16 Şubat 2024 Cuma

Bugün Cuma


Akan suyu severim ben
Işıldayan karı severim
Bir yeşil yaprak
Bir telli böcek
Yeşeren tohum
Güneşte görsem
Sevinç doldurur içime
Bir günü
Güzel bir günü
Güneşli bir günü
Hiçbir şeye değişmem

Necati Cumalı'nın bu şiirini çok severim. Bu haftasonu tam böyleydi duygularım. Güneşliydi, yapraklar yeşildi, kuşlar ötüyordu, bezelyelerim yeşermişti bahçede. Kulübemizde şubat ayında yalancı baharı yaşıyorduk.Cumartesi biraz çalışalım dedik, odun kırdık, taşıdık, biraz ot yolduk ve çokca yorulduk. 
Güne güzel ve keyifli bir kahvaltıyla başlayıp ara da çay kahve molası yaptık. Aslında böyle yaşamda çok güzelmiş, bende emekli olsam şu yavaş yaşamın içinde bir kaç yıl yaşasak mı diye hayal kurduk. 


 
                                  Zihin yorgunluğuna, hayat telaşına, dünya kötülüklerine ilaç bedenen çalışmak ve yorulmak gibi geliyor bana. Kulübenin işleri çok, az bir toprak da olsa işler çok ama yavaş yavaş bunları yapmayı seviyoruz. Odunları yerleştirmek, sobaya ince odun hazırlamak, taşımak neredeyse yarım günümüzü aldı. Arada çay-kahve molasının tadı birşey de yok. Haftasonu hiç bitmesin istiyoruz.


Peygamberimizin '' Allahım hayretimi arttır.'' diye dua ettiğini okumuşum yanlış hatırlamıyorsam. Bu hadisi her zaman düşünürüm ne demektir, niye böyle dua etmiştir diye. Doğadayken bunun önemini az biraz seziyorum. İnsan nereye baksa hayran oluyor, içi saf bir mutlulukla doluyor, minnet duyma, şükretme ihtiyacında oluyor. Hayret belki bu duyguların tamamı. Yaradan karşısında ki aczini hissetmesi..
Şubat ayının olmayan soğukları bizi kaygılandırsa da bahar gibi havayı kaçırmıyoruz. Odunları kırmaya başlamadan oturacağım köşemi de hazırlıyorum.


                  
                Bu hafta ki kitabım Anka. Sadık Yalsızuçanlar'ın dilini, kurgusunu sevmiştim diğer kitaplarını okurken. Sevgili Zeynep hediye etmiş, okunmak üzere duruyordu ve işte bu hafta sırası gelmişti.


   Paul Auster'in son kitabı Baumgartner’den sonra babasının ölümünü anlattığı Yalnızlığın Keşfi'ni kitaplığımdan bularak tekrar okudum. Yazarın 1982 yılında babasının ölümü üzerine yazdığı kitabı bir zamanlar sanırım üniversite yıllarında okumuştum ama aklımda kalan bir tarafı yoktu. Yaş ilerledikçe okunan kitapların mahiyeti çok değişiyor. 



                “Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.”
                 Proust ne güzel anlatmış aşkı, sevgiyi. Ne verirsek insanlara, çocuklara fazlasıyla bize döneceğine inananlardanım. Sevgi eksikliğinin çok tehlikeli olduğunu, kötülükleri doğurduğunu görüyoruz dünya da, çevremizde.


         Hafta içi çıkılan yollar, sokaklar.. Kendini tekrar eden hayat ama şikayet etmiyorum. Tüm rutin hayatımı seviyorum, fazlasını istemiyorum çünkü bunları yapacak güce, sağlığa sahibim çok şükür. Sabahın sekizinde otogarda bir banka oturup kitabımı okumayı, 3-4 sayfa okuyunca mutlu olmayı, az sonra köye gitmeyi, öğrencilerimle olmayı seviyorum.



                      Baksanıza şu minik ellere. Bu hafta sarı haftası yapalım dedim. Hadi çocuklar arı resmi yapalım, şöyle tombul ,sarı sarı arılar iyi olmaz mı? Ama ben yapamam ki lafları havada uçuştu ama bakar mısınız şu resimlere..



                                                Sarı da giyindik, limonata kurabiye yaptık. Öyle çok sevdiler ki haftaya tekrar edeceğiz kısmetse. 
                                     Velilerimizle de geçen ay kitap okuma etkinliğine başladık. Mustafa Kutlu kitaplarından birini ilk kez okudular anneler. Anlamını bilmediğiniz kelimeleri de not alın demiştim, onu da yapanlar olmuş, kitabı beğenen beğenmeyen de vardı ama en azından böyle bir etkinlikte birleşmemiz önemliydi. 



Bu hafta annemden iki fotoğraf var. Penceresinden hem sabah hem de akşam manzarası..



Annelerimiz ve babalarımıza yeteri kadar önem göstermediğimizi görüyorum hayatta. Bu yaşıma kadar ben de böyleydim ama son yıllarda kıymetleri çok arttı. Belki yaşla birlikte belki anne olmamdan dolayı bu hassasiyet oluştu. Kuranı Kerim zaten bunu bildirmiş, bir bakın şu ayete;

''Biz insanoğluna, ana babasına güzelce itaat etmesini ve onlara her zaman iyi davranmasını emrettik. Fakat annenin yeri bambaşkadır. Çünkü annesi onu nice zahmetlerle dokuz ay boyunca karnında taşır ve nice zahmetlerle dünyaya getirir. Öyle ki, çocuğun anne karnında taşınması ve sütten kesilmesi, tam otuz ay sürer. Nihâyet çocuk olgunluk çağına erişip kırk yaşına varınca, “Ey Rabb’im!” diye yalvarır, “Bana ve anne. babama verdiğin nîmetlere gereğince şükretmeyi ve hoşnut olacağın güzel ve yararlı davranışlar yapmayı bana nasip eyle! Bana da hayırlı bir nesil bağışla! İşte ben, günahlarımdan tövbe edip Sana yöneldim ve hiç kuşkusuz ben, yalnızca Sana boyun eğen bir kimseyim!”

Ne güzel bir de dua var bu ayette...


Hafta içi sadece bir arkadaşımla buluşup sohbet edebildim. Çok sevdiğim değer verdiğim arkadaşıma buradan selamlar :)



Hadi şöyle bitirelim. Payot İrade Terbiyesi'nde sayfa 101 de şöyle diyor;
''Kargaşadan uzak durmak, tefekkür etmek, içimizi dinlemek, faydası olacak kitaplar okumak, notlarımızı tekrar tekrar okumak ve hangi davranışın nasıl bir tehlike yaratabileceğini somut olarak derinlemesine düşünmek...

Hayırlı cumalar!







11 yorum:

  1. böyle kahvaltılarla doğada yaşamak ne büyük mutluluk :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten yok böyle bir mutluluk ve ne kadar şükretsem azdır biliyorum bunu. Bir çok şeyden feragat ederek ulaştım buna da. bunu da biliyorum. Senin yorumlar genelde spam oluyor sevgili Deeptone, anlamadım ben bu işi :)

      Sil
  2. Yine güzel, huzur veren bir cuma yazısı olmuş. Eline sağlık. Yazıyı okurken aklıma şimdi yurtdışında olan babamı ve eşini cuma için aramadığım aklıma düştü ve hemen aradım :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evlat olarak görevlerimize önem vermeliyiz :)

      Sil
  3. Çok güzel, huzurlu yazı için teşekkürler, sevgiler 🌺🥰

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim gelip buraya okudunuz hatta bir ses verdiniz :)

      Sil
  4. Güne güzel bir şiir ve fotoğraflarla başlamak... Günün en güzel öğünü sabah kahvaltısıyla devam etmek. Nasıl da güzeldir. Yazıyı dün okuma listesinde okudum, bu ara blog arkadaşlarımız öyle üretkenler ki hızlarına yetişmek çok güç. Neyse bu günü geçirmedim.
    Kırmızı kareli örtüler (pötikare derdik.) bana hep akan su kenarında, bir ağaç altında piknik yapmayı çağrıştırır. Gecikmeli de olsa bahar gelince sevdiklerimizle inşallah.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten blog dünyası yeniden canlandı geliyor gibi geliyor
      bana. Ben de çok gecikmeli okuyorum blogları, hatta bir ses bırakayım diyorum ki benden önce beş on kişi yazmış bile.

      Sil
  5. Senin şu kulübe keyfine hayranım. Ne güzel yapıyorsunuz. Resmen hayallerinizle yarattınız orayı. Olurdu olmazdı derken, şimdi bahçesinde oturduğun, odun kırıp içini ısıttığın bir yuva oldu orası da size. Ne mutlu. Huzurunuz daim olsun. Sağlıkla, keyifle nice güzel günler geçirin orada. Hayatın rutininin olması şahane bir duygu bu arada. Rutinden çıkmak zorunda kalınca daha iyi anlıyor insan bunu. Dilerim kendi irademiz dışında bozulmaz rutinlerimiz. Annelerle okuma klübü fikrine de bayıldım. Umarım uzun soluklu olur. Öpüyorum seni çok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında biraz şehir içi olması gerçeği var ama ben yine de kulübe diyorum. Çünkü bazı yazarlar hayatın belli dönemlerinde kırsalda yaşamışlar, yazmışlar çizmişler insanlardan uzak kalmışlar isteyerek. Bu duyguyu çok merak ediyorum.En başta Heidegger'in Kulübesi var biliyorsun. Kara ormanlarda 30 yıl karısıyla yaşamış orada. çok kırsalda yaşayamazdık biz ama burada bile çok iyi geliyor bana.

      Sil

Merhaba Cuma

                          '' Kendini sevmezsen başkasını nasıl sevebilirsin ?'' diye soruyor Tina Turner Mutluluk Sana Yakış...