19 Nisan 2021 Pazartesi

venedik

                       Artık korku, aksiyon ve komedi filmleri seyredemiyorum.  Bir dönem korku filmlerine sarmıştım; gece gündüz seyreder  bunlar mı insanı kokutacak derdim. Neredeyse türünün tüm örneklerini seyretmişimdir. Keza komedi filmleri de öyle. İnsan gençken her şeye gülüyor zaten. Son on yılda az da olsa komedi de nedense hiç gülemiyorum. Hele küfür, argonun artık hayatımızın içine işlemiş haline zaten  canım çok sıkılıyorken böyle filmlere tahammülüm hiç yok. Cinsel göndermelere de  gülemiyorum  bir çokları gibi. Aksiyon filmler de ki gürültü, koşturmaca o kadar çok ruhumu sıkıyor ki anlatamam. Yani artık sinemanın bir çok türüne mesafeliyim.

                     Geçen gün seyrettiğim yarı belgesel yarı drama filmde baba, yönetmen kızına neden kurgu filmler çekmediğini soruyor sonra da bunun daha çok para getirdiğini söylüyordu. Yönetmen kız ;

                    ''Gerçek hayat çoğu zaman  uydurma şeylerden çok daha ilginç.'' deyince artık yaşanmış olayları seyretmekten daha çok hoşlanır olduğumu anladım.

                   Buna benzer nedenlerden belgesellere, biyografilere yöneldim bir kaç yıldır. Seyrettiğim Dick Johnson'un Ölümü ve sonrasında The Father sarsıcı ve kaçınılmaz sona ait. Üst üste yaşlılık, baba konularıyla ilgili filmler kendi ebeveynlerime olan düşkünlüğümü arttırıyor. Onların yaşlı insan olma yoluna doğru girdiklerini görünce merhamet, acıma, üzüntü ile dolup taşıyorum. 

                     Babam 1945 doğumlu. Genç kızken özellikle lise yıllarında beni sıkma, bir çok şeye izin vermeme, istediğim lisede okutmama nedenlerinden dolayı nefret ediyordum. Hatta onun verdiği kalın iki ece ajandasına yazdığım günlükte neredeyse her sayfa da seni sevmiyorum baba, seni hiç bir zaman affetmeyeceğim yazmışımdır. Şimdi gülerek bakıyorum o günlere tabi ki. Çünkü babama çok benzediğimden - hem huy hem de fiziki - aynı davranışları kızıma şimdi ben yapıyorum, onun gibi öfke içindeyim. 


                     1971 yılında babam Yalova'da açılan Aksa fabrikasına ilk girenlerden. Meslek lisesi mezunu olunca o zamanın mühendisi ayarında. Zaten yaşadığımız kasaba küçük. Onun gibi gençler hep karizmatik. Küçük bir yerdeyiz dememişler,  güzel şekilde yaşamışlar. Babam bildim bileli giyime kuşama önem verirdi. Pahalı giysiler, parfümler en sevdiği şeylerdi. Öyle çok parası da yoktu ama bu engel olmadı hiç. 
Fabrika onun gibi 3-4 kişiyi eğitime İtalya'ya göndermiş o yıl. O sırada annemle nişanlıymış. Venedik'te 2 ay kalmışlar.


                       İyi ki bu fotoğrafları çekmişler. Küçükken de uzun uzun bakar, İtalya hakkında sorular sorardım. Babam tabi kasabadan çıkıp başka bir dünyaya geçiş yapmanın etkisiyle artisliği o yıllarda da sürüyordu. Bize spagettinin nasıl çatal kaşıkla yendiğini gösterir, oradan aldığı mokapotta kahvesini demler, italyanca 0na kadar saymayı öğretirdi. Seyahat etmeyi hiç bir zaman sevmeyen babam turistlik bakış açısıyla hiç anlatmazdı Venedik'i. Yalnızca yaşam tüyolarını verirdi.


                                 Fotoğraflarda ki takım elbisesinin içine giydiği boğazlı kazaklar o zamanlar modaymış. Gerçekten de çok kaliteliydi bunlar, bir kaç rengi vardı bizde. Öyle ki üniversiteye geldiğimde ben giyiyordum onları. Ah keşke saklasaydım şu kazaklardan birini.
Venedik'te bir kaç ay kalıp küçük kasabasına dönen o dönemin gencini düşünün. 
Yıllar sonra ailece Venedik'e gidince 40 yıl önce San Marco meydanında fotoğraf çektiren babamı düşünmüştüm. Gençliğin tek yönlü bakış açısıyla, acımasızca onu yıllarca nasıl eleştirmiştim.
Dünya hızlı dönüyor, roller bir anda değişip sana gerçeği gösteriyor işte. Sonra babalarına günah çıkaran çocuklar kalıyor ortada.



13 yorum:

  1. Harika resimlere bayıldım. Sanırım bir herkesin bir dönemi var babasına kızdığı. İnsan yaş aldıkça anlıyor aslında kızmaması gerektiğini.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ona kızdığım yıllarda babam benim şimdi ki yaşlarımdaymış. Şimdi de kızım bana
      çok kızıyor. Ergenlik böyle bir dönem , hep kavgalıyız bir şeylerle.
      roller değişince duygularda değişti normal olarak.

      Sil
  2. Buket,
    Nerden başlayayım?
    Filmlerden mi? Korku , gerilim türü filmleri hiç seyretmedim, daha doğrusu seyredemedim. Gerim gerim gerilirim ben ve inan ki gerilmeye hiç ihtiyacım yok. Ama komedi dedin mi duracaksın. Çok severim. Tom Hanks- Meg Ryan romantik komedilerini, Julia Roberts'ın eski filmlerini, insanlık hallerini taşıyan tüm o eski filmleri tekrar tekrar seyrederim. Nora Ephron'un yazdığı-yönettiği tüm filmler her daim vazgeçilmezimdir. Hollywood aksiyon filmlerini de ayrı severim. Bourne serisi falan dönüp dönüp izlediğim, bir de üstüne şehir şehir gezdiğim filmlerdir. Peki çok mu şey izliyorum? zannetmiyorum; hele ki bu aralar. Belgeseller de sevdiğim yazarların, kadınların hayatına dairse yeme de yanında yat modunda. :)
    Baba meselesine gelince. Benim babam çok erken ayrıldı bu hayattan. Babamla kavga ettiğimiz zamanları, ondan nefret ettiğim yılları çok net hatırlıyorum. Elbette şimdi geriye nefret kalmadı. Hatta çok özlüyorum, onu anlamak için çaba sarf ediyorum. Ama benim baktığım yerden ona çok da hak vermiyorum. Benim öfkem de onun eseri. Ben de çokça öfkeleniyorum. Ama bunun hatasını da ona yüklüyorum. Başka bir şey öğretmedi bana. Hiçbir şeye izin vermez, baba olmaktan ziyade hep erkek olmanın forsunu kullanırdı. Ataerkil düzenin coşkun bir savunucusuydu. Haklı mıydı? Hayır. Bunun yanımda olmaması onu çok sevdiğim gerçeğini bana anımsatsa da, hatalı olduğunu da görüyorum. Ne yazık ki başka bir insan olmama engel olmuştur kendisi. İstediklerime ancak kavga ederek sahip olabileceğimi öğretmiş, basit bir hak için bile savaşmama sebep olmuş, olmam gerekenden sert bir insana dönüşmeme sebep olmuştur. Ne yazık ki bunlar gerçek. Vicdanlı bir insandı ama hep sertti. Ne zaman ne yapacağı belli olmazdı. Mesela ben hep, "babam gibi olmayan biriyle evleneceğim." dedim kendime ve öyle birini seçtim. Dinlemeyi bilen birini. O yüzden demem şu ki, bam telime bastın. Sen çok tatlı birisin. Ve bence çok iyi bir annesin. Bazı çocuklar diğerlerinden daha zor geçiriyor ergenliği ama bu senin başarılı olmadığın anlamına gelmiyor. Ara ara öfkelenmek de çok doğal. Kendimize üzülme, kızma hatta yanlış yapma hakkını da vermeliyiz ara ara.
    Çok konuştum, kusura bakma.
    Seni çok sevdiğimden. Gönlünü ferah tut birazcık. Ben sıklıkla kendimi bunu anımsatıyorum ve tüm yaşadıklarıma, bana öğretilenlere rağmen elimden gelen bu olduğu için kendimi suçlamamaya çalışıyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşgeldin Özlem !
      Biraz sonra bloguna bakacağım hemen, kesin yazdın yeniden. Niye yazmadığını
      anlattın belki de neyse bakınca anlaşılır.
      Babalarımız neredeyse aynı türdenmiş. Benim babam da ataerkilin en güzel örneği,
      kızını oktmak istemediğinden kız meslek lisesine gönderdi, sonrasında üniversitede
      ilk önce gitmeyeceksin dedi sonra tek seçenek yazdırdı o da çocuk gelişimi.
      Çünkü o branşta erkekler yokmuş. çok da dişli değildim o zamanlar
      bunun kavgasını veremedim. içten içe öfke doldum hep. sonrasında dediğin
      gibi eş modeli dediklerinin tam tersi ( derler ya kızlar babalarına benzer eş seçerler ) birini seçtim. baskın olmayacak, özgürlüğümü engellemeyecek,
      baskı kurmayacak. şükür oldu.
      ama ben hatalı bir şekilde bizi yetiştirse de onu affettim. tüm olanaklar seferber
      edilseydi başka bir mesleğim olurdu belki ama amaan olsa ne olur
      işte şu an sonuçta iyi durumdayım. onunda kişiliği böyleymiş diyorum
      daha beterleri var, fazla düşünmeye gerek yok deyip şu an
      ona sıkı sıkı sarılıyorum.
      ne iyi ettin tekrar geldin..

      Sil
  3. :) hayatın döngüsü.. ebeveyni beğenmemek ve ona başkaldırmak aslında olması gereken, olmadığında sorun oluyor biliyor musun...
    baban çok karizmatikmiş - sanırım 70'lerde genç olan tüm babalar gibi :))
    ceket içi giyilen boğazlı kazağa bayılırım ben erkeklerde, hâlâ modası var!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Babam karizmatik, annem de o yıllarda kasabanın en güzel kızı :)
      valla şimdi ki gençlere bakıyorum babamın 40 yıl önce ki
      halinin yanında geçemezler. Karizma, özen, kibarlık vs .:)

      Sil
  4. Babamın bir gömleği var bende, elime aldığımda yanıma gelmiş gibi gelir.

    Ne zarif ne özenli ne ışıl ışılmış yetmişlerin gençliği.

    Benim babam arkadaşımın evinde kalmama izin vermediğinde 22 yaşımdaydım. Eve hava kararmadan dönmeliydim. Evin alt sokağındaki parktan almaya gelirdi annem beni. Ve fakat çok şükür ki ne okuluma karıştı, ne giydiklerime, konservatuara girmemi istiyordu ama mühendis olmama karşı çıkmadı. Her baba kendince sevip koruyor çocuklarını sanırım.

    YanıtlaSil
  5. Ah bende hiç evde kalmalara izin vermem herhalde . ama kızımın
    arkadaşları şu pandemi de bile birbirinde kalıyorlar. onlarında anne babası
    var ama onlar için sorun değil demek. şimdi bu durumda ben de kızım için
    baskıcı ebeveyn oluyorum. ee etme bulma dünyası :)

    YanıtlaSil
  6. Venedik, boğazlı kazak ve baba. Üç harika şey bir arada.

    Ne kadar da karizmatik bir beyefendi... Maşaallah. Babasının gençlik fotograflarına aşık biri olarak bayıldım bu fotograflara :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskileri daha çok dökeceğim kısmetse, söz uçar yazı kalır. onlarda
      sabitlensin buralarda hiç değilse.

      Sil
  7. Annesine babasına bilinçli ya da bilinçsiz, haklı ya da haksız kızmayan var mıdır? Gün geliyor üzülüyoruz bazen ama o günlere dönsek yine de farklı davranmazdık. O yüzden çok da kafayı takmamak lâzım:)
    Bu arada... Eşimin gençliği, 18-19 yaşları, babana o kadar benziyor ki:)
    Sevgiler Buket...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten öyle. şimdi de kızım çok kızıyor bana. başkasının
      annesi diye başlayan o kadar çok lafı var ki. demek eşinizin
      gençliğine benziyor, ne güzel :)

      Sil
  8. Babanın fotoğraflarına bayıldım. Buram buram yaşanmışlık kokuyor. Senden aynı pozları aynı yerlerde vermeni beklerdim. Bu gibi fotoğraflar çok hoşuma gidiyor

    YanıtlaSil

Cuma Gelmiş!

                     Bir cuma akşamı daha birlikteyiz. Kasım geldi geçiyor bile. Her cuma ne ara bitti bu hafta diyorum, koca bir girdaba gi...