25 Temmuz 2025 Cuma

Bugün Cuma!

 

                       Bağ evinde ki fazla eşyayı ayıklama, evi temizleme, eşyaları isteyenlere götürme ve dağıtma derken bu işler iki gün sürmüş ve sonunda cumartesi ve pazar günü aşırı yorgunluğa bağlı hasta oldum. Pazar gününden itibaren bağ evine gittik ve kendimizi dinlenmeye çektik. Tertemiz kulübemizde koltuklara işlemeli patiskalarımı geçirdim, yatakların üzerine bembeyaz sabun kokulu pikeleri serdim, kitaplarımı da baş ucuma koyarak pencereden pencereye esen rüzgarın ortasına attım kendimi. 

                     Bahçe oldukça bakım istiyordu ama yapacak gücüm yoktu. Yine de bu susuzluğa ve aşırı sıcaklara rağmen yetişmiş meyvelere tek tek baktım. Elma ağacım daha 4 yaşına yeni girdi ama bu gördüğünüz yeşil elmalar dalın üzerinde sıralanmışlar. İki elma ağacı dikmiştim; biri yeşil, diğeri kırmızı. Demek komşunun duvar terörüne uğrayan kırmızı elma ağacı. Yeni yerinde daha kendine gelemedi. Yeşil elma ağacı ilk kez bu yıl 5-6 tane verdi. 

Kayısı ağacım hızlı bir şekilde büyüdü ama geçen sene daha çok meyve vardı üzerinde. Bu sene 5 tane. Yemeye kıyamıyoruz tabi ki.

                   Ata tohumu domates ekmiştik ama çok nazlı büyüyorlar. Olsun tam yedi fidemiz var ve bakalım ne olacak. Üç beş domates elde edeceğiz diye ne çalışıyoruz. Sabah ezanıyla kalkıp biraz ot temizleyip biraz çapalama ve bolca sulama. Görüyorsunuz hasta hasta bile dayanamayıp işe güce girişiyorum. 


                      Kabaklar boylu boyunca gidiyorlar. Bakalım hangi cins çıkacak çok merak ediyorum. Onlarda çok su istiyor, sabah saat 5 itibariyle doğa canlanıyor. Herkesin uyuduğu o sessiz saatler öyle güzel ki. Saat 7'den sonra tekrar bir iki saat uyuyup kalktık.
Kocam işe gitmesiyle iyice yalnız kaldım hafta boyunca. Kızımda ilk kez tek başına yurt dışı gezisinde. 
Ben de günlük rutinime devam edip sabah çayımı demleyip bahçede kahvaltımı yaptım. Bu sırada etraftan gelen çekiç sesleri ikinci günden sonra duyulmaz oldu. 



Hurma ağacım da üç yıllık ve bu sene üzerinde ilk hurmalar var. 
Bahçemin ucundan etrafa yapılan villaları görülebilirsiniz. 22 milyona satılıyormuş, isteyenler alırsa komşu olabiliriz :)
Bir tane de değil; aynı anda en az on tane yapılıyor. Matkap, çekiç, delme sesleri, beton arabaları tüm gün acayip ses yapıyor. Ne yazık ki son bir kaç yıldır inşaat sesleri her yerde etrafımızda. Benim bağ evi de burada ağaçlarıyla beraber numune olarak kalmak üzere.
Bu sıcakta çalışanlara bakıyorum , genelde doğulu gençler. Sabahın sekizinde başlıyorlar akşam saat altıya kadar devam ediyorlar. Bu sıcakta öyle tehlikeli yerlerde çalışıyorlar ki. Bir taraftan yüreğim ağzımda seyrediyorum, üzülüyorum. 



       Hafta boyunca iki kitabım bitti. Ufuk Çizgisi İtalyan yazar Antonio Tabacchi'nin. Kitabın başlarında rastladığım   '' günlük yaşam aşkın en büyük düşmanıdır, aşkı mahveder. '' cümlesi düşündürdü beni. Gerçekten de en uç aşklar bile yaşamın rutinine girince erimiyor mu?
Hele büyük bir umut ve aşkla başlayan evlilikler de yaşam döngüsüne girdiğinde normalleşip etkisini kaybetmiyor mu? Bir de çocuk sorumluluğu üzerine geldi mi ne aşk kalıyor ne meşk.
Diğer kitabım George Perec'in okumadığım bir kitabıydı.




                 Öğle sıcağı başladığında evin ön tarafında ki yatak odasına geçiyorum. Allahtan rüzgar var.. Pencereden görünen işte bu zeytin ağacım. Zeytinler üzerinde minik minik duruyor. Yattığım yerden rüzgarla birbirine karışan dallarına bakıyorum. ''İşte şimdi dinlendiğimi hissediyorum ''diyorum. Elimde kitabım ara ara okuyor, ağaca bakıyor, sesleri dinliyor, üzerime yüklenen uykuya teslim olmak için de sabırsızlanıyorum.



                                        Gün boyu bir şey yapmak imkansız. En küçük eylemde ter içinde kalıp gün boyu kaç kez üzerimi değiştiriyorum hatırlamıyorum. Bağevine iki kez arkadaşlar geldi, çok sıcak olunca akşam üzeri oturabildik.




                 Bahçeden ilk ürünleri topladım. Semizotu en sevdiğim sebzelerden. Yemeği de salatası da çok güzel oluyor. Soframdan eksik etmiyorum. Sabahları hem biraz yürümüş olmak için fırına gidiyorum; simit, köy ekmeği alıyorum bu güzel fırından. Allah burada çalışanlara da yardım etsin, nasıl bir sıcak o öyle içeri de. Odunlu fırın olunca çalışanlar pert durumda. 



                         Annem o  sırada deniz kıyısından akşam üzeri fotoğraf gönderiyor. Her zaman çıkamıyor tabi ki bu sıcakta. Kendine dondurma almış, biraz sahilde yürümüş..




                            Kızım bir hafta arkadaşıyla Viyana'ya gitti. İlk kez bizsiz bir tatil yaptı hem de yurt dışında. Evham düzeyi yüksek biri olarak bu bir hafta boyunca içim içimi yedi ama 
artık bazı şeyleri de oluruna bırakmalıyım diyerek kendime telkinde bulundum. Allahtan gençlerin özgüveni yüksek, kızım zaten özgürlüğüne düşkün. Harika bir tatil yapmışlar..


                                  Bağ evinde biraz dinlendikten sonra eşya toplamaya eve döndüm. Her gün yavaş yavaş koli hazırladım, eşyaları azalttım. Ama bu bile saatlerimi aldı ve ter içinde kalarak ara veriyordum. Sonrasında balkonuma çıkarak soğuk bir kahve yapıyordum her gün. Dışarıya çıkıp bir yerlere gitmek öyle zor geldi ki. Sadece bir kez köyde ki velilerimle piknik yaptık sahilde. Sağ olsunlar benim için bir uğurlama pikniği düzenlemişler.



Güzel balkonum 💚
Sahilde oturduğumuz zaman etrafta ki insan kalabalığını görünce evde kalmakla ne büyük bir akıllılık ettiğimi tekrar anladım. Öyle kalabalık ki her yer artık. Bir de artık etrafta yaşanan özensizliğe tahammülün kalmadığını hissediyorum. Bağrış çağrış içinde sohbetler, çığlık çığlığa çocuklar, etrafa atılan izmarit, çekirdek çöpleri..
Balkonumda oturur kitabımı okurum en iyisi..

            
              Sabahları kızımla annemlere gidip kahvaltı yapıyoruz balkonda. Sabah sakinliğinde sahilde de fazla ses olmuyor, balkona güneş de gelmiyor o saatte. Buralardan gitmeden anneciğim ve babacığımla hasret gideriyoruz uzun uzun. Öğlene doğru eve gidip toplanmaya devam ediyorum.
Bu yazda toplanma, düzenleme, iş güçle geçti. Bir taşınma bu kadar mı meşakkatli  olurmuş. İki aydır toplanıyorum neredeyse. Buna sınıf toplama da eklenince daha çok zorlanıyorum. Yarın nihayet taşıma şirketi gelecek ve eşyaları Çerkezköy'e göndereceğim. Bir hafta dinlenmeyi düşünüyorum.




                      Evimin olduğu sokak bahçeli evleriyle meşhurdu. Bir zamanlar diyorum çünkü artık iki katlı müstakil ev kalmadı buralarda da. Karşımda bulunan şu beyaz ev Pelin'in doğduğu ve 4 yaşına kadar kirada oturduğumuz ev. Sonrasında bu oturduğumuz evi satın alıp geçmiştik. Bu evinde satıldığını ve apartman yapılacağını öğrenince çok üzüldüm. Yan tarafında ki 3 katlı evde yıkıldı ve bir senedir tozunu, gürültüsünü çekiyoruz. Şimdi bunlara daha fazlası eklenecek.
               Ülke inşaat yerine dönmüş durumda. Sakin, inşaat, çalışma yapılmayan sokak kalmamış durumda. Zaten her gün bir yangın haberine uyanıyoruz. Hele dün yangında ölen onca insanı duyunca kulaklarıma inanamadım. Nasıl üzüldüm, ağlamaktan helak oluyorum her gün bir şeyi öğrenince. Kadın cinayetleri, Gazze'de açlıktan ölenler, gençler arasında ki zorbalıkların ve kavgaların çoğalması, yangınlar..



                       Mahallenin keyfinin kaçtığı bir zamanda canım evimi bırakıyorum. Umarım bir gün tekrar sana geri döneriz. Hayat nelere gebe bilemiyoruz, hayalim tekrar bu evde oturmak. Gelen isteklere karşı çıkıp yıktırmıyoruz evimizi. Zamanında bahçesinde sadece iki ağaç vardı, şimdi 16 tane ağaç var. Şehrin göbeğinde vaha diyorum ben. Bahçeden çıkın otuz adım aşağı doğru yürüyün denize çıkarsınız.



                  Boş bırakmayı düşünmüyorum, gözümün tutacağı bir aileye -özellikle ağaç, bitki seven - kiraya vermeyi düşünüyoruz, bakalım nasip. 
                İki cuma baya bir yorgunlukla geçti, temmuz bitiyor, yaz tüm kavurucu haliyle devam ediyor, hadi kalın sağlıcakla...






11 Temmuz 2025 Cuma

Cuma Merhaba

                                Hevesle beklediğim yaz tatili geldi ama aşırı sıcaktan evden dahi çıkamayınca yazın bir anlamı kalmıyor. Yaz insanıyım, bahar insanıyım diye gruplar ya insan kendini, öyle bir taraf seçen olmadım hiç bir zaman. Her mevsimi yaşadığımız harika bir coğrafyadayız. Yaz da tüm bunaltıcı haliyle başladıysa katlanacağız tabi ki. 

Hafta içi sıcaklı 40 dereceyi bile geçti Marmara Bölgesinde. Kuvvetli esen rüzgar durdu, nem zaten aşırı. İnsan nefes alamıyor. Bundan sızlanacak değilim, dedim ya olması gereken bu.

Balkonum çevreleyen ağaçlar sayesinde hep gölge. Sabahtan itibaren balkonda oturmaya başlıyorum, gece yatana kadar buradayım. Gelen geçen, arkamda anaokulunun sesleri, karşımda inşaat gürültüsü olmasa cennetteyim diyeceğim. Geçen gece arkadaşlar geldi, bahçede oturduk, sohbet muhabbet güzeldi her şey. Arkadaşlardan kime rastlasam '' yaa Buket delimisin sen? İnsan bu evi bırakıp gider mi ? '' diye serzenişte bulunuyor. Evet bence insan bırakabilmeli, çok sevdiği şeyleri bile kaybetme riskine girmeli, mala objeye çok bağlı olmamalı. Bunu yapabilme cesaretini kendime ispatlamam gerekiyordu. Madalya takmayacaklar bana tabi ki ama hayatımda bir şeylerin tahakkümünden kurtulmam gerekiyor. 




                      Yaz boyunca evde oturacağım galiba. Sıcaklar mı desem nem olayı mı desem boğucu hava beni çok etkiledi bu hafta. Migren ağrılarım pik yaptı, bulantı da eklenince gözümü açamadım. Arada bir gün kendimi iyi hissedince moralim yerine gelsin diye yaban mersinli kek yaptım. Ama insanın sağlığı yerinde olmayınca her şey zehir oluyor, bunu bir kez daha anladım. 
Bahçemde ki bitkileri bile sulayamadım hafta boyunca kavruldular güneşin altında.



                               Bağ evine de son iki gündür gidebildim. Eşyaları getir götür, fazlalıkları ayır, uzun süredir evde oturmayınca her taraf toz toprak olmuş temizle, bahçeyi sula bugün yeni işim bitti. Ama o kadar yorgunum ki şu blogu da azar azar yazıp  bırakacağım.




                          Benim evin alt kısımlarında büyük zeytin bahçeleri vardı. Bu gidişimde oraları da yerle bir edilmiş görünce şok oldum. Nasıl kıyıp talan edebilirler ki? Ama arka arkaya gelen bu ağaçları kesip siteler yapma haberleri insanları şaşırtmıyor. Sözde zeytin ağaçları başka yere taşınıp ekilecekmiş. Ama bunun da yapıldığına inanmıyorum. Bir arkadaşım apartmanlarının önünde ki 4-5 ağacı tüm apartman sakinlerinin oylamasıyla kesme kararı aldıklarını, tüm mahalleye güzel koku veren ıhlamur dahil bir çok ağacın kesildiğini söyledi. İnsanların bu aşamaya geldiklerine inanamıyorum. 






                          Bağ evinde ne var ne yok ortaya döküp büyük çaplı bir temizlik yaptım ve bu iki günümü aldı. Şu an hastayım yani aşırı yorgunluktan çok halsiz ve bitkin hissediyorum. Bir taraftan kısmen geçen baş ağrım geri döndü, nane yağıyla masaj yapıyorum ama hiç bir şey etkili değil şu an.




                       İyi olduğum bir gün arkadaşımın evinde kahvaltıdaydık..



                                         Bir arkadaşımın da yazlığında ki havuza bir kuş düşmüş geçen gün. O da kuşu sudan çıkartmış, kurutmuş ama bir süre uçamamış. Önüne su ve yem koymuş yememiş bir süre ama sonra yavaş yavaş canlanmaya başlamış. Sonraki günler de iyice kendine gelmiş ama uçup da gitmemiş. Her dakika beraberler. Sabah kahvesini içerken karşısında duruyor böyle 😌




                                                     Bu hafta iki kitap bitti. 
                       Blog dünyasına bir arkadaş daha geldi, içten yazılarıyla aramıza katıldı. Desteğinizi bekliyorum, biliyorsunuz yazılarımız okudukça paylaşıldıkça değerleniyor. Bu yeni bloga   bir hoş geldin derseniz    buradan  gidebilirsiniz. 
                       Herkese hayırlı cumalar!







4 Temmuz 2025 Cuma

Temmuz Cuması

                           2025 yılının temmuz ayının ilk cumasına geldik beraberce. Bu hafta boyunca atandığım Tekirdağ ilinin Çerkezköy ilçesinde ev aradık, gezdik dolaştık. İsterseniz gün  gün neler olmuş bir bakalım.

                PAZARTESİ

Sabah 7 gibi yola çıkıp Kuzey Marmara Otoyolu üzerinden Çerkezköy'e geldik. Otoyol çok rahat ama yoğun trafiği var. Nedense yolda olmayı sevmiyorum, kendimi sıkmaktan boynum omuzlarım tutulmuş,  üç saat yolculuktan sonra vardığımızda bir gevşeme yaşadım çok şükür. İlk önce okulumdan aldığım evrakları yeni okuluma götürdüm. Ama yeni okulum Çerkezköy içinde değil, bir köyünde. 

Bu köye giderken Çerkezköy'ün betonların arasından geçip iki tarafı ağaçlıklı yoluna girdiğimde derin  bir nefes aldım. Şehirden ayrılıp köy yoluna girince meşe ağaçların çokluğuyla karşılaşmak çok çok güzeldi.


                     Eşimi tek gönderip burada çalışmasını isteyebilirdim bir çok insanın yaptığı gibi. Çalışıp hafta sonları gelebilirdi ama biz hiç ayrılmadık evliliğimiz boyunca. Ne yaşarsak yaşayalım beraber olduk. Onu buralara tek gönderemezdim, bir sene de olsa nereye giderse gitmeliyim dedim ve biliyorsunuz konforlu ve cennet evimi, memleketimi bıraktım buralara geldim.

Okulumu bulunca arabayı park ettik. Yeni müdürümle tanışıp işlemleri yapıp sınıfımı görmek istedim. Bu okulu seçmemde büyük bir önemi olan o kocaman ağaca baktım uzaktan. Okulum bildiğiniz o köy okullarından. Nasıl mutluyum bilemezsiniz! Tek katlı sakince ağacın altında yatıyor. 

                     İnsan çok tuhaf hissediyor. Burasıyla bir bağ kuramıyorsun, gezmek için gelmiş bir yolcusun sanki. Ne olacağına dair hiç bir fikrinin olmaması korkutuyor seni ama bir şeyler de bu duyguyu yaşamalısın , bu deneyimi yaşamalısın diyor. Keşfedecek bir çok şeyim var duygusu yoğun ve bu bana teselli ve umut veriyor. Yoksa konforlu ve güvenli hayat insanın temel duygularından biri bence. 



                 Akşama doğru karnımız acıkınca bir esnaf lokantasında yemek yedik, arada o sıcakta limonlu ve kaymaklı dondurma vazgeçilmezim.
Yorgunluktan yediğimiz yemeklerin tadına bile varamadım. İlk gün ev bulamamanın moralsizliğiyle otele geçtik.




                   Oteli eşimin şirketi seçmiş. Ücretini de başkası ödeyince aman ne güzel oluyormuş. Bunca seneden sonra müdürlere has muamele görünce çok da mutluyuz. Gece yorgunluktan komada uyumuşum. İlk kez yattığım yerlerde gördüğüm rüyayı merak ederim. Sabah hayal meyal bir şeyler hatırlıyorum. Yeni okulumda ilk günümmüş ve öğrenciler gelmiş sınıfa. Tek tek sayıyorum 18 tane. Aman Allahım diyorum ne kalabalık. Sınıf kapısını açıyorum ki dışarıda da bir o kadar öğrenci ve anne. Bazıları okuldan kaçıyor falan. Yani bildiğiniz kabus gördüm, Allah hayırlara çevirsin!

                 SALI
              Sabah eşim işine gitti, bende saat 10'a doğru uyanıp kahvaltı salonuna geçtim. Kendimi tatilde hissettim bir nevi. Hele böyle yeme içme insanın ayağına gelince gerçekten de tatilde oluyorsun. Genelde fabrikaların olduğu bir bölge olduğundan kahvaltıda bir iki iş adamı var. Bahçe tarafına geçip çayımı aldım. Yoldan geçen tırların gürültüsü çok fazla, bunu duymasan tam da tatil modu. Keyifle kahvaltımı yaptım. Eşimi akşam iş çıkışına kadar otelde beklemeye ve dinlenmeye karar verdim. Bol bol yazı yazıyorum böyle, okuyorum, bir şeyler dinliyorum..
Otelin restoran bölümü bahçeye bakıyor, hatta ilk ayçiçeğini burada yakından gördüm. Trakyanın simgesi.. Kalan işçiler çoğunlukta bu otelde ama beyaz yaka. Onlar işlerinde bu saatte. Yan tarafa bir kadın geldi, galiba buranın sahiplerinden. Benim elimde her daim kitap olur bilirsiniz, onda da telefon. Artık insanlarda ortak özellik ; izlediği videonun sesini sonuna kadar açıp sizi hiç düşünmemek. Bir de salisede değişiyor videolar. Bu videoları açıp hızlı hızlı bakmayı hiç sevmem, hatta bakmam da . Artık insanlar apayrı bir dünyada benim açımdan. Kendimi bu dünyaya ait hissetmiyorum. 
Sık sık değişen video sesleri kitap okumama engel oluyor, bir kez daha içimden küfrediyorum. 
                  


Eşim saat 18 gibi işten geliyor, hemen yola çıkıyoruz bir iki ev var. Aslında internette 500 tane kiralık ev gözüküyor. Çok güzel, tertemiz sıfır evler var, hatta sıfır eşyayla donatılmış. Ama benim aradığım tek özellik az katlı olması ama onu da bulamadım. Deprem korkum 99 yılından beri devam ediyor. Yıllardır müstakil evde oturma sebebim bu. Zaten bu rahatlıktan sonra ne yapacağım bilmiyorum. 
Şehir merkezinde hep apartmanlar çok katlı. Az katlı evleri sokak sokak aradık ama bulamadık. Bir kaç emlağa da sordum ama yok. Umudumu kaybetmek üzereyim. Belki de istemediğim bu apartmanlara kalacağım...




Yine de bir umut köye gittik ve köy muhtarın yardımlarıyla bahçeli bir eve baktık. Fotoğraf çekmemişim, görseydiniz öyle şirin bir köy eviydi ki. Kocaman meyve bahçesi, önünde bir verandası olan tek katlı prefabrik  bir ev. Ama çok bakımsızdı. Banyo ve mutfak yok ve ev sahibi de yaptırmaya hiç gönüllü değil. Boya badana, tamirat çok işi vardı. Birisinin başında durup haftalarca uğraşması lazım. Biz zaten kendi evimizden çok çektik yeniden inşaat işine girmemiz mümkün değil.
Canımız çok sıkılarak tekrar merkeze dönüyoruz. Umutlarımız tükenirken acaba herkes gibi ben de apartmanda mı otursam diye de düşünüyorum.




Akşam yemeğini meydanda yiyerek otelimize dönüyoruz.

ÇARŞAMBA 
Yeni bir güne uyanıyoruz. Günler teker teker tükeniyor. Cuma akşamı döneceğiz kısmetse evimize. Şu iki günde bulmamız lazım. İnternetten devamlı araştırıyorum, muhtardan haber bekliyorum ama ufukta bir şey yok. Sabah moralimi bozmamaya çalışarak kahvaltı salonuna iniyorum. Bugün kimse yok. Çalışanlar fabrikalara gitmiş, zaten bu otelde turist kalacağını sanmıyorum. Bahçeye doğru oturuyorum, yoldan geçen tırları duymamaya çalışarak gökyüzüne bakarak çayımı içiyorum.



                    Bir gün öncesinde Bursa^da üst üste deprem olmuştu. Tam da karar vermeye çalışırken. Anksiyetem canlandı, yıllardır geçmeyen bir fobi bu. Bilgisayarımı alıp lobiye iniyorum. Telefonumdan mesaj sesleri geliyor üst üste. Bakınca bugünde Bursa'da deprem olduğunu haber veriyor herkes. Yok artık! Apartmanlara bakma niyetim bir anda sönüyor. Bugün de gidecek bakacak ev yok. Allah büyüktür, biraz sabretmeli ve beklemeliyim diyorum kendi kendime.  
Ne olacağını bilmiyorum ama her iş bir sona bağlanıyor, bunu biliyorum. Ben bunları yazarken otelde çalışanlar etrafta iş yapıyorlar. Biraz seyredince biz ev hanımlarına yutturulmayacak davranışlara şahit oluyorsunuz. Şu işlerinde kimse gereğini yapmıyor, herkes üstün körü bir şeyler içinde. 



                     Resepsiyonda duran kadın dünden beri benle çok ilgileniyor. Devamlı çay kahve içer miyim diye soruyor. Biraz ilgi biraz naziklikle ne güzel bağlar kuruluyor. İşte ihtiyacımız olan bu..
Oda da oturmaktan bıktıkça lobiye iniyorum aslında bahçede oturmak isterdim ama yol kenarı olduğundan çok gürültü var. Mecbur lobide vakit geçiriyorum.



                             Akşam üzeri eşim iş çıkışı geliyor ve yine yollara , mahallelere çıkıyoruz. İnternette belirlediğim evlere bakmaya gittik ama sonuç hüsran. Mesela 3 katlı apartman yazıyor - hadi benim sınırım bu diyerek- gidip baktığımızda alt kat sayılmamış, üste teras çıkılmış falan olmuş yine beş katlı . E böyle olunca eliyoruz. 
Çerkezköy emeğin şehri yazıyor meydanda. Gerçekten de buraya insanlar memleketlerini bırakarak ülkenin dört bir yanından çalışmaya gelmiş. Sefer tası gibi binalar içinde ekmek derdinde herkes. Benim istediğim tarz da villalar var mesela ama 8 odalı, lüks villalar. Zaten kirası bizim maaşlar kadar. Ucuz olsa da bu kadar büyük evde yaşamak istemezdim. 
İki katlı evlerde var mahalle aralarında ama çok metruk evler, sokaklar. İnsancıklar yaşıyorlar yine de. 
Akşama her şehirde olan lüks bir cadde üzerinde ki lokantada yemek yiyoruz ama fiyatlar uçuk. Hiç gereği yoktu buraya gelmenin. Keşke esnaf lokantasına gitseydik diyorum eşime.

PERŞEMBE

Tamam tatil gibi rahattayım, sabah kalkıyorum kahvaltı önüme geliyor, iş yok, temizlik yok, tüm gün oturuyorum ama evimi özledim . Hele bahçeli  canım evim 💜
Bunca ev görünce evimin kıymetini daha iyi anladım. Cennette yaşıyormuşum. 
Pişman oldum sanmayın, bu deneyimi yaşamak istedim, hatta çok sorun yaşayacağımı biliyordum. Tayinimi öğrenen her insan kısa çaplı bir şoka giriyor çünkü insan bunca refahı bırakıp niye gider ki. 11 yıl önce köye  şehirden tayinim çıktığında da çok şaşıran, anlamsız bulan,  hatta kısa zamanda sıkılırsın diyen çok oldu. Hiç bir gününden sıkılmadım.



                          Sabah otelin bahçesine inip kahvaltımı yapıyorum. Otel şehir dışında olduğundan kalkıp gideyim sokaklarda ev arayım olmuyor. Hele bu sıcakta hiç çıkamam. Zaten internetten bulduklarımı eşim işten gelince bakmaya gidiyoruz. Bugün bakacağımız bir yer daha var ama köyde ki evi tekrar görmeye gideceğim. Köyde ev tutayım çok istiyorum ama şartlar zorlayıcı. En başta bulduğum ev sobalı. Artılar eksiler kafamda deli gibi dolaşıyor. Geceleri rahat uyuyamıyorum bu yüzden. Her gece herhangi bir saat uyanıp aklıma sorunlar gelince dön babam dön saatleri buluyor uyumam.
Bu sabah kitap okumaya devam edeceğim uzun uzun. Öğretmen arkadaşımın kitabı çıkmış, büyük bir keyifle okuyorum.


                               Odama döndüğümde yatağıma uzanıp kitap okumaya devam ediyorum. 4. kattayım ve deprem korkusuyla yüreğim hep ağzımda. Ama yapacak bir şey yok. Arka tarafa bakan odamın hizasına kadar ulaşmış çam ağaçları. Ülkede ki yangın haberlerini gördükçe bayılacak gibi oluyorum. Bu noktaya nasıl geldik bilmiyorum. Ama çok büyük başıboşluk, bir türlü edinilmeyen çevre bilinci var insanlarda. Ne kadar okullarda çevre, doğa, temizlik, orman vb. gibi konular işlesek de çocuklar okuldan çıkınca yere çöp, izmarit vb. atan insanları görüyor hatta çöpün içinde yaşamak artık kanıksanmış. Doğaya gezmeye, yürümeye çıkmıyoruz, anlamsız bir mangal hastalığımız var - bence tamamen yasaklanmalı ülkede- pikniğe giden insan sadece etrafı kirletiyor. 



                       Eşim gelince köyde ki evi tekrar görmeye gittik. Burası da olacak mı belli değil ev sahibi haftasonu gelecekmiş. Artık ne olacak bekleyip göreceğiz. Şehirden çıkıp köy yoluna girince bir hafiflik geliyor üzerime. Çok seviyorum ağaçları, doğayı. Eksi bir çok tarafına rağmen galiba köy evini seçeceğim. Gidip görünce yine olumsuz bazı noktalar canımı sıkıyor.
Dönüşte yemek yemeye gidiyoruz. Bu sefer Bafra Pidecisinde yiyoruz yemeğimizi. Hatta burada Hayrabolu Tatlısı diye bir tatlı deniyorum.



                  Trakyanın kendine özgü bir tatlısıymış. Yoğun tahin ve fındıklı. Cevizli Sinop mantısı da aldığımdan hepsi üst üste fazla geldi. Ama denemiş olduk.

CUMA
Koca bir hafta da böylece bitmiş oldu. Sabah otel kahvaltısı, bahçede oturma, okuma yazma işleri, duş, toplanma derken ikindi oldu bile.


Artık otel çalışanları ve sahiplerini tanıyorum :) 
Ahçının kahvaltıda ufak dokunuşlarını farkedince kendisini tebrik ettim. O da gitmeden size bir de poğaçamı yapayım dedi. Sağolsun bugün poğaça yapmış. İnsanlara kıymet verince kendimi zenginleşmiş hissediyorum. Anlık temaslarda bile saygı ve alaka olmalı diye düşünüyorum. Odamı toplayıp lobiye indiğimde bilgisayarımı açıp yazımı tamamlamaya çalışırken otel sahibinden bir kahve ikram geldi. 
Otelin içi ve dışında çok bitki var, adamın ilgisi olduğunu anladım. Bunun üzerinde konuşmaya başlayınca laf lafı açtı, zamanında bizim oralarda da çalıştığını anlattı. 
Etrafımızda dolu hikaye var, hayat var, yaşama tutunma çabası var. Bunları gördükçe hayatı daha çok seviyorum, çok umut etmeden, günü gününe sağlıkla yaşamak bile yeterli geliyor artık. 
Şükürler olsun bu günüme 💚












































Ağustos Cuması

                             Hafta içi bankaya gidip sıra numaramı alıp beklemeye başladım bir köşede. İnsanları izlemeyi çok severim. Banka...