Tibor Dery' nin Eğlentili Bir Gömme Töreni kitabını okudum bir çırpıda. Adalet Cimcoz çevirmenliğini yaptığı kitap 1967 basımlı. Kitabın kapağı ilgimi çekmişti okumadan önce. Yaşlı bir kadın kocaman bir tabutu taşıyordu kapağında. İlk öykü zaten kitaba adını veren uzun bir novella gibi. Bayan V. ölmekte olan kocasına bakmakta, en iyi şekilde rahat ettirmek için elinden geleni yapmaktadır yakınında bulunan akrabalarıyla. Son günlerini yaşamakta olan Bay V. nin ziyaretine bir çok insan gelmektedir. Bay V. kimseyle görüşmemektedir. Yalnızca akrabası olan 20 yaşındaki Flora' yı kabul eder. Son konuşmalarını bu kızla yapar. Şöyle der bir ara kıza :
'' Bütün hayatım tıpkı kanser gibi, gelecekle örüldü. Kendimi değil , işlerimi, yaptıklarımı düşündüm hep . Kendimi boşladım , esenliğim umrumda değildi, işim önemliydi. Her dakkam işle doluydu. .Cevizin altında oturup çalışırken , kuşların ötüşünü işitir miydim sanıyorsunuz? Yemekten kalkıp , yediğimi unuturdum; söylemeseler çamaşır değiştirmezdim. Çok önemli bir işi başarmam gerektiği yalanına inanmıştım..Bugüne değin hep aldattım kendimi. ''
Hep içinde bulunduğumuz anın kıymetinden bahsederiz ya, tüm kitaplar, filmler bunu söylemeye başlamıştır. Herkes büyük laflar okumayı sever, sonra da paylaşmayı. İşte ben de böyle biriyim şu an. Acaba yapabiliyor muyuz bunu? Before Sunsrise filmini hatırlıyor musunuz ? Trende tanışıp tüm gece Viyana da gezen şu çifti bilmeyen yoktur. Orada Jesse şöyle der kıza, ve ne kadar haklıdır :
'' Sürekli teknolojinin ne kadar harika olduğunu , zaman kazandırdığını söyler insanlar. Ama kimse kullanmıyorsa kazanılan zaman ne işe yarar ? Sadece daha yoğun işe dönüşüyorsa. Hiç şöyle diyen biri çıkmaz mesela : Kelime işlemcimi kullanarak kazandığım zamanla bir Zen manastırına gidip takılacağım .''
Hep deriz hayat kısa yapabileceklerimiz kısıtlı. Ve bir gün elimdeki şu kitapta bulunan Bay V. gibi son anlarında camını açıp ilk defa bakarcasına bakarız dünyaya. İş işten geçmiştir, herşey yarım kalmıştır. Daha sevememişizdir çocuğumuzun başını tam olarak, daha okuyacak çok kitap, gezecek çok yer, yapılacak çok muhabbetler kalmıştır. Ama başucumuzda durur başkalarına kalacak banka cüzdanları, ertelenen hayallerin şişkin hesapları, üst üste alınmış evler, arsalar...
'yaşadığımız hayat bizi bu yöne itiyor, hayat şartları daha zor, daha çok çalışmak lazım' diyoruz sürekli değil mi? evet öyle aslında. bu kadar rekabetçi bir dünyada hep bir adım daha önde olmak gerekiyor, hep daha fazla çalışmak. hayatımız çocukluğumuzdan itibaren sınavlar üzerine kurulu çünkü. yine de tüm bu yoğunluk, bu karmaşa hayatın güzelliklerinin tadına varmayı engellemiyor. bir çiçeğe doyasıya bakmak, martıların sesini içine sindire sindire sahilde atılan bir tur, bir çocuğun elinden tutup parkta oyun oynamak, öğle vaktinde şirkette mesai arkadaşlarıyla yapılan dedikoduların yerine en yakın parka gidip çimlere uzanmak... liste oldukça uzun. tüm bu yoğunluğa rağmen hayatı doya doya yaşamak için fırsat yaratmak bizim elimizde değil mi? yoksa çok mu polyannacılık yapıyorum ne dersiniz?
YanıtlaSilGüzel yazı...
YanıtlaSilAnlayana !
Hoş anlasak da yarın unuturuz ya...
harika bir post
YanıtlaSilsevgiler
Yağmur
htpp://yagmuryucel.blogspot.com
Ara ara içinde olduğumuzun anın ne kadar değerli ve elimizdeki tek şey olduğunu hatırlamamız gerekiyor sanırım..buda bazen başımıza gelen bir olay veya bazende burda paylaştığınız gibi bir paylaşımda olabiliyor biraz sirkelenmek için ; )
YanıtlaSil