Şehre yirmi dakika uzaklıkta olsa da çalıştığım yer köyde. Güzel ve güneşli havalar geldi geçti. Okul sonrası yürüyüşler yapıyorum minibüs gelene kadar. Mis gibi havası var, sessizliği var, fazla insan yok. Doğa çepeçevre etrafımda. Gezerken gözlemliyorum da Avrupa da gördüğümüz köylerden çok farklı. Oralar masalsı, evler, bahçeler tertemiz ve düzenli. Bizim köylerimiz de bir karmaşa, bir düzensizlik, özensizlik var.
Yine de fotoğrafçı gözü diyorum, bir yeri güzelleştiren unsur. Bu evi bir tepede masmavi bulutların altında görünce hemen çektim. Yapraksız kalmış ağaç rüzgarın yönünü almış. Pavese '' Çevreyi tanımlamak değil, duygularla yaşamak gerekir,'' diyor. Böyle gezsem daha iyi zaten. Kıyaslamalar yapmadan o anı hissederek..
Bu ağaçta her gün şekilden şekile giren; siste ,yağmurda, güneşli, yapraklı, yapraksız. Güzel havalarda gidip altında oturdum . Sessizlik yoğun, tam istediğim gibi. Manzaram körfez , aşağıda bizim evler. Minibüs gelince az sonra oraya ineceğim. Gündelik koşturmaca başlayacak.
Aklımda Tezer Özlü'nün cümleleri var. Şu günlerde tekrardan okuyorum Yaşamın Ucuna Yolculuk'u. Ne kadar bana yakın düşünceler ..Üzülüyorum da bir taraftan.
'' Artık o genç insanın korkutucu arayışı içinde değilim. Ne yaşantıları, ne de insan sıcaklığını arıyorum. Bugün, hem insan sıcaklığını, hem de sevgiyi yalnız içimde taşıyorum. Yani sevgisizim. Ve soğuk. Kent resimlerini kendimle taşıyorum. Bütün yolculuklarımın, yolculuklardan oluşan yaşamımın bütün insan resimlerini. Ya da sürekli kalışımın… Sağnak da benim. Esintiler de. Ve ardından güneş çıkınca, gökyüzü bulutsuz olunca, o zaman kentlerle, tren raylarıyla, toprak yollarla, bozkırla, denizlerle, gecelerle, sabahlarla, insan gövdeleriyle, yalnızlığımla bağlantılı anıların ne acı verici, ne de mutlu kılıcı duygularını taşıyacağım. Bomboş var olacağım. kendi doluluğumun boşluğunda. Ve bir başıma. Ve bağımsız, Ovadaki yalnız ağaç gibi. Yaşlı ve büyük. Ve yalnız. O vadide. Bir yamaçta. Başıma buyrukluğuma hayranım.”
Bir ev daha görüp yaklaşıyorum, etrafta kimseler yok. Ama şu traktör kasası bile beni yıllar öncesine taşıyor. Teyzemler, ananemler, torunlar köye gidişimiz , köy evinde kalışımız, sabah erkenden kalkışımız, bahçede ki köpek, sabah pişen ekmek kokusu, köy çeşmesine gidip su taşımamız, tepenin eteğinde ki ceviz ağacının altında uzun uzun oturuşum ( taa o zamanlar bile böyle garip hallerim varmış demek ki )
Yıllar öncesine gitmek, ne garip. Sanki şimdi ki ben değil de 10 yaşında ki o halim asıl gerçek olan..
Sonbahar bitiyor bu köyde. Hurma ağaçlarında hiç yaprak kalmadı. Hurma mevsimi şimdi. Yakında kar yağar .
''Gitmeliyim. Ben giderken, ben ya da tren görünümlerin içinden, kentlerden, köylerden, mısır tarlalarından, dağ sıraları önünden, ardından, bir göl kıyısından, bir nehir yatağı boyunca ya da gri bir deniz yüzeyi boyunca ilerlerken, yol alırken, tanımadığım insanlar hızla gidiş yolunun aksi yönde yitip giderken, her görüntüyle birlikte benden uzaklaşırken, yitip giderken, işte ancak o zaman uzaklaşıyorum yaşamın sonundan. ''
''Ağaçların tepeleri görünüyor. Bugünlerde yavaş yavaş çıplaklıklarından sıyrılmaya çalışan ağaçların. Zaman zaman kendimi tüm insanlıktan daha güçlü duyuyorum, ama kendimi aynı anda çıplaklıklarından sıyrılmaya çalışan ağaçlar kadar da bırakılmış duyuyorum. Özellikle ben'in, ben'i bıraktığı anlarda. Ya da ikisi bütünleştiğinde. Ve birdenbire, şimdiye dek hiç algılamadığım bir duygu gelip beni buluyor: Bırakılmışlığın Tadı''
Ve son söz Tezer Özlü'nün çok sevdiği Pavese' ye ait :
''Ve yaşam yalnız rüzgar, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız hiç değil mi.”
Özledim seni Buket. Görüşmek seneye kalacak gibi görünüyor. Niyetliyim bir gün köydeki okuluna gelip okus pokus yapacağım, öğrencilerine en cin'lisinden bir masal anlatacağım:)
YanıtlaSilVallahi ben de çok özledim, çok ayrı kaldık. Köyde saat 2 ye kadar oluyorum. Bunun
Sildışında da bize zaman ayır hayalkahvem. Tuğbayla da uzun oldu, görüşemedik bir. sabahçı
mı acaba bu yıl o?
Bana gelmeyeli hele yıllar oldu, çok alınıyorum ama :(
Kaleminize sağlık, çok güzel bir anlstım. İnsan içinde kayboluyor... Sevgiler...
YanıtlaSilGerçekten mi Persephone, içimden geldiği gibi
Silyazıyorum işte. Köyün de güzelliği eşlik edince tatlı bir anıya dönüşüyor. Birbirimizin
yazıları hayatımızda önemli yer kaplıyor, ne güzel :)
Ahh! Resimler çok güzel. Ben de Karadeniz'deki köyümüzü özledim... Buralar neresi mahsuru yoksa, merak ettim.
YanıtlaSilPavese de güzel demiş.
Teşekkürler,
Karadeniz köyleri apayrı. Orada da belli bir süre yaşamak isterdim. Burası
SilKocaelinin bir köyü..
Bakışta güzellik varsa, görünen de guzellesir. Tezer özlü notların için ayrıca teşekkür ederim.
YanıtlaSilRica ederim , ne demek:)
SilSevgili Buket hanım,
YanıtlaSilfotoğraflar ve kelimelerinizle ne kadar güzel anlatmışsınız pastoral havayı......
Deniz manzaralı bir köyün çok daha bakımlı ve çekici olması lazım, ancak bizim köylerimizde hatta müstakil evi olan bir çok kişide "belki birgün işimize yarar" düşüncesiyle pet şişeler, plastik kutular, eski eşyalar asla atılmıyor ve çöp ev misali evin altında, dışında yığınlar oluşturuluyor. Bu da masalsı köy görüntüsü beklentimizin en büyük engeli oluyor. Galiba bazı insanların güzel, düzenli ve temiz görüntü isteği de olmayabiliyor.....
Oysa çooook yıllar önce rahmetli anneannem ve dedemin öyle temiz, düzenli, meyve ağaçları, çiçekler, muntazam çitlerle çevrili evi, bahçesi ve tarlaları vardı. İkisi de karınca gibi çalışırlardı ve mutlulardı....
Avrupa şehirlerinde kalabalık şehir hayatından sıkılan insanlar, dinlenmek ve yenilenmek için haftasonları kendilerini köylere atıyorlar, köy turizmi var oralarda....
Ülkemizde bu konseptin en meşhuru Şirince köyü galiba. Özellikle haftasonu ziyaret edilen, Adapazarı ve Düzce'de yöresel lezzetler sunan, çok güzel ve bakımlı Çerkez köyleri var....
Çok doğru. Gezerken dikkatimi çeken de evlerin bahçelerinde ki perişanlık. estetik
Siliçin illa paraya gerek yok. Aananemler de fakirdi ama müstakil evinin
bahçesi çiçek dünyasydı. Çiçeklerini teneke kutulara ekerdi ama dizi dizi, renk
renk öyle güzeldi ki. Gereksiz pet şişeler, kutular, kırılmış atılmamış eşyalar, oyuncaklar
bahçelerde öbek öbek. zaten biriktirme hastalığını hiç anlamamışımdır.