Kocaman bir yalnızlıktır İzmit
istasyon önlerinde sabah ağartısı
yürüyen telaş yarım kalmış bir şiir
terk edilmiş ölü martılar kıyısı
der şiirinde Sivas'ta katledilen Behçet Aysan. Çocukken ortasından tren geçen kentimize gitmek ne mutluluktu. Adapazarı'nda ki halamın ziyaretine gitmek için kullanırdık treni. İzmit'te ki gar küçük ve filmlerden çıkmış haliyle gerçekten yalnızdı.
Şimdi ne mi oldu? O da mazide kaldı, yerinde kafe var galiba şimdi. Allahtan İzmit'in gri ve karmaşık halinden bağımsız bir ilçesinde oturuyorum. Avunacak çok şey var. Kalabalık şehirleri sevmiyorum, yaşadığım yerde mutlaka deniz olmalı. Bakın vapurumuz gelmiş bile iskeleye. Sait Faik Mahalle Kahvesi adlı hikayesinde vapuru görünce şöyle der :
''Vapur bekliyordum. Hayır vapur da beklemiyordum. Evime gitmek için, yanlış söyledim, gitmemek için vapurun kaçmasını bekliyordum. Bu gece sessiz, kimsesiz köyümde patlayacağım içime doğuyordu. İstanbul'da kalmak, geceyi içki içip sizi düşünerek geçirmek, daha münasipti...Ne çare ki, daha vapur iskeledeydi. o gitmeden, ben de bulunduğum yerden ayrılamzdım. Nihayet vapur kalktı, ben de ferahladım...''
Oturup denizle uzun uzun zaman geçirdiğimiz çay bahçelerimiz var bu kasabada . Kalabalık akşam saatlerini seçmiyorum genelde. Ne kadar az insan o kadar huzur. Özellikle sabah saatleri , vapurun İzmit'e yola çıkmadan önceki halini seyretmek, martıların sessiz bekleyişleri, çınar ağaçlarının altında çayınızı yudumlamak şu dünya da ki en güzel şeylerden biri. Ayrıca en sevdiğim saatler de güneşin yavaş yavaş batmaya başladığı zaman. Ne yazık ki bu sıralarda insanların akın akın sahile geldikleri vakit .
Sait Faik '' Harita da bir nokta'' öyküsünde ne güzel anlatır. Bir adadır anlattığı ama ben kendi yaşadığım kasabaya uyarlarım bu sözleri.
Çocukluğumdan beri haritaya ne zaman baksam, gözüm hemen bir ada arar; şehir, vilayet, havalı isimlerinden hemen mavi sahile kayar...Haritada ada görmeyeyim. İçimdeki dostluklar, sevgiler, bir karıncalanmadır başlayıverir. Hemen gözlerimin içine bakan bir köpek, hemen az konuşan, hareketleri ağır, elleri çabuk abalar giymiş bir balıkçı, yırtık bir muşamba kokusuyla beraber küpeşte tahtaları kararmış, boyası atmış ağır ve kaba bir sandal, sandalın peşini bırakmayan bir kuş, ağ, balık, pul, sahilde harikulade güzel çocuklar, namuslu kulübeler, kırlangıç ve dülger balığı haşlaması, kereviz kokusu, buğusu tüten kara bir tencere, ufukları dar, sisli bir deniz.."
Küçük bir koyumuz var böyle. Sıra sıra kayıkların olduğu.. Yine Sait Faik gelir aklıma. Her geçişimde öykülerinden birini düşünürüm. Kayıkçılar, balıkçılar , kediler ile olan yakınlığını hatırlarım. Hani şapkası başında , bir kayıkta oturup poz verdiği fotoğraf aklıma gelir. Buradaki balıkçıları ona benzetirim. Sanki karşıma çıkacak gibi heyecanlanırım. Yıllar önce babamın babası yani dedemde kayıkla meyve - sebze götürürmüş adalara. Özellikle Büyükada'ya. Burada satarmış bunları. Belki Sait Faik'e de birşeyler satmıştır diye hayal kurarım. Sait Faik ' Berber Dükkanının Açılma Merasimi ' adlı hikayesinde şöyle der :
'' Şu Marmara kıyılarında, o sene bol meyve yetişmişti. Karamürsel'den armut, erik, kiraz, vişneler, Bursa 'dan bol bol şeftaliler , Tekirdağ'dan karpuz, bilmem nereden iki aylık çocuk büyüklüğünde kavunlar geliyordu. ''
Bu fotoğrafı ilkbaharda çekmiştim. Yeni yeni doğa canlanırken. Aralık ayının ortalarına geldiğimiz şu günlerde içimi ısıttı bahar. Kış halini de çekmek isterim yakında.
Son olarak yine Sait Faik:
''Şu karşı ki sandalı görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar! Kanatları yolunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir ve bütün manasını kaybeder”
Sait Faik'ten şahane cümleler ve Buket'in çektiği harika fotoğraflar...
YanıtlaSilTam iş bitimiydi. Az sonra ofisten çıkacağım. İyi geldi Buket. Sağolasın.
Sen seversin Sait Faik Hayalkahvem. Ben de onun cümlelerini
Sildönüp dönüp okuyorum hep. NE içten, ne duru bir anlatım değil mi?
Ben de evde okuyorum yazılan blog yazılarını. Beni dinlendiren
şeylerden biri..
Hereke'de güzel sanatlar ve kocaeli merkezde Yüksek okurken kullandım o yolları ve İzmit'in en görülmez benim için ise en unutulmazı sokak simitleri ve bir de onları sabah miss gibi deniz karşısında en sevdiklerinizle Türkiye ve dünya hakkında konuşurken yemek. Hala insanlığı kurtarmaya yetmeyen o sohbetler eşliğinde yenilen simitler ve çaylar 37 canın nezdinde tüm benzer kaderi paylaşanların ruhuna değsin diyelim. sevgiler.
YanıtlaSilaa evet meşhur izmit simidini unutmuşum :)
SilSizinde anılarınız varmış demek ki, ne güzel de dilekler de
bulunmuşsunuz, selamlar ..
Çok beğendim bu yazınızı Buket hanım.....
YanıtlaSilAnnem bize geldiği için aylardır memleketime gelemedim, denizini koklayamadım, özlemişim oraları...
İzmit'i kalabalık olduğu için pek tercih etmediğinizi hissettim. Haklısınız, sanırım düz arazisi az olduğundan garip bir karmaşası vardır İzmit'in. SEKA park açıldıktan sonra İzmit'te de güzel ve huzurlu bir sahil oldu çok şükür....
Özellikle Yüzbaşılar'dan Karamürsel'e sahil şeridi çok daha güzeldir, sakin balıkçı kasabaları, yeşilin ve mavinin tüm güzelliklerini sunar. Erkek kardeşim ve ailesi o kasabalardan birinde yaşadığı için her ziyaretimde saatlerce sahilde yürürken kendimi çok mutlu hissederim.....
Hem şehre ve olanaklarına yakın, hem doğanın içinde huzurlu bir ortamda yaşadığınız için şanslısınız. Burgaz adada yaşamış olan Sait Faik gibi.....
Eşimin işi izmitte olmasına rağmen orada yaşamayı hiç düşünmedik. geçen
Silgün haftasonu gittik izmite, büyükşehir koşturması, kalabalık
nasıl kaçtık bilemedim. ama ereğliye bisikletle gidiyorum,
nasıl güzel oluyor anlatamam..