama daha elimde yeni aldığım farklı kitaplar var. Allah sağlık versin de okuruz inşallah yavaş yavaş :)

      Sil
  4. alıntı çok etkileyici. filmi de seyretmedim. bu ara hiçbir şey seyredemez oldum sanki. ama yazayım aklımın kenarına. sevgiler

    YanıtlaSil
  5. Ya senin yaptığın yorum profile girince görünüyor normal ana sayfada görünmedi 😢

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin bloğa yazdığım yorumumu diyorsun, bilmiyorum ki ..

      Sil
  6. Max Frisch'i isim olarak biliyorum ancak hiçbir kitabını okumadım. Sanırım okumalıyım. Senin kitap kritiğinin ayrıca etkisi oldu bende:)

    YanıtlaSil
  7. Kitabın sevildiği yazıdan öyle bir hissediliyor ki, bende alıp hemen okumak istedim.

    YanıtlaSil

Merhaba Cuma

                          '' Kendini sevmezsen başkasını nasıl sevebilirsin ?'' diye soruyor Tina Turner Mutluluk Sana Yakış...