Günaydınnn!!
Güzel bir hafta sonuna ulaştım şükürler olsun. Ne olursa olsun iyimser, pozitif olmayı elden bırakmayıp bir hafta daha geçirdiğim için şükürler olsun diyorum. Dünyanın bin bir türlü acısı, kötülüğü bitmiyor, her gün yeni bir şeye gözümüzü açıyoruz, yarınımız ne olacak o bile belli değil. Şu an iyiyim ya, günü kurtardım diyorum artık. Haftamı güzel geçirmeye devam ettim bu kezde. Hafta sonu kakaolu cevizli kekle doldurdum günümü. Şükürler olsun paylaşmakta nasip oldu. Çünkü ansızın gelen 4 arkadaşla bölüştük hem keki hem muhabbeti.
Cuma günü pazarda rastladım bu büyük limonlara ve hemen aldım. Kıbrıs limonu dedi pazarcı, kocaman kocaman. Gözümün önünde olsun dedim koydum sehpama. Gerçi 2 gün sonra çürümeye başladı.
Sabah manzaram onlarca evin ve apartmanın arasında beni neşelendiren gökyüzü oldu. Etrafı görmek istemiyorum , binalardan ,taş ve çelikten nefret ediyorum, kendimi göğe sabitliyorum , hızlı hızlı yürüyerek köye kaçmaya çalışıyorum.
Serdar Tuncer'in bir yazısında şunları okumuştum ve not etmiştim. Nasıl da denk düştü :''Aynı şeye bakıyoruz ama hiç birimizin gördüğü diğeri ile aynı değil. Başımızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda gördüğümüzün aynı olduğunu kim iddia edebilir ki? Bulut diye bir şey var mesela kâh kar beyazı, kâh yağmur grisi, kâh güneşe perde, kâh rüzgâr elinden perişan, öylece salınıp duruyor tepemizde. Adını bulut koymuşuz ya bir kere, başını kaldır göğe bak, ne görüyorsun? Bulut. Bitti. Bitmez! Çünkü gördüğümüz şeyin adında ezberimizle mutabıkız ama onu nasıl gördüğümüz öyle mi ya?''
Okulda ki çalışmalarımız terapi benim için. Çocuklarda kendilerine göre yapıyorlar ve bayılıyorum onların yaptıklarına.
Devam etmek istiyorum Serdar Tuncer'in görüşlerine. Çünkü öyle haklı ki :
''Meselelere hep başka başka ve biricik bakışımız değil mi bütün kavgalarımızın sebebi? Kalbimizle aramız iyiyse en olmadık bakışa dahi tebessümle yaklaşıp ‘gönül neyi severse güzel odur’ diyerek hoş görebiliyoruz. Aramız yoksa kalbimizle, eksiğe, yanlışa, bize benzemeyene, bizim gibi düşünmeyene, doğrumuzdan uzak düşene verip veriştiriyoruz. Hâlbuki kendimiz bile her zaman kendimiz gibi düşünemiyoruz, başkasından sürekli bunu beklemeye ne hakkımız var? ''
Örgü işlerime devam ediyorum tabi ki, çünkü öyle zevkli bir iş ki benim için. Halamın kızı da ezelden beri el sanatlarına düşkün. Bir işte çalışmıyor ama resim yapıyor, örgü, dikiş ne varsa yapar. Ev içinde malzemeleri dolunca minik bir dükkan tutmuş bir apartman altında. Oradan geçerken gördüm camını, ne tatlı insanlar var şu dünya da diye düşündüm. Güzel işler katıyorlar hayata. Cama konmuş bir bebekle katkı olur mu demeyin !
Çarşamba günü akrabalarla buluştuk. Annemler, teyzemler, büyük halalar. Okul çıkışı ben de gittim. Annemin teyzesi yalnız yaşıyor eski bir apartmanda. Onun katına çıkarken ışınlandım kendi çocukluğuma.
Masasında bu cam kaseyi gördüm ve sordum neredeyse 50 yıllıkmış. İlk evlilik zamanlarında Yalova'dan almış. Nasıl güzel değil mi?
Eskiyi özlüyoruz hep, dertleniyoruz sonra da niye böyle diye. Yine Serdar Tuncer'e kulak verelim;
''Dedelerimizin dilini anlayamıyoruz ama torunlarımız yeryüzüne diriltici nefesi üfleyecek diye umudumuz var. Kıyafetimiz, tavrımız, tarzımız, şehrimiz, evimiz, okulumuz, çarşımız başkasına benziyor, sonra da buradan neden bir biz çıkmıyor diye çile çekiyoruz. Ne usul kalmış ne erkân, ne töre kalmış ne adap, ne ilim kalmış ne hikmet, ne ahlak kalmış ne muhabbet, ne müsamaha kalmış ne tahammül…''
Dün de bizim kızlar buluştuk, sohbet ettik resmen terapi yapıyoruz birbirimize. Çalışsak da bir işte böyle de donatıyoruz masalarımızı. Bir arkadaşımız dışında herkes öğretmen. Bu mesleğin iyi yönü yarım gün her şeye zamanımızın olması çok şükür.
Yine dönmek istiyorum yazarın düşüncelerine:
Bu yanlışlarda bizden önceki nesillerin hata payını görecek ve bizden sonrakiler bu hataya düşmesin diye elimizden geleni yapacağız. Din anlatacağım diye insanları dinden çıkaran akademisyen de, rüşvet yiyen bürokrat da, ulvi mirasımıza kasteden siyasetçi de, toprağına yabancı aydın da, rating için her türlü ahlaksızlığı caiz gören müptezel de, hayvanlara zulmeden hayvan da bizim içimizden çıktı. Biz yaşarken oldu bütün bunlar. Bir siyasetçi gelip düzeltmeyecek Türkiye’yi, bir akademisyen çıkıp hakkını iade etmeyecek hakikatin, bir yazar yazdığı kitapla yeni baştan örmeyecek gökkubemizi; bilakis biz iyiyi bilip güzele meftun olarak doğrunun uğrunda can verecek erdeme erişebilirsek, içimizden çıkan siyasetçi düzgün olacak, entelektüel gâvur olmayacak, patron Allah’tan korkacak, müteahhit vebal diyecek, öğretmen ibadet eder gibi anlatacak dersi, doktor hastasını emanet bilecek, hakim istikbali pahasına savunacak adaleti, insan insan olacak.
Haftamızı bitirirken şu öğüde kulak verelim;
Biri gelip de her şeyi yeniden güzel ve doğru etsin değil yani benim güzel dostum, ben güzel ve doğru olmazsam gelmeyecek hiç kimse ve güzel olmayacak hiç bir zaman hiç bir şey!
Nasıl güzel bir yazı. Serdar Tuncer'in kalemine sağlık. bakış açısı dediğimiz şey işte aynı şeyden bu denli çok yorum ortaya çıkarıyor. aslında bir güç insanoğlu için. nefsine şeytana itibar edip çatışmaya neden olarak görmesek hep beraber daha mutlu olabiliriz bu güç sayesinde.
YanıtlaSilkatıldığım konferansın birinde hoca "tarihin en büyük yanılgısıdır -batının teknolojisini alalım ama kendi kültürümüzü koruyalım- ifadesi. çünkü maddi kültür unsuru manevi kültür unsurunu da beraberinde getirir. kaçarı yok. biz maddi kültür unsuru üretemedikten sonra elin manevi kültürünü tıpış tıpış özümseriz" demişti. o yüzden malesef dünyada yerel kültür giderek azalıyor. seyirlik bir hal aldı. günlük hayattan uzaklaştı.
bu konu uzar gider :) ben şekerliğe bayıldığımı belirteyim. bende de hiç yoksa o kadarlık bir cam vazo var çok seviyorum. :) muhabbet masası çok güzel, kekte çok lezzetli görünüyor. afiyet olsun. sevgiler...
Çok haklısınız, dünya globalleşmenin sonucu dünya küçüldü. İnternetle
Silzaten ülkeler iç içe girdi. onu alıp bunu almama olamaz ne yazı ki bence de.
kültürler sınırlarla çevrilydi ama artık günümüzde kapalı toplum
olarak kalmak imkansız. artık herşey karıştı birbirine. bilmiyorum
ne olacak.
Seviyorum yazılarınızı, sanki kendi düşüncelerimi okuyorum gibi hep.. Mutlu Cumalar :)
YanıtlaSilçok teşekkür ediyorum eşlik ettiniz sizde duygu ve düşüncelerime sizde
SilSeni okurken, ya bu pelin pembesi keşke benim kuzenim falan olsa, arada çekip gidiversem dünyasına diyorum :) O mavi kaseden ananemin evinde de vardı, şimdi vintage diye ciddi rakamlara satılıyor Almanya'da ama ananeden kalması paha biçilemez elbette..
YanıtlaSilah keşke yakın olsam tüm blog arkadaşarımla. ben de benzer duygular besliyorum
Silçoğu zaman. birbirimizi kalpten anlayan insanlar olarak ne güzel
olurdu.
O caml kaselerin küllüklerin hastasyım, özlüyorum bende eskinin naifliğni sadeliğini, güzel bir hafatsonu dilerim :)
YanıtlaSildeğil mi bir de küllükleri de oluyordu. tüm akrabalarımda vardı hatta
Silbizde de vardı ah hiç bir şey kalmadı eskilerden. çok özlüyorum ben de
işte tamda böyleydi...
YanıtlaSilDin anlatacağım diye insanları dinden çıkaran akademisyen de, rüşvet yiyen bürokrat da, ulvi mirasımıza kasteden siyasetçi de, toprağına yabancı aydın da, rating için her türlü ahlaksızlığı caiz gören müptezel de, hayvanlara zulmeden hayvan da bizim içimizden çıktı. Biz yaşarken oldu bütün bunlar.
çok haklı değil mi, ben de çok beğendim paylaşmak istedim bu yüzden
SilCok begendim cok,her satirini.Iyi ki paylasmissin Buket'cim.
YanıtlaSilteşekkür ederim Sibel, iyi ki yazıyoruz okuyoruz bir şeyler.
Silsevgiler bizim buralardan :)