Geçen gün İstanbul'da yaşayan bir arkadaşımla uzun süren bir konuşma yaptık telefonda. Otuzlu yaşların başında ve bir kaç yıldır yakasına yapışmış panik bozukluk ile yaşıyor, ara ara da ataklar yaşıyor. İlaç tedavisi ayrıca bir yıldır da psikolog ile seanslar yapıyor. Benim de geçmişte benzer şikayetlerim olduğundan konuya yabancı değilim. İnsanların benzer üzüntüleri ,hastalıkları yaşayıp birbirine dert yanması, paylaşması bir derece işe yarıyor ve hatta bazen iyi geliyor. En son psikoloğuna gittiğinde seansların bir işe yaramadığını uygun bir dille söylemiş. O saniyeden sonra da psikologun tavırları değişmiş ve sertleşmiş. Kız da bir daha gitmeyeceğini söyledi bana.
Şimdi blog arkadaşlarımdan Ceren bana kızacak ama psikologların tedavi ettiği insan da görmedim. Ben de zaman zaman gittim ama sürdürmedim. Başta sorun maddi tabi ki. Çünkü seansların işe yaraması için uzun bir süreye gerek var. Her hafta gitsek maaşın yarısı. İnsanoğlu bir de aceleci. Bir umut koşa koşa gidiyorsun sanki oradan çıktığında her şey aydınlanacakmış gibi geliyor ama olmuyor tabi ki doğal olarak. Benim görüştüğüm psikologların küçük bir tutumu , düşüncesi ile onlardan kopmam anında olmuştur. Devamlı dinler modda olup sizi konuşturmaları, arada bir şey yakalayıp heyecanla not almaları, mutlaka okunması gereken kişisel kitap önermeleri, sonra ki derse ödevler vermeleri ( hele şunu şunu yaz deyince iyice kopuyorum), hobi edinmelisin şunu şunu yapmalısın diye bir çok klişeyi sıralamaları, bilmiyorum işte bütün bunlar hep beni uzaklaştırdı ve inancımı kaybettim.
Hem Yalom'un tüm kitaplarını okuduğumda gördüm; ona gelen danışanlar da yıllarca seanslara devam ediyorlar da ancak bir nebze işler çözülüyor.
Sonuçta kaygı bozukluğumu aza indirdim ama kendi çabalarımla. Öyle uzun uzun terapi almadım. Hele gençlere rastlarsam koşa koşa çıktım odadan. Okuduğum kitapta Kemal Sayar bile itiraf ediyor; terapist aile kurmuş olmalı, çocuğu varsa hatta artı puan. Annem babam ölünce bana gelen danışanlarımın acısını daha iyi kavradım diyor. Psikolog dediğin yaş almalı, tecrübesi olmalı hatta bazı insanlar cinsiyetini bile seçiyor. Okuduğum kitaplarla, telkinlerle , inançla , hobilerle , işler güçlerle, kendimi adadığım küçük şeylerle kendimi tedavi ettim. Arkadaşım daha yolun başında, yavaş yavaş o da bununla baş edecek.
Şu sıralar izlediğim dizide de bir çok sağaltıcı nokta buluyorum kendim için. İn Treatment dizisinde insan ilişkileri, gelen danışmanların kişisel özellikleri ve sorunları , psikolog rolünde ki adamın yılların tecrübesine rağmen acizliği, doktor hasta ilişkisinde ki özel alanın sınırları gibi bir çok konuyu ilgiyle izliyorum. Zaten yarım saat sürüyor, minik dozlarda hap sanki.
Konuya ilgisi olanlara öneriyorum diziyi..
hihihi kızmam kızmam. fikirlerine katılmıyorum ama malesef bu tamamen eğitim, yeterlik ve alan dışı çalışmamakla çok ilişkili. hep söylüyorum, danışan olarak öncelikle eğitimini, stajlarını, sertifikalarını sormanız lazım terapiste. bazı arkadaşlar kılıfına uydurup yetersiz oldukları halde çalışıyor ve nasıl bir zarar verdiklerinin farkında değiller mesleğe.. referanslı terapiste gidin, yeterliğini sorgulayın ve yöntemini sorun. 4 sene üstüne 3 sene eğitim ve staj gören biriyle 6 aylık sertifika programı sonrası "danışan alan" biri aynı değil. önce güven ilişkisi sonra kişiye özel terapi yöntemi ama tüm bunlardan önce yetkinlik..
YanıtlaSilMeditasyon nasıl herkese göre değilse, inanç nasıl herkesi rahatlatmıyorsa, spor nasıl herkesi mutlu etmiyorsa, psikologlar da herkesin derdini çözemez. Açık olmak, hazır olmak çok önemli. Baştan tepkiyle gidilirse, "ben kimseyi iyileştiren psikolog görmedim" denirse nasıl iyileşmeyi umabilirsin ki? Bu şeye benziyor, "anaokulu eğitimi gerekli değildir". Evet doğru bazı çocukların evde öyle bir ortamı vardır ki, hakikaten okul gerekli değildir ama bazı çocuklar için anaokulu bir şey öğrenebilmenin, diğer çocuklarla arasındaki açığı kapayabilmenin tek yoludur.. Yani terapi mutlak iyileşme sağlamaz ama iyileşmeye açık ve terapiye ihtiyaç duyan insan için de hayat kurtarıcıdır.
YanıtlaSilSanırım psikoloğun iyisi kadar, danışanın açıklığı da önemli.
Psikoloğa başladığı için iyileşen, yaşam kalitesi artan, rahatlayan, hatta yaşama devam etme gücü bulan öyle çok insan tanıyorum ki, sanırım "iyileşen kimse görmedim" lafının altında çok büyük bir kişisel acı, bir küskünlük, bir hayalkırıklığı yatıyor dedim. üzüldüm açıkcası.
Yazın bana baya değişik duygular hissettirdi :) Uzun uzun cevap verdim kusura bakma.. Susamadım :))) Özetle: danışanın açıklığı, terapistin yetkinliği ve karşılıklı güven ilişkisi bu üçü ve tam bu sırayla, çok çok çok önemli.. Bu üçü sağlandığında ortaya çıkan tadından yenmiyor, bu üçünden biri sağlanmazsa hemen ilk seansta sonlandırmak uzatmamak en iyisi. Umarım yol gösterici olmuştur! Sevgilerimle!
Kesinlikle haklısın. Hazırbulunuşluk o kadar önemli ki. Kendi açımdan yetkin olanlara
Silrastlamadım, referanslı olanlar da baya tuzlu ücretli. Bir kere de gitmiyorsun ki, uzun bir sürece girmen lazım. Dizi de ki hastalara bayılıyorum. Psikologa tüm öfkelerini
yansıtabiliyorlar. Bir iki kez aksi bir şey söyleyince bana ee kendin geldin,
beni seçen sensin o zaman fazla konuşma'yı der gibi olanlar bile poldu. Ki arkadaşım çok da naziktir o bile uygun dille söylememe rağmen bana cephe aldığını
hissettim. 1 yıldır gittiği psikologla kopardı ilişkisini. Gittiği bir
de istanbulda bilinen, referanslı bir psikolog.
Bu tür örneklere o kadar çok rastladım ki. Bir bilim olduğuna göre tabi ki
faydalı ve olması gereken. Ben çok subjektif değerlendirdim. Diziyi de seyrettikçe
hah işte sonuçta bu da bu kadar dedikçe bir yazı yazayım dedim :)
daha önce bir köşe yazısında bir şirket altında çalışan psikologların zorunlu bir şekilde seansı uzatmak zorunda kaldıklarına dair bir yazı okumuştum. yani bir hasta gözü ile değil müşteri gözü ile bakıldığını yazmıştı. o aklıma geldi.
YanıtlaSilNiye seansı uzatıyorlarmış ki??
SilPara. Şöyle diyeyim en karmaşık anksiyete sorunu bilişsel davranışçı yöntemle çalışan terapist için 12 seans alır, bu deneyimli bir terapist için bazen 2 seansa bile düşer ama ortalama bir danışan ve ortalama bir terapist için 8-10 seans diyelim. Bilişsel terapi zaten koltuğa oturup anlattığın ve terapistin de fazla yorum yapmadan sadece yönlendirme ve sorgulatmayla çalıştığı daha analize yakın seanslara alternatif kısa süreli terapi olarak çıkmıştır yani doğasında öyle 1 sene 2 sene çalışmak yoktur, genelde 2 haftada bir yani maksimum 6 ay sürer. Ama analize gidildiğinde bu süre bazen haftada bire hatta ikiye çıkabilir ve yıllar sürer. Bu kişinin sorununun çalışmak istediği durumun doğasıile terapistin çalışma şekline bağlıdır ve ilk seansta konuşulur.. Yani diyelim spesifik bir fobi varsa terapist der ki şu şu şekilde çalışacağız şu yöntemleri kullanacağız ödevleriniz olacak ve siz de aktif katılıma iştirak ederseniz bu işi şu sürede çözmeyi umuyorum. Der yani bunu iyi terapist.. Ama şimdi herkesin amacı şnsan doğasını anlamak değil herkes mesleğine etik anlamda sadık değil, bir danışanı dişine aldıysa bazen o seanslar sakız gibi uzar, para kaybetmek bir yana vakit ve inanç da kaybettirir.. Malesef çok sayıda terapistle çalışan ve amacı para kazanmak olan merkezlerde genelde böyle sorunlar oluyor. Zaten genelde o merkezde bir terapist vardır ünlüdür adına gelirsin ikinci seansta bakarsın asistanı almış sazı eline.. Süpervizyon vs okey bi şekilde asistan da öyle öğrenecek ama yani etik denen de bir iş var uzatmak çok sakıncalı seansları.. Ama işte para hırsı.... malesef.
SilBir Psikiyatrist demis ki; "Bize hic bir zaman gercek hastalar gelmez, gercek hastlarin hasta ettikleri gelir" Belkide bunun farkina varmaliyiz:)
YanıtlaSilhahaa:) evet ben de duymuştum bu sözü..
SilKatılıyorum hayatta ki,deneyim ve elbette yaşanmışlığı fazla olan insanlar bence de çok daha faydalı olur psikologluk anlamında, zamanla insanın kendi kendini düzeltip daha iyiye yönlendirdiğine bende şahidim ama gerçekten istemek hatta o konu üstünde fazlaca okuyarak olsun her şekilde kafa yormak gerekiyor, sonrası çözülür gibi oluyor :)
YanıtlaSilbir çok sağaltıcı nokta buluyorum
YanıtlaSilya ben senin 2010 2011 yıllarında endişeli periye yaptığın yorumları okudum orada bergman filmlerini bulamıyorum diye dert yanıyordun periden ve dişlek justinden öğrendiğin kelimelerle blog yazıyorsun vay vay sağaltıcı falan bak onlar dolayımında lafını da çok kullanıyor e o kelimeyi de çalsaydın.
çok güldüm :)
Silben de sana güldüm ama tahmin et neremle. ta o zamanlar ben daha yeni blog açtım sizi takip ediyorum keşke ben de sizin gibi blog yazabilsem diye yamanıyormuşsun. hatta tatile gitmişsin de internet paketin olmadığı için telefonunda bloğuna yazı bile koyamamışsın bergman filmlerini peri den tarkovskiyi dişlek justinden öğrendin geldin burda millete ahkam kesiyorsun ki yorumunda da filmleri seyrettim anlamadığım için sevmedim diyorsun. sonra da burda yok sağaltıcı falan filan sağaltıcı ne demek anlamını biliyor musun acaba. neyse şimdilik seninle uğraşamıycam ama senin bloğunu da okuyup nasıl bir cahilmişsin görücem o zaman senin hakkındaki yorumlarımı görürsün. bergman filmlerini bulabildin mi bulamadıysan adresini gönder de sana filmleri göndereyim ama seyrederde anlamazsan yapabileceğim bir şey yok. sana ayırdığım sürenin sonuna geldin.
SilSiz çok mu iyi anlıyorsunuz sizce imla kurallarından ? Daha yazıklarınızdan ne anlatmak istiyorsunuz o belli değil. Oldukça histerik biri olduğunuz belli. Psikologların dediği gibi, kendinize bir hobi bulsanız iyi olur...
SilPsikoloğa giderken sanırım başta iyi geleceğine inanman lazım. Koşullanmış olarak gidersen hiçbir işe yaramıyor. Ben bir kez gittim bana çok iyi geldi bana ters köşe sorular sormuştu ve birkaç teknik öğretmişti. Halen uçakta filan işime yarıyor
YanıtlaSilPsikoloğa giderken sanırım başta iyi geleceğine inanman lazım. Koşullanmış olarak gidersen hiçbir işe yaramıyor. Ben bir kez gittim bana çok iyi geldi bana ters köşe sorular sormuştu ve birkaç teknik öğretmişti. Halen uçakta filan işime yarıyor
YanıtlaSil
YanıtlaSilBlogger pelinpembesi dedi ki...
ben de geldim peri...bugün cumartesi ve evde yim.pelin bahçede,oynuyor.şimdi arkadaşım aradı gelecekmiş,biz de film seyredeceğiz..görüşmek üzere:)
Cumartesi, 12 Mart, 2011
sen daha imla kurallarını bilmiyorsun şu üstte yazdığın yorumda bir dolu imla hatası var.
Blogger pelinpembesi dedi ki...
yine burdayım:)
gerçekten olaylara canımçok sıkkın..düşünmemeye çalışıyorum,çünkü devam ettiğimiz rutin yaşamdan bile çok utanıyorum şu an.kek,taş,film,kitaba sarılmasam daha da dibe batarım.17 ağustostaki aylarca süren korku ve sefillik dolu yaşamdan sonra felakete uğrayan insan çaresizliği fazla geliyor bana.komik olan daha çok sıradan şey yapmak istiyorum.ve bu yüzden doğru , ıslak kek yaptık :(
sonra da beş vakit ve çölde çay izledik..
Cumartesi, 12 Mart, 2011
hahahahahhaha
Bu kadar uzun zamandır takip ettiğinize göre baya beğeniyorsunuz blogumu. İmla hatası, kıt zeka, ev kadını modu falan vazgeçirmemiş takipten.
SilKeyifli okumalar dilerim!
pelinpembesi dedi ki...
YanıtlaSilne güzel bir oyun kurdun peri.ben de katılmak isterdim ama conrad kitabı bulamamıştım ya koca fuarda.en kısa zamanda bulup ben de katılacağım oyuna..atze nerelerde diye merak ediyordum,neyse senden haberini aldık ya.
Perşembe, 31 Mart, 2011
yazık bergman bulamadığn gibi conrad kitabını da bulamamışsın peri de sana akıl vermiş idefiksten iste diye o kadar bilmiyorsun yani sağaltıcı kelimesini nasıl öğrendin acaba.
Her bir kelimenize o kadar katılıyorum ki! Yaşamamış olan, yaşanmış acıları nasıl anlasın ki zaten... kendi kendimizin doktoru olmamız gerekiyor, hayat zor, herkese adil değil ama bu adilliği ellerimizle gerçekleştirmeye çalışmaktan başka yapacak bir şey yok sanırım. Bu arada Irwin D Yalom pek severek okurum, okuduğunuzu belirtince yakınımdan bahsediyormuşsunuz gibi hissettim:)
YanıtlaSil