Yine anlamadım birşey bu haftadan. Hızla akıp gitti. Acele olsun, günler geçsin, kış bitsin, iş bitsin özgürlüğüme kavuşayım istiyorum ya, işime de geliyor bu hızlı akışlar. Ama canım yine de sıkılıyor, ömrümüz tükeniyor gün gün. Bak diyorum yarım yüzyıla dayandı yaş. Ne zaman, nasıl geçti bunca yıl.. Çok sıkıntı yaratıyor bu bende. Kafamda geçirilmiş yıllara yoğun bir özlem oluşuyor, gün geçtikçe büyüyor. Kızımın bebeklik fotoğrafları elime geçmeyegörsün göz yaşları otomatik dökülüyor. Tamam biliyorum bu günlerde çok değerli, on sene sonra bu zamanı düşünüp üzüleceğim, oysa doya doya yaşamlı insan, anı yaşamalı. Hep bir şeyler engellemeye çalışıyor günü yaşama zevkini. Her anım kıymetli biliyorum ama ah şu gençlik! Çok güzeldi, deli doluydu, enerjik ve umut doluydu ama işte bunlarında farkında değilmişiz..
Filmler, diziler, kitaplar oyalıyor insanı. Onlarsız ne yapardık. Eski filmleri seyretmeyi seviyorum, sakinleştirici etkisi var çoğunun. Yine beni mutlu eden filmler seyrettim. Vnf geçen haftalarda bir dizi önermişti, aklıma geldi. İzlemeye başladım. Bilgisayar oyunlarını sevmediğimden midir nedir çok fazla sarmadı ama yine de insan merak ediyor ne olacak diye. Ayrıca dövüşme, silahlar, öldürmeler vb. gibi durumları görmek istemiyorum artık. Kızım da çok oyun oynayan biri olduğundan evde devamlı çatışırız. Bu dizide ana konu bu olunca çağırdım gel bak oyun oynayanlar ne oluyor diye her durumdan nasihat çıkaran ebeveyn olarak durumdan yararlandım. Seyretmedi tabi ki :) Oyun konusunda çocuğa kızıyorum da ne evli barklı koskoca insanlar gördüm ekrana yapışmış, saatlerini geçiren. Gözlerime inanamadım. Yine de diziye bir bakın derim.
Cumartesi pazar kahvaltıdan sonra yeni minik evimize gidip sobayı yakıyoruz hemen. Bahçesinde dolu işler var ve bu bahçenin adam olması yılları alacağa benziyor. Azar azar işler yapıyoruz bizde. Mesela zeytin ağaçlarının çevresini saran fazlalık fidelerin tek tek temizlenmesi var. Bu hafta sadece bir ağacı temizleyebildik. Şu bacanın tütmesini görmek bile bizim için bir mucize.
Bir kahveyi, bir kitabı fotoğraflamaya kızan kesim paylaşanlar kadar fazla. Biliyorsunuz ki ben de zevkle paylaşanlardanım. Keyifle yaptığım bir anı sabitlemek, anı dondurmak belki isteğim. Susan Sontag’ın yazdığı “On Photography” fotoğraf üzerine yazılan en güzel kitaplardan biri şüphesiz. İşte o kitapta geçen bölümlerden biri, imaj, gerçeklik ve zaman üzerine.
“Fotoğraflar, gerçeği hapsetmenin yoludur. İnsan gerçekliğe sahip olamaz ancak görüntülere sahip olabilir. Şimdiki zamana sahip olamaz ama geçmişe sahip olabilir.” der.
Şimdi bakıyorum mesela, ne güzel an yaşamışım, kahvemi yapmış, dergimi almışım elime, kendime ait bir zaman yaratmışım. Çok sevdiğim bir arkadaşım kitap hediye etmiş, okumaya başlamışım.
Sontag bir de şöyle der;
“Zaman her şey bir anda olmasın, mekân hepsi bizim başımıza gelmesin diye var.”
Doppler'i sonunda ben de okumaya başladım. İlk kitapta aile ,iş hayatından bunalan Doppler bir ormana atar kendini ve bir geyikle yaşamaya başlar. Bir çoğumuzun içinden geçenleri gerçekleştirmiş olduğundan çok sevdik kitabı. Hele ben çocuk büyütürken maruz kaldığı o beyni yiyen çocuk şarkıları, çizgi filmlerini anlattığı paragrafta kendimi buldum. O belki çocukları büyürken bunlara maruz kalmıştı ama biz anasınıfı öğretmenleri ne yapsın, her gün her saat psikolojik deformasyona uğruyoruz. Otuz yıldır beynim süngere döndü. Orman kaçma fikri çok güzel ama hadi yap bakalım.
İkinci kitapta Doppler ormandan ailesine döndü ama ne yaparsa yapsın sosyal hayata uyum sağlayamıyor. Çalışmayı da reddediyor. Evde oturup gece gündüz tv seyrediyor. Çoluk çocuk okula, karısı işe gidiyor ama o bırakmış artık her şeyi. Onu böyle okurken bir velimiz aklıma geldi. Köy yerinde eşi her gün işine giderken iki çocuğu okula devam ediyor ama kendi yıllardır evde boş boş oturuyor. Yakınları ne yaparsa yapsın çalıştıramamışlar adamı. Muhtar bari koyunların başında dur, tarlalarda yat en azından evde yatacağına , biraz para kazanırsın demiş, adam kabul etmiş ama ertesi gün adamı bulamamışlar. Meğer ahıra kendini kilitlemiş. Yani Doppler uç bir örnek değil. Bakın Norveç'te hayal ürünü sanıp okuyoruz ama bizim köyde de var bir tane. Okurken bu insanlara özeniyoruz, ne güzel sistemi elinin tersiyle itmiş, aklına koyduğunu yapmış diyerek hayranlık duyuyoruz ama bir de bunun başınıza geldiğini düşünün. Kitapta üç çocuğuyla ortada kalan karısına empati yapınca öfkeyle doldum. o adama. Şu hayatlarımızda sofraya tabak taşırken iki dakika oturan eşlerimize kırk saat söyleniyoruz, bir de böyle ormana gidecek sonra eve dönünce tekrar miskin miskin yatışa geçecek. Oh ne ala!
Bu hafta da sabah erken saatlerde yola çıkıldı. Okula gidene kadar aslında. Sabah kalkması çok zor geliyor her seferinde ama derse bir başlayınca bir bakıyorum bitmiş bile.
Kayınvalidem vefat edeli iki ayı geçti. Uzun bir aradan sonra evlerine gittim. Kayınpeder iki ayıdır hastane de hala. Durumu daha da kötü. Tüm organlar yavaş yavaş gidiyor. Eve geldiğimizde sanki dün burada oturuyorlardı hissine kapıldım. Daha yeni şu masanın etrafında oturmuş, okul çıkışı aldığım pideleri yiyorduk camın önünde. Şimdi ise boş. Ev sessiz. Eşyaları hala aynı yerlerde bıraktıkları gibi. Çok ağır ve acılı .. Çok yakınlarını kaybetmenin tesellisi yok. Hiç olmayacak..
Mathilde Roussel-Giraudy’nun heykel serisi “Empreinte” fotoğraflarını gördüm geçen gün. Burada Sanatçı seriyi yaşadığımız kayıplardan ilham alarak tasarlamış. “Birinin bedeni yok olduğunda, geride kalan nesnelerin negatif alanına dönüşür.” diyor Giraudy. Gerçek bir yastığı kesip yeniden diken, yün bir kazağı sert ve boş görünmesi için reçineyle kaplayan sanatçı, kayıp bir varlığın geride bıraktığı hislere odaklanıyor. Evde ki eşyalar sanki aynı bu şekildeydi benim için. Çok garip bu hayat..
Anneciğimle haftalık kafe gezilerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yanımızda sevdiklerimiz bir çay bin muhabbet dedik okul sonrası oturduk . Ahkaf Suresinin 15. ayet hiç çıkmaz aklımdan;
''Biz insanoğluna, ana babasına güzelce itaat etmesini ve onlara her zaman iyi davranmasını emrettik. Fakat annenin yeri bambaşkadır. Çünkü annesi onu nice zahmetlerle dokuz ay boyunca karnında taşır ve nice zahmetlerle dünyaya getirir. Öyle ki, çocuğun anne karnında taşınması ve sütten kesilmesi, tam otuz ay sürer. Nihâyet çocuk olgunluk çağına erişip kırk yaşına varınca, “Ey Rabb’im!” diye yalvarır, “Bana ve anne. babama verdiğin nîmetlere gereğince şükretmeyi ve hoşnut olacağın güzel ve yararlı davranışlar yapmayı bana nasip eyle! Bana da hayırlı bir nesil bağışla! İşte ben, günahlarımdan tövbe edip Sana yöneldim ve hiç kuşkusuz ben, yalnızca Sana boyun eğen bir kimseyim!”
Off gerçekten böyle oldu, kırk yaşından sonra aklım başıma geldi ve şükür ki annem babam hayattaydı . Ya telafi edemeseydim bunca yılın aymazlığını...
kitap okurken asıl kitabımız Kuranı Kerim'i açıp açıp okumaya devam ediyorum tabi ki. Dediği gibi kalpler Allah'ı anmakla sakinleşiyor. İyi ki inancım var, iyi ki yol gösteren kitabımız var. Bugün Sa'd Suresinden bir ayet paylaşmak istiyorum ;
“Bu Kur’an feyiz ve bereket yüklü öyle şerefli bir kitaptır ki, onu sana, insanlar âyetleri üzerinde derin ve etraflıca düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ondan gereken ders ve öğüdü alsınlar diye indiriyoruz.”
İnşallah öğütleri anlayanlardan olabiliriz , hayırlı mutlu cumalar!
Bugün bir not;
Kayınpederimi dün akşama doğru kaybettik. Üç ay önce vefat eden eşinin yanına o da gitti ..
Başınız sağolsun Allah rahmet eylesin. Hülya
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim..
SilAh kavuşmuşlar... :( Allah rahmet eylesin ve sabır bilerim Pelin Pembesi....
YanıtlaSilAnne babanın hakkı ödenmez ama anne baba da zaten o hakkı tahsil etmeyi düşünmez ki... <3
Öyle gerçekten.. Başka bir mucize de ne oldu biliyor musun, kayınvalidemin nezarının tam yanına düştü yeri. normalde insanlar para verip yer alıyor ileri de ailece mezar yerim olsun diye. Böyle yapmadığımız halde tam yanı boşmuş ve orası oldu. Mezar yerini kazan adam bile şaşırdı, her gün cenaze oluyor buralar doluyordu ama boş yer kalmış. Başka bir şey de eşim 4 dört gün önce rüyasında gördü yanyana yattıklarını. Ne diyeyim zaten öyle iyi, birbirinden ayrılmaz, birlikte yaşlanmış insanlardı ki..
SilBaşınız sağolsun canım, mekanı Cennet olsun. Allah sizlere ömür versin. Sabır diliyorum...
YanıtlaSilçok teşekkür ederiz..
SilHayırlı cumalar..
YanıtlaSilZamanın hızla akması ile ilgili akşam bir yer not almıştım instagramda, hemen o yazıya döndüm ve mesaj yolu ile size gönderdim. Kayınvalidenize Alah rahmet eylesin, Kayınababanıza da şifalar diliyorum.
Kayınbabamız vefat etti perşembe ikindisinde..
SilBaşınız sağolsun, her ikisi de huzur içinde yatsınlar.
YanıtlaSilAmin inşallah..
SilBaşınız sağolsun pelinpembesi. Negatif alan hakkında söyledikleriniz beni çok düşündürdü. O kadar doğru ki. Ve maalesef yakın kayıpların tesellisini ben de bulamıyorum. Zamanla alışmak var ancak.
YanıtlaSilçok teşekkür ederim..
SilMerhabalar.
YanıtlaSilZamanını durdurabildiğimiz tek durak fotoğraftır. Günlerin çok hızlı aktığından bahsetmişsiniz. Demek ki bu günlerin hızlı geçişi herkese göre değişiyor. Ben kendimi bildim bileli bu günlerin çok hızlı bir şekilde gelip gittiğinden yani hızlı bir şekilde aktığından şikayetçiyimdir. Günün hızına yetişemiyorum, nasıl oluyor emin olun onu da izah edemiyorum.
Eski film ve dizileri seyretmek benim de en çok sevdiğim bir eğlence aracıdır. Ve aynen sizin de dediğiniz gibi beni mutlu eden ve tüm dertlerimi ve sıkıntılarımı unutturan dizi ve filmler vardır. Örneğin en çok sevdiğim dizilerin başında eski klasik dizilerimiz hariç "Fatmagül'ün Suçu Ne?" ve "Yaprak dökümü"dür. Filmlere gelince, İkinci Dünya Savaşı ile ilgili tüm filmler benim başucu fimlerimdir. Tabi bunun yanı sıra kategorisini bilmediğim ancak, Dondurmam Gaymak, Vizontele, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak gibi filmleri de çok severim. Titanik, Biz Melek Değiliz ve diğer deprem senaryolu filmleri de severek izlerim.
Yazınızın sonuna kayınpederinizi kaybettiğinizle ilgili bir not düşmüşsünüz. Kayınpederinize Cenab-ı Hakk rahmetiyle, merhametiyle, mağfiretiyle ve de cennetiyle muamele eylesin inşAllah. Sizlerin de başı sağolsun.
Kaynananız ve kayınpederinizin evlerini yokladığınızda sessizliğe gömülmüş ve kimsesiz, öksüz, yetim gibi bir ev haliyle karşılaştığınızı, onların oturdukları ve kaldıkları yerleri düşündükçe içinizin acıdığı ve burkulduğunu paylaşmışsınız. Bunlar gerçekten insanın canını acıtan zor karşılaşmalardır. Çünkü aynı şeyleri ben de yaşadım. Hocaya sormuşlar "kim bilir?" Hoca ne cevap vermiş? "damdan düşen bilir" demiş. İşte bu işler böyledir. Damdan düşen bilir...
Selam ve saygılarımla birlikte hayırlı cumalar dilerim. Selam ve saygılarımla.
Değil mi Recep Bey, damdan düşen bilir.. Herkesin yaşadığı bir kayıp mutlaka var. Yaş ilerledikçe bunlar çoğalıyor. Bizim için bu sene arka arkaya kayıplar senesi oldu. Yakın akrabalardan gidenler çok oldu. Bilmiyorum, Allah her şeyi bilir..
SilBaşınız sağ olsun:(
YanıtlaSilTeşekkür ederiz..
SilBasiniz sagolsun Buket.
YanıtlaSilÇok sağol, dostlar sağolsun..
SilBuket'cim basiniz sagolsun,Allah sabirlar versin hepinize.Kuran'dan ayetlerpaylasmani cok seviyorum.
YanıtlaSilçok teşekkür ederim sibel..
SilYazdıklarını ben de birebir yaşıyorum. Zaman çok hızlı ilerliyor sevgili Pelin. Eylül ayında ''Tarık Akan'ın 6. ölüm yıldönümü'' diye okurken aklım almadı mesela. Oysa daha gün gibiydi. Kayınvalidenden kısa sayılabilecek bir süre sonra kayınpederinin de vefat etmesine aşırı derecede üzüldüm. Başınız sağ olsun. Amcanın fotoğrafları, yatağı falan gözümün önüne geldi, gözlerim doldu :( Mekânı cennet olsun.
YanıtlaSiliYİ ki dedemizi paylaşmışım o günlerde. zaman zaman dönüp bakacağım o yazılara. insanlar bir varmış bir yokmuş. hala çok üzgünüz..
Sil