7 Mart 2025 Cuma

Mart Cuması

 

          En son okuduğum Pandora Kutusu'nda ( Osamu Dazai ) roman şöyle bitiyor;

'' Bundan sonra hiç bir şey demeden , ne hızlı ne yavaş , tam olması gereken tempoda dosdoğru yürüyelim. Bu yol nereye gidiyor? Bunu büyüyen bir asmaya sormalısın. Asma sana cevap verecektir;

Hiç bilmiyorum. Ama güneşe doğru büyüyorum. Elvada..''

         Hayatta ne kadar planlarımız, hayallerimiz olsa da nereye gideceğimiz, ne olacağımız belli değil. Kitap bitmek üzereyken bu satırları okuyunca kapağını kapatıp düşündüm. Geçen bunca yıl -öğrencilik, iş hayatı, evlilik, çocuk büyütme derken - geçip gitmiş ve nereye gittiğimiz belirsiz şekilde, yaşam nasıl da hoyratça zaman çarkında tüketmişti bizi. İçinden çıkamadığım, hayatın olağanca anlamsızlığını hissettiğim her an bir şeylere sığınıyorum. Sığınmak da zorundayım, yoksa Dazai gibi olur sunumuz. 

Mevcut varoluş sorunu varken hayatta, bir çok şey saçma geliyor artık. Eşimle aynı yaş dönümünde benzer görüşlerde olduğumuzdan bir çok şeye hayretle bakıyor, olanlara karşı acımasız eleştiriler yapıyor, insan ilişkilerinden daha da kopuyoruz. Evet bu kadar sosyal olduğuma bakmayın, yavaş yavaş içimize çekildiğimizi hissediyorum. Çoğu insan bizi yoruyor, bizi yozlaştırıyor, bizden alıyor. O zaman ne gerek var? Almancadan bir kelime varmış , yeni öğrendim; "Mauerbauertraurigkeit". Sebepsiz yere yakınlarından uzaklaşma,araya duvar örme, yalnızlaşma isteği anlamına geliyormuş. Şu sıralar buna ihtiyacım var..

        Ramazan ayı belki de daha çok sorgulama yaptığım bir ay. Nefis denen o doymak bilmeyen, her şeyi isteyen, besledikçe içimizi kara bir boşluk ile dolduran şeyi inceliyorum. Ne çok şeyle besliyoruz onu; para, yeme içme, hırs, tutku, ego, bencillik.. Ateşe kürekle odun attıkça çoğalıyor ve yakıp yıkıyor. 

Sosyal medyayı, telefon nesaj sistemlerini, ekranı daha da azalttım. Bol okuma yapıyorum; anlamını bilmesem de Kuran ayetlerini okuyarak gönlüme ferahlık geliyor, evimin bereketlendiğine inanıyorum. Kitaplar almak için kütüphaneye gidiyorum, içimi sevinçle dolduran ender şeylerden biri kitaplar arasında olmak, yeni bir kitap seçmek, okumaya can atmak. Akşamları iftar hazırlığı yapıyoruz ailece. Öyle güzel bir şey ki bu duygu, küçüklüğümden beri geliyor benimle ve aynı heyecanı yaşatmaya çalışıyoruz ailemle.

Kızım bu dönem bizimle. Okulun hazırlık sınıfını nihayet geçen ay verdiği sınavla geçti, çok mutluyuz 💜  Ekimde 1. sınıfa başlayacak kısmetse. Bu dönem beraber olunca geçen sene yurda gittiğinde evimizi kaplayan o derin sessizlikten kurtulmuş olduk. Tek isteğim almancayı online konuşabileceği bir arkadaş bulmak. Varsa bir çözümünüz mutlu oluruz yardımınız için..



                                                             Bu hafta okunanlar...


                                           Ramazan başlamadan bir kafe de sadece kendim ve kitabım..


Bu hafta boyunca Mike Leigh filmleri izledim. Life is Sweet biraz daha hafifti diğerlerine göre ama o da insana dair, ilişkilere dair bir filmdi. İkiz genç kızları olan evli çiftin hayatından kesit, çevresindekiler ve aralarında olanlar insana ne tür adamlar var bu dünya da vay be dedirtiyor. 
Hard Truths yine insana dair. Pansy adında ki kadının ailesi, kendisi ve dünyaya olan öfkesini izliyorsunuz, sizi çok sinir ediyor, acıyorsunuz bir taraftan ama film ilerledikçe hak da veriyorsunuz.  Bir anti karakterin dünyasının zorlayıcılığını, onun yaşamla kavgasının  gerekçeleriyle anlayabiliyorsunuz. Babasının terk etmesiyle küçük yaşlardan itibaren yalnız ve sevgisiz kalıp, 5 yıl önce yitirdiği annesinin eleştirileriyle büyümüş, hesaplaşması ve yas süreci tamamlanmamış şekilde evliliği devam ediyor. Eşi ve obez oğlu Moses'ın rahatsız edici sessizliği onun çok sesliliğiyle anlamsız, iletişimsiz ve sevgisiz bir hâl almış. Onu kendi içinde değerlendirirken hak veriyorsunuz ama eşi ve oğlunun da ondan dolayı bu halde olabileceğini de anlayınca bu çıkmaz döngüde işte yaşam bu kadar zor diyorsunuz ..
Vera Drake yine bir hemşire üzerinden bir hikaye anlatıyor. Sade anlatımıyla yine hayatta ki bazı şeylere işaret ediyor..
Secrets and Lies  ise uzun bir aile dramı. Ben çok seviyorum böyle filmleri çünkü dünyanın her köşesinde ki insanların çilesinin ortak olduğunu gösteriyor, insanı anlamaya yardımcı oluyor, empatinizi geliştiriyor. Hep diyorum ne varsa eski filmlerde var.   Filmde anne rolünde oynayan Brenda Blethyn nasıl güzel oynuyor filmi, sizi de nasıl etkiliyor anlatamam.



                 Mike Leigh filmlerinden bağımsız olarak iki film daha izledim. Kendimce tavsiye ederim bunları da çünkü vasat bir çok filmin yanında izlemeye değer. Man From Earth tek bir mekanda geçen , konu ütopik de olsa konuşmalar takibe değer.



Köyde karlar eridi. Oldukça güneşli günler yaşıyoruz şu sıralar. Sabah bazen köyde ki bakkala uğruyorum. Gide gele sahibi amca da beni tanıdı, soba yanıyor gel otur biraz diyor ama iş başlayacak gitmem lazım diyerek ayrılıyorum.
Okula biraz yorgun gidiyorum, sahura kalkınca uyku bölünüyor ve azalıyor. Gece gece yemek yemek zor ama yemesen daha kötü. Hafif şeyler yiyerek sahurda en az bir saatimiz geçiyor Sonrasında uyuyup sabah erken kalkmak baya bir zor.


Okulda çocuklarla uğraşlar çok zevkli. Bu iki haftadır 'arı' konusuna taktık. Onunla ilgili etkinlikler yapıyoruz, inceleyiyoruz. 
Okul sonrası eve döndüğümde sabah çok uykusuz kalmışsam biraz uyuyorum, kendime geliyorum böylece. Akşam saat 7 de iftar olduğundan uzun zaman bana ait oluyor. Evde eşiniz de olunca yapılacak işler yarı yarıya azalıyor, beraber hemen yemek işinni hallediyoruz. Ben de biraz nakış, örgü , taş boyama işleriyle uğraşarak dinleniyorum.


İki defter işledim, hatta yeni evlerine gittiler bile. Arada bu işi de yapıyorum. Nakışla işlenmiş defter isteyenler instagramdan iletişime geçebilirler. Hatta ördüğüm battaniyeler de elimde çoğalmaya başladı, onları da satmayı düşünüyorum. İlgilenenlere duyrulur.
Akşam üzeri aile mesajlaşma grubumuzda hareketlenme oluyor. İftar sofraları, alınan pideler, tatlılar paylaşılıyor. Annem her gece özenle hazırladığı sofrayı gönderiyor bize. Babamla oturacakları masaya bende son dakikalarda bir tabak yemek gönderiyorum. Tabi ki evde ki genci yerinden kaldırıp gönderene kadar akla karayı seçiyorum, o ayrı :)




İftar sonrası namazlar kılınıyor, çaylar demleniyor, yapılan tatlılar ortaya çıkıyor ve tekrar bizim grupta 'afiyet olsun'lar havada uçuşuyor. 



Sonrasında herkes istediğini izlediği saatler geliyor. Her  gece teravihe gitmek istiyorum ama şu çayı da içince öyle bir yorgunluk bastırıyor ki anlatamam. İleri de emekli günlerimde yani yorulmanın koşturmanın azaldığı yıllarda gitmeyi hayal ediyorum, bakalım kısmet...



Bir hafta da böyle geldi geçti işte. Hatta ramazanın ilk haftası bitmek üzere. Ama telaşsız, sakince, içinde ki rahmeti hissettiğim bir ramazan geçiriyorum ya çok şükür çok huzurlu ve mutluyum. Tüm derdi, hastalığı olanlara da hep dua ediyorum. Allah herkese iyilik, güzellik nasip etsin. Hatta Lokman Peygamberin oğluna verdiği şu öğüdü paylaşmak isterim çünkü çok severim;

''Lokmân, "Sevgili oğlum" (dedi), "Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklansa veya göklerde yahut yerin dibinde bulunsa yine de Allah onu açığa çıkarır. Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir, O her şeyden haberdardır."﴾Lokman Suresi 16﴿


Bir de canım Ayten'in  çok güzel bir yazısı var, gidin bir bakın derim.
Herkese Hayırlı Ramazanlar, Hayırlı Cumalar!




Mart Cuması

            En son okuduğum Pandora Kutusu'nda ( Osamu Dazai ) roman şöyle bitiyor; '' Bundan sonra hiç bir şey demeden , ne hız...