24 Şubat 2023 Cuma

Bugün Cuma

                       Ne çok olmuş yazmayalı. İlk kez canım yazmak istemedi ama devamlı okudum. Üzüntülü olduğum, moralim bozuk olduğu günler hep kitaplara sığınırım. Devamlı okumak, gerçek dünyadan kopmak, kendimi unutmak, dünyayı unutmak, unutmak isterim. Medyayı takibi dondurdum bu zaman içinde. Medyanın tavrı her olayda belli malum. Fatma Barbarosoğlu köşesinde şöyle demiş, aynen katılıyorum ;

''Medya, dolayısıyla da ahali, acele kahraman ve acele hain arıyor. Her türlü mesele ikiye bölünmüş bir duyarlılık üzerinden haberleştiriliyor: Hainler/ kahramanlar.''

                  Yaşanan o büyük felakete tanık olduğumda yirmi yıl önce yaşadıklarım tekrar gözümün önüne geldi.

                   99 Depreminde çok şükür ne ölen bir yakınımız, ne bir komşumuz oldu ama yaşadıklarımız bir hayalet gibi hep takip etti bizi. O yaz haziran ayında nişanımız olmuş, eylülde evlenmek üzere hazırlıklarımızı yapıyorduk. Eşimin ailesinin kirada olan evini düzenliyorduk. 4 yıl Sinop'ta mecburi hizmetimi yapıp memleketime dönmüştüm. Orada biriktirdiğim tüm parayla evi baştan sona yenilemiştik. Elektrik,su, kalorifer tesisatı, banyo ve mutfak yenilenmesi, eşyalar vb. alınıp düğün için gün sayıyorduk. Deprem gecesi tüm çeyizlerimi çıkarmış, ertesi gün eve götürmek üzere hazırlamıştım. Ailemle oturduğum 8 katlı binanın 6. katında depremi tüm korkunçluğuyla yaşadık o gece. Şimdi ki gibi de bilgili de değildik deprem hakkında bir şey bilmiyordum, hiç yaşamamıştım daha önce.Deprem olduğunda aslında kıyamet kopuyor sandım. Sarsıntıdan uyandığım gibi kendimi merdivenlere attım. Ailemi falan unutmuştum. Merdivenlerden öyle bir inmişim ki onca kattan ilk inenlerden biriydim o gece. Karanlıkta el yordamıyla koşa koşa merdivenlerden inmek aslında en mantıksız şeymiş. Sonra öğrendik.. Koşarken ayağıma büyük taşlar geliyordu meğer duvarlar patlamış. Yaşayacak ömrüm varmış daha. Yoksa bir tepede duran o 8 katlı apartman anında yıkılabilirdi. Tüm insanlar açıkta bulunan bir yerde toplanmıştı. Her yer kapkaranlıktı. Üzerimizde gecelikler, pijamalarla ortada kalmıştık. Gün ağarmaya başlayınca haberler gelmeye başladı, şurada şu apartman yıkıldı, bu yıkıldı diye. Evlenince oturacağımız apartmanda yıkılmış. 10 kişi vefat etmişti. Sonradan haberimiz oldu. 

                    Sonra ki günler hasarlı evlere giremedik, aylarca çadırlarda kaldık, köylere kaçtık. Kasım gelip soğuklar başlayınca sağlam görünen evlere girmeye başladık mecburen. Kasım ayında evlenirken mecburen tuttuğumuz 4 katlı öğretmen evinde ki nikahımıza korkudan çoğu yakınımız gelmedi. Nikah kıyıldığı gibi koşa koşa çıkmıştık buradan. Bizde aylarca çadırlarda, akraba yanlarında kaldık. Deprem konutları yapıldı ve artık içlerinde oturmaya başladık. 

               Deprem korkum ilk zamanlarda ki hep devam etti. Travmamı atlatamadım , kiralık ev tutarken hep en fazla iki katlı aradım. 10 yıl kirada iki katlı bir evde kaldık. Sonrasında kendimize ev alırken yine iki katlı aradık bulduk. İki ev sattık, ikinci kattaki daireyi almak için. Ama deprem korkum yüzünden apartmanlarda oturamazdım. Hala da aynı devam ediyor bu korkum. O yüzden bir arsaya yeni tek katlı ev yaptırıyoruz. Deprem korkusundan dolayı otelde kalacaksam az katlıları tercih ettim, arkadaşlarımın evine gidiyorum, kalıyorum farklı evlerde ama yıllardır diken üzerindeyim. Depreme nerede yakalanırız belli değil tabi ki, iki katın da garantisi yok ama geceleri rahat uyuyorum. Apartmanda olsaydım psikolojim iyi olmazdı. 

                  22 şubatta ki köşe yazısında Mustafa Kutlu şöyle diyor;  ''Depremi yaşamaktan murat onu sadece şu veya bu şiddette hissetmek değildir. Deprem eğer ölüm ve yıkım getirmemiş ise, gerçekten yaşanmış sayılmaz. Dolayısıyla “Depremden önce-Depremden sonra” ayrımı, ateş düştüğü yeri yakar misali öncelikle onu derinden yaşayanları kapsıyor.Onların elinden ve dilinden gelmeyecek olan şudur: “Deprem oldu ama, hayat sürüyor.” Bu sözler depremin içinden geçenler için rahatça söylenemez. Çünkü onlar hemen cevap verirler: Hangi hayat? Depremden önceki mi, depremden sonraki mi?Dolayısıyla “hayat devam ediyor” sözü son derece mânasızdır.''

Depremde ölüm yaşamadık çok şükür ama travmamız büyük oldu. O yüzden yakınlarını kaybedenlerin üzüntüsünü, acısını hiç tahmin edemiyorum. Mustafa Kutlu okuyanlar bilir, her zaman doğaya dönüşü , tarımı canlandırmayı savunmuştur. Hınca hınç dolu şehirleri anlamsız bulur ve sevmez. Yeni Şafak'ta ki yazısında şöyle bir çözüm yazar;

“Köklü dönüşüm” ne olabilir?
Bence şu: Şehirleri boşaltalım.
Slogan bu olmalı: Şehirleri boşaltalım.Ama nasıl?

Bu sloganın peşinden gidilir mi?

Yüksek binalarla dolu, tıkış tıkış nefes alınmaz hâle gelinmiş kentlerimiz Anadolu toprağının belki sadece %3’ünü teşkil ediyor.

Ben diyorum ki, köklü dönüşüm sanayiden tarıma dönmek olmalı.Betonarme ve yüksek binalar yerine az katlı hatta tek katlı prefabrik evlerle kısa zamanda yeni yerleşim bölgeleri kurulabilir.Erzincan’ın prefabrik evleri 70 yıldır kullanılıyor, kaç deprem geçti, hiçbiri yıkılmadı.

Tarım ile, tarıma dayalı sanayinin çevresinde bir yeni hayat.

                                                Yazının tamamını burada okuyabilirsiniz..

               Deprem ülkesinde olduğumuz gerçeğini öğrendiğimiz zamanı yaşıyoruz. Yaşananlar öyle acı ki, çaresizlik elimizi kolumuzu bağlıyor. Bu da geçecek inşallah, yaralar sarılmaya çalışılacak. Yaşayanlar bir şekilde yolunu buluyor.

                  Deprem öncesi sömestir tatili bitince okullara başladığımız pazartesi köye gittiğimde bir süprizle karşılaştım. Hatta o gün deprem olmuş, elimde her daim telefon olmadığından haberleri bilmiyorum. Bizim kasabada bir şey yok ama yukarı çıkınca her tarafın karlarla kaplı olduğunu gördüm. Bu senenin beklenen karı yağmıştı işte!

              

                       Okumalarım devam etti demiştim. Sömestirde İzmir'e gitmiştik - onu da kısmetse yakında anlatacağım- orada sevgili Momentos ile buluştuk, kısa da olsa sohbet ettik.Bana hediye ettiği kitapla yeni bir yazarla tanışmama vesile oldu. Bir çırpıda okunan kitabını da şöyle paylaşayayım..


                   Yine blog arkadaşlarımdan İki kum tanesi hediyesi kitabımda okunanlar arasındaydı.


                   Kütüphaneye giderek üç kitap seçtim kendime. Onları da bitirmiş durumdayım. Uzun zaman kitap almayarak kütüphaneden alırım diyordum ama moralimin bozuk zamanlarda kitap alışverişi de yaparım. Okumak isteyip kütüphaneden bulamadıklarımı listeliyordum ne zamandır, onların belli bir kısmını satın aldım ama arkadaşlar kitap fiyatları uçmuş!


                      Filmler, belgeseller izlemeye devam ediyorum. Geçen gece seyrettiğim bir film içimi ısıttı. Büyük ihtimalle siz seyretmişsinizdir ama tekrar yazayım. Mahallede Güzel Bir Gün'de Tom Hanks'ın yaş alışını görünce de gözlerim doldu nedense. 

54 yaşında ki Pascal ile 28 yaşında ki Carol'un 800 koyunu, köpekleri, üç eşeğiyle kar kış demeden Fransa İsviçre arasında ki kış yolculuğunu anlatan belgeseli de tavsiye ederim. Hiver Nomade yani Kış Göçebeleri öyle huzur verdi ki..Yönetmen belgeseli hakkında şöyle demiş  şu sitede ''Göçebe olmak, toprakla, hayvanlarla ve kozmosla doğrudan temas halinde yaşayan bu kadim çobanlık sanatını geliştirmek, dostlukta sadık olmak, şaşırtıcı karşılaşmalara açık olmak, yılda bir kez çiftçi arkadaşlarıyla vakit geçirmek, harika bir özgürlük ilahisidir. Rahat gerçeklerimizin bir antitezi. Filmimin bu gerçekleri en yakınına getirmesini, izleyiciyi sürüyü hissedip duyabildiğiniz ve çobanların nefesiyle bağlantı kurabildiğiniz bir yaylacılığın olaylı yaşamına götüren bir macera filmi olmasını istedim. somut, gerçekçi, dünyevi bir film olmak için toprağın ve çamurun, ıslak yünün ve ormanın kokularını alırsınız. Başka bir deyişle, filmimi, özgürlük ve yaratıcı yaşam hakkında ilham veren rüyalara izin veren filmsel bir meditasyon kadar çağdaş bir mesel olarak hissediyorum.''



                 Bu hafta okullar tekrar açıldı. Uzun bir süreden sonra büyük bir kopuş oluyor hem öğrenciler hem de bizler için. Ama sınıfa girince , okula başlayınca her şey geride kalıyor. Keyifle saatlerimiz geçiyor. Kurabiyeli günleri başlattık bu hafta. Çocuklarda çok mutlu oluyorlar. 

                  İnşallah günlerimiz artık sağlıkla geçer, ülkece yaralarımız sarılmaya başlar. Daha fazla kötü olaylar yaşamayız . Hayırlı cumalar herkese...











8 yorum:

  1. 99 depremini Isparta'da hissetmiştim. O zaman da çok korktuğumu hatırlıyorum ama benim yaşadığım en korkutucu deprem bu oldu. deprem demek yaşanan şeyi tam anlatamıyor gibi geliyor bana. Zelzele, şiddeti anlatmak için daha doğru kavram sanki. Kayseri'de hiçbir yıkıntı görmediğimiz halde. Enkazdan can kurtarma telaşı yaşamadığımız halde, etkisinden çıkabileceğimi zannetmiyorum. Çok büyük ve sarsıcı bir uyarı oldu kendi adıma. Hayat elbette devam ediyor. Okula geldik. Bu yorumu pansiyon nöbetinden yazıyorum ama ben asla 5 Şubat'taki ben olmayacağım büyük ihtimal.
    Yine çok güzel notlar aldım. Film, belgesel ve Kitap üçgenine dair. Döneceğim o zamanlara yeniden inşallah. Ayrıca arayıp sorduğun, ilgilendiğin için de çok teşekkür ederim. sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah Zeynep,
      Unutamayacağımız bir hayat döngüsü bu yaşananlar. Hiç bir şeyin garantisi yok, o kadar pamuk ipliğine bağlı ki her şey. Buna göre insan kendi yaşamına bakmalı, anlamlandırmalı, önceliklerini belirlemeli. Umarım böylesine bir yıkım ülkemizde bir daha yaşanmaz.

      Sil
  2. Fatma Hanım'ın tespiti, ifadesi çok çok güzelmiş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitapları da çok değerlidir, tavsiye ederim.

      Sil
  3. Merhabalar.
    Çok yanlış bir şehirleşme ve yapılaşmamız var. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. 99 depreminden dolayı korkularınızın hala devam etmesi anormal bir şey değil. Uzmanlar bu travmayı atlatmak için her insanın süresinin farklılıklar gösterebileceğinden bahsediyorlar.
    Tek katlı evleri tercih etmekte haklısınız. Ben her şeye rağmen şöyle 13 katlı bir apartmanın en son katında yaşamayı çok istiyordum. Hala da istiyorum, ama artık benim için geçti. Çünkü, bundan sonra ev değiştirmek ev almak çok zor.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Recep Bey, Çok yüksek katlarda hiç oturamam sanırım. Deprem olmazsa yangın çıkarsa alt katlarda ne olur. Dolu fobim var :)

      Sil
  4. Thank you for visiting my blog. There's not a day that goes by that I don't think about the people of Turkey and Syria who are still dealing with the tragedy of the earthquake. The media moves on to other stories and as you said, they are always looking for villains and heroes. Imagine how many life stories there are in the rubble. It's truly heartbreaking and unimaginable when thinking of the numbers of lives lost and those who have to deal with the pain and grief. I am not there and yet felt depressed for many days. Reading and crafting is always good therapy. And yes, I agree that a new way of living much emerge. I for one do not like highrise buildings at all and never want to be in one. I am tired of the concrete and tar that is marring the landscape. We only need so little and yet there are too many who take too much. Anyways, I could go on. I hope that you and are your family are doing okay. Take care.

    YanıtlaSil

Merhaba Cuma

                          '' Kendini sevmezsen başkasını nasıl sevebilirsin ?'' diye soruyor Tina Turner Mutluluk Sana Yakış...