Paris gezgin ruhlara çok iyi ev sahipliği yapıyor. Sokaklarda nelerle karşılaşacağınız meçhul. Kaldırım kafeleri, pasajları, asırlık binaları, heykelleri, parkları ve gösterişli bulvarlarıyla Baudelaire’in başını döndüren şehir, Hemingway’e göre bir şenlik, John Berger’e göre olgun bir kadına aşık olmuş yirmilerinde bir genç adam. Sartre , Camus, Picasso, Oscar Wilde hangi kaldırımları aşırmış, nerelerde oturmuş merak ediyorum.
Paris ile ilgili bunca şey anlatıp o güzel pastalarını, kuruvasanlarını, çikolatalarını anlatmadan olmaz. Öyle güzel şeyler yedim ki hala unutamıyorum. Nereden başlasam bilmiyorum. Bilerek gittiğimiz pastaneler kadar gezerken karşımıza çıkan köşebaşı kafelerinden de çok şey keşfettik.
Filmlerin çekildiği , ünlülerin oturduğu kafelere şöyle bir bakıyoruz. En ünlüsünden Angelina pastanesine gitmek istiyorum. Pastalarından bir tane yemeden olmaz. İçeriye girmek için biraz kuyrukta beklemeye değer. Çok kalabalık ama olsun. Bir cafe creme ısmarlıyorum kendime. Yanına da kocaman bir dilim pasta. Oldukça yoğun çikolatalı bir dilim. Üç kişiyiz ama yeterli.
Buradan ayrılmadan önce çikolatalarından da alıyoruz. Oldukça keyifli bir yer. Kalabalığa
aldırmayın, havasını yaşayın..
Bazen sokaklarda yürürken rastladığımız fırınlardan alıyorduk . Nasıl da güzel her türlü hamur işi. Genelde tatlılar. Ama denemeden olmaz diyerek alıyorduk. Yine böyle Belleville bölgesinde gezerken çok güzel bir fırına rastladık. Zaten uzun uzun yürüdüğümüzden çok acıkıyoruz.
Paris'e gitmeden önce Danzon bize bir fırın önermişti. Paris'te uzun uğraşlar sonucu bu fırını bulduk. Le Monfart tiyatrosu yakınlarında bulunan bu fırının adı Max Poilane . Burayı bulana kadar canımız çıktığından fırını görünce çok mutlu olduk. Koşa koşa içine girdik. Zaten karnımızda çok acıkmıştı. Oradan alıp yediklerimiz nasıl güzel geldi anlatamam ::)
Paris'te gezilmesi gereken bölgelerden biri de Mouffetard . Cumartesi büyük sokak pazarı kuruluyormuş. Biz gittiğimiz de kalabalıktı. Herkes bir yerlerde bir şeyler yiyorlardı. Biz yanızca meşhur Gelati Alberto gül şeklindeki dondurmalardan yedik.
Bahsedilmesi gereken yerlerden biri de Le Procope. 1686 Yılında açılmış Paris'in ilk kahve dükkanlarından. Voltaire burayı çok severmiş. Burada Crem Brulee yemeden olmaz.
Bir de meşhur Berthillon var. Seini nehrinin ortasındaki o adacıkta ilk önce Notre Dame Kilisesi gezilir ilk önce. Hatta bu adacıkta ki güzel sokaklar gezilir, güzel evlere bakılır, Paris havası tam olarak hissedilir üzerine de Berthillon da bir kahve içilir. Biz içine girmek istemedik, bu kez ünlü bir kafeyi karşıdan seyretmek istedik. Çaprazında olan o küçük kafede sanırım ismi V. Louis gibi birşeydi . Burada bir kahve ve tereyağlı baget keyfi yaptık.
Kafeler dışında çok güzel çikolatalar ile karşılaştık. Paket paket aldım. Çünkü ben çikolata bağımlısıyım, itiraf ediyorum. Hiç tereddüt etmeden paramı yatırıyorum çikolatalara. Paris aynı Belçika
gibi bir cennet. Pierre Herme , Jeff de Bruges, Marcolini, Jean Paul Hevin çikolataları ..Hangisini anlatsam bilmiyorum. Pierre Herme 'den La Fleur de Sel denen tuzlu çikolatalardan almanızı tavsiye ederim.
Özellikle Patrick Roger den çikolata almasanız bile vitrinini görün derim. Bizim olduğumuz dönem de çok değişikti.
Çikolatalar anlatmakla bitmez ama ben kahveye geçmek istiyorum. Paris'e gidip Cafe Malongo' ya uğramamazlık yapmayın. İçeri de mutlaka kahve keyfi yapılmalı. Raflarında duran çeşit çeşit kahvelerinden seçmek çok zor. Hangisini alacağınızı hatta içeri de kahve içerken düşünün derim. Öyle çok çeşit var ki...Biz sert olan Mozambik ,az sert olan Meksika kahvesi aldık. Ev de Paris keyfini sürdürüyoruz..
Bazen de bir kafeden küçük bir tart alıp açık hava da , özellikle nehrin kıyısında yemek tartınızı dünyanın en güzel şeylerinden biri.
Paris tatlıları için gidilse yeridir. Yediklerimizi unutamıyoruz. İsteyen herkese nasip olması dileklerimle
Hepsi de muhteşem görünüyor!
YanıtlaSil:))
SilAyyyyy bayıldım, Paris en çok gitmek istediğim ve hala gidemediğim şehir, sırf pastane ve fırınları için zaten, aynı düşünüyoruz.. harika bir yazı,bir de yazarlardan bahsetmissiniz ki ayrı guzel.. hepsini not aldım emin olun gidince tek tek deniyecegim..
YanıtlaSilinşallah kısmet olur size de :)
SilNe güzel bir gezi olmuş. Paris çok gitmek istediğim bir yer, çok merak ediyorum nedense..ama öyle güzel anlatıyorsun ki Buketcim seninle geziyorum sanki..
YanıtlaSilteşekkür ederim. benim de çok merak ettiğim bir
Silyerdi. sonunda hayalim gerçek oldu:)
"Sabah-sabah bu ne hikmet, bu ne sis
YanıtlaSilKalbime son mermiyi sıkmak sana mı düştü, ey güzel Paris...
demiş Yusuf Hayaloğlu.
Ben de Paris'te yatan memleketim insanlarına selam olsun diyeyim.
ahh ah hayal kahvem, orada gezemediğim yani gün
Silyetmeyip gidemediğim yerler arasında 3 mezarlık vardı. bir tanesini
bulana kadar akşam olmuştu. gece gece gir meyelim dedik ve geri dönmüştük..
keyfiniz bol olsun :) ne de güzel bir tatil olmuş
YanıtlaSilteşekkür ederiz :)
SilHarika bir anlatım. Ben bir kaç kez Paris'e gittim, ama turlarla koştur, koştur gezdim. Böyle lezzet duraklarını tanıyarak gezmek için gidersem (ki çok istiyorum), yanımda bu yazının da bir kopyası olacak.
YanıtlaSilçok teşekkürler.. bir de tursuz gidin bence. nasıl güzel olacaktır
Silyavaş yavaş bu şehri gezmek..
Sabah sabah nasıl çikolata-pasta yiyesim geldi sayende:))
YanıtlaSilBu arada siz de son günlerde eve gidip sadece peynir ekmek yemek istiyorum gibi bir his yaşadınız mı?? Ben yurtdışına ve özellikle Paris'e ne zaman gitsem dönüşte sadece peynir+ekmek yemek istiyorum. Özellikle Fransız mutfağı çok ağır, yağlı, bir de her fırsatta kahve... Yerken güzel ama sonra her yerde aynı koku... Ama bunları yazarlen bile şöyle güzel bir midye olsa da yesem diyorum:))
sorma , ben de ne zaman yurt dışından gelsem, kuru
Silfasulye pilav yapıyorum. kahvaltılarımız bile ne güzel . doya doya
zeytin, peynir, sucuklu yumurta :))
Buket'ciğim yine süper bir gezi gerçekleştirip, gezdiklerinizi, gördüklerinizi ve tattıklarınızı harika bir dille kaleme almışsım. Teşekkürler. Ben eş durumundan Paris'in altını üstüne getirmiş bir gezgin olarak senin Paris yazından hayli keyif aldım.
YanıtlaSilYorumlarında mezarlıklardan bahsetmişsin. Özellikle Le Père-Lachaise kesinlikle görülmeli. Gezerken mezarlıkta olduğunu kesinlikle hissetmiyorsuni sanki bir açık hava müzesi. Kimler yok ki o mezarlıkta? Isadora Duncan, Honore de Balzac, George Bizet, Oscar Wilde, Jim Morrison, Moliere, La Fontaine, Modigliani, Delacroix, Sarah Bernhardt, Yves Montand, Simone Signoret, bizden Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney, daha niceleri... Ellerde mezarlık planı, insanlar bulamadıkları mezarları diğer ziyaretçilere soruyorlar. Maria Callas da Pere Lachaise'in krematoryumunda yakılanlardan. Gömlü olmadığı için mezarı bulunmasa da krematoryum bölümünde adına ufak bir isim taşı ve yanında çiçek bırakabileceğiniz ufak bir vazosu var.
Le Pere Lachaise ilginizi çektiyse eğer size başka bir paris atraksiyonunu, Paris'in altında yaklaşık 2 km kadar uzunluğundaki toplu mezarı (katakomp) da gezmenizi öneriyorum.
Sabah sabah mezarlıklardan bahsedip içinizi sıkmadım umarım.
Sevgiler,
Figen
teşekkürler figen. öyle güzel bilgiler vermişsin ki . evet bu mezarları biliyorum
Silhatta gezi listemde vardı ama gezemedik. 8 gün yetmedi bize. belki bunun için bile
gidebiliriz :) aslında çok ta merak ediyorduk ama bir kısmet olmadı. parisi
yakından bilen biri olarak beğenmene çok sevindim. çok teşekkür ederim..
"Çatı odaları ve yazarları, Paris efsanesinin ayrılmaz parçalarıdır. Bu efsanenin Yahya Kemal ile başlayıp Attila İlhan'dan Demir Özlü'ye dek uzanan, bir bakıma benim kitaplarımda süren izdüşümlerini bir yana bırakırsak, Paris'in yalnızca Türk yazarlarını değil, Uzak Doğu'dan Güney Amerika'ya, Afrika'dan Asya'ya dek neredeyse bütün dünya yazarlarını büyülediğini görürüz."
YanıtlaSildiye Nedim Gürsel'den bir alıntı yazıvereyim, yorumun direksiyonunu öbür dünyadan bu dünyaya çevireyim:)
çatı oodaları deyince aklıma rilke' in Malte Laurids Brigge'nin Notları adlı kitabı geldi. kitapta
Silyanlış hatırlamıyorsam pariste bir çatı katında yaşayan birini anlatıyordu. sen okumuş muydun?
parise gitmeden önce nedim gürselin paris yazılarını ben de okumuştum.
Hımm. Hocam, ben nereden biliyim Malte Laurids Brigge'nin Notları'nı?
SilBen bilsem bilsem Bridget Jones'un Günlüğü'nü bilirim ki... O da Paris'te değil, Londra'da geçer:)
Ben esas Halil Gökhan'ın Türk Edebiyatında Paris adlı kitabını çok merak ediyorum Buket.
Bulamıyorum ama... Du bi... Aranıyorum.
:))
Silbulursunda bize de okuma kısmet olur inşllh:)
Sizi uzun zamandır sessizce takip ediyorum. Paylaşımlarınız için teşekkürler, güzel resimlerinizde, güzel kızınızla birlikte sizi de görmek isterim.
YanıtlaSilSevgiler
Emel
takipçi olup bir ses verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Silgenelde özel foto koymayı sevmiyorum. yalnızca bir kez galiba grafitti yazımda
koymuştum :)
arkadaşım sen yazmasan bana ne zaman farkedecektim kim bilir blogunu ama çok doluymuş çok güzelmiş iyiki yazmışsın.
YanıtlaSilMaşallah güzel kızınada Allah nazarlardan korusun çikolatalarada ayrı bi bayıldım :)
ne iyi oldu değil mi birbirimizi farkettik :)
Silkalpler altına düğüm atmak doğru çözüm gerçekten. yarın tekrar
bozup yapacağım zaten. bu işlerde oldukça acemiyim :)
bilmediğim bir sürü yer öğrendim sizden; bir aksilik olmazsa şubat'ta 4-5 günlüğüne paris'e kaçacağım, bunları mutlaka deneyeceğim..
YanıtlaSilmax poliane'ye özellikle gittiğinize inanamadım, ben eğer theatre monfort'a giderseniz uğrarsınız diye tavsiye etmiştim. umarım değmiştir; çünkü biraz sapa bir yerde, oraya gitmek için bayağı uğraşmışsınızdır ki yazdıklarınızdan öyle anlaşılıyor..
sevgiler..
Paris, görmeyi çok istediğim bir başkent. Bu yıl yurt dışına kısa bir gezi düşünüyoruz. Paris olsa mı acaba diye çok düşünüyorum.
YanıtlaSilBaşka kültürleri keşfe çıkmak ,sokaklarında dolaşmak çok keyifli olsa gerek,emeğinize sağlık, okurken bende oraları dolaşmış kadar oldum.Sokakları ne kadar temiz,hayran kaldım.Sevgiler.
YanıtlaSil