'' Her hayatın katları, daireleri ve odaları vardır. Yüksekliğe ve cepheye göre manzara değişse de bütün pencerelerin de aynı yüz vardır. Bir gün sokağınızdan geçerken , oturduğunuz binanın bütün pencerelerinde kendinizi görürseniz sakın dehşete kapılmayın! Bakın onlar ne kadar sükunetle izliyorlar sizi. İlk katta ki çocuklar size ne kadar çok benziyor. İlk pencerede ki emzikli çocuktan, son pencerede ki önlüklü çocuğa kadar hepsi el sallıyor size. Hadi durmayın, siz de el sallayın onlara! Onlar sizi tanıdılar, siz de onları tanıyın! ''
Hayat hızlıca akıp giderken katları çıkıyoruz adım adım. İlk katlarda kimi zaman üzgün oturuyoruz ergenlik kırgınlıkları içinde kimi zaman da müzik eşliğinde çılgınca dans ediyoruz. İçimizde ki enerji kontrol edilmez bir şekilde çoğalırken bir o oda da bir bu odaya geçiş yapıyoruz. Sonra diğer katlara çıkıyor insan enerjisi tükenerek. En üst kata ulaştığında bol bol cam kenarında oturur buluyor kendini bazen yalnız bazen hayat arkadaşıyla.
Ne güzel tasvir etmiş yazar. Sanat böyle işte. Yaşamı sorgulayan insana cevaplar bulmaya çalışıyor. Yürüdüğüm yolda sık sık okuduğum kitapları düşünürüm. Ya da yazıları. Bazen gazete de bazen bir dergi de karşıma çıkan paragraflar uzun süre aklımdan çıkmaz olur.
giriniz
giriniz, giriniz
elbette, tam zamanında geldiniz
sardunyalar sardunyalara akarken
günler tane tane günlerimize sarkarken
iç içe geçmiş bardaklar gibi
dış dışa geçmiş kolyeler gibi
odalardan odalara bakışımlı
aşk ışıklı sürahiler gibi
günler günlerimize tane tane damlarken
diyorum
bir kuşluk vaktinin sarı solgun söylemiyle
düşlerde görülen bir başkasının düşünden
neden olmasın siz de geçiniz
Edip Cansever'den..
giriniz, giriniz
elbette, tam zamanında geldiniz
sardunyalar sardunyalara akarken
günler tane tane günlerimize sarkarken
iç içe geçmiş bardaklar gibi
dış dışa geçmiş kolyeler gibi
odalardan odalara bakışımlı
aşk ışıklı sürahiler gibi
günler günlerimize tane tane damlarken
diyorum
bir kuşluk vaktinin sarı solgun söylemiyle
düşlerde görülen bir başkasının düşünden
neden olmasın siz de geçiniz
Edip Cansever'den..
Hayata anlam katan sanat dalından resimde Gerhard Richter ismini ve ünlü tablosu Abstraktes Bild'i öğrendim geçen gün. Televizyonda ki bilir kişi öylesine etkili anlattı ki resmi, bir şeyler hakkında bilgimiz olmayınca onun değerini anlamayıp acımasızca ama bir o kadar da değersiz biçimde değerlendirdiğimizi düşündüm. Bir tabloda kayboldunuz mu hiç ?
Bir de Nadia'nın Aile Sofrasını seviyorum. 24 Kitchen kanalında sımsıcak gülümsemesiyle hazırladığı yemeklere bayılıyorum. Kültürümüzde yemek yemeğin ayrı bir yeri var. Bu hücrelerimize işlemiş bence, hayatının bir döneminde kendini mutfakta bulmayan yok gibidir. Elimde ki kitaptan bizlere has tatlı olan helva hakkında ilginç bilgi ediniyorum. Doğu zindanlarında idam mahkumları hapsedildikleri yerde infazı beklerken bir gece kendilerine helva ikram edilirse, ertesi gün asılacaklarını anlar ve o gece tövbe istiğfar ederlermiş. Bu gece verilen helvaya Helva-yı nevmidi (ümitsizlik helvası)
denirmiş.
İster kitap yazsın ister resim yapsın ister yemek, insanoğlu her alanda varolmaya çalışıyor. Günler tane tane damlarken hayatı anlamdıran , gören, hisseden , şükreden kalplere selam olsun..
Çok güzel yazı hayatın katlarından yeme içmeye. Sanattan felsefeye oradan Edip Cansever'e dolaşmak hoşuma gitti. Sevgiyle kalın.
YanıtlaSilYazmaya başlıyorum plansız, bir oradan bir buradan oluyor
Silçoğunluk. ilgi alanlarım da böyle, sabit birşey yok çeşit çeşit:)
Tabloda kayboldum
YanıtlaSilSoyut çalışmalar zihni daha çok calistiryor
trt 2de çok güzel kısa bir program var. 1 tablo 1hikaye galiba adı.
Silorada daha neçok şey öğreniyor insan, tavsiye ederim.
Nasıl güzeldi yazdıkların, hayranlıkla okudum, yaşadım.<3
YanıtlaSilayy çok teşekkür ederim :)
SilKatlar ha..Güzel bir metafor olmuş.
YanıtlaSildeğil mi,tırmanıyoruz yavaş yavaş..
SilBu sabah erkenden kalktım. Dün kötü bir gündü. Öğleden sonradan itibaren işte her şey ters gitmeye başladı. Normalde yılmam pek ama bazen üst üste gelince her şey ruhum daralıyor. Sonra eve gelince Kuzey gözlerimin içine bakıp yorulduğundan, çok yorulduğundan bahsetti. Tıpkı bir yetişkin gibi. İncecik omuzlarına baktım. Aslında daha küçücük olan yaşına... Bu yaşamda onlardan sistemin beklediklerine içimden küfrettim. Ona yumuşak bir şeyler söyledim. Sonra da bir yetişkin gibi ders çalışmaya yolladım. Selçuk yoktu zaten. Ondan bir mesaj geldi. "Uçak indi. Vardım diye!"
YanıtlaSilBir iç sıkıntısı ile yattım, dediğim gibi erkenden de kalktım. Spotify'de bir türlü aradığım, canımın çektiği müziği bulamadım. Eski Fransız şarkıları arıyordum. sonra Handan'ın yazısını okudum, gözlerim doldu. "Ne iş ya?" dedim kendi kendime. Yasemen'e içli bir yorum yazdım. Yine gözlerim doldu. Sana uğradım. Yine gözlerim doldu.
Bugün bloglar mı içli, ben mi içliyim bilmiyorum. Ama iyi ki varsınız.
Çok öperim, çoook
İnsan bazen dibe batıyor ve üst üste geliyor. o zamanda
Silduygusallık diz boyu oluyor. Biz böyleyiz Özlem , birbirimize
çok benziyoruz bu konuda. aslında ruh halimin tam tersi yazmaya
çalışıyorum. hayata keyifli bir pencereden bakmak
ama özümüzden izler taşıyor tabiki.iyi ki sen de varsın, iyi ki yazıyorsun
ne güzel bir yazı olmuş..kaleminize sağlık..bayıldım ...bayıldım...
YanıtlaSil