4 Temmuz 2025 Cuma

Temmuz Cuması

                           2025 yılının temmuz ayının ilk cumasına geldik beraberce. Bu hafta boyunca atandığım Tekirdağ ilinin Çerkezköy ilçesinde ev aradık, gezdik dolaştık. İsterseniz gün  gün neler olmuş bir bakalım.

                PAZARTESİ

Sabah 7 gibi yola çıkıp Kuzey Marmara Otoyolu üzerinden Çerkezköy'e geldik. Otoyol çok rahat ama yoğun trafiği var. Nedense yolda olmayı sevmiyorum, kendimi sıkmaktan boynum omuzlarım tutulmuş,  üç saat yolculuktan sonra vardığımızda bir gevşeme yaşadım çok şükür. İlk önce okulumdan aldığım evrakları yeni okuluma götürdüm. Ama yeni okulum Çerkezköy içinde değil, bir köyünde. 

Bu köye giderken Çerkezköy'ün betonların arasından geçip iki tarafı ağaçlıklı yoluna girdiğimde derin  bir nefes aldım. Şehirden ayrılıp köy yoluna girince meşe ağaçların çokluğuyla karşılaşmak çok çok güzeldi.


                     Eşimi tek gönderip burada çalışmasını isteyebilirdim bir çok insanın yaptığı gibi. Çalışıp hafta sonları gelebilirdi ama biz hiç ayrılmadık evliliğimiz boyunca. Ne yaşarsak yaşayalım beraber olduk. Onu buralara tek gönderemezdim, bir sene de olsa nereye giderse gitmeliyim dedim ve biliyorsunuz konforlu ve cennet evimi, memleketimi bıraktım buralara geldim.

Okulumu bulunca arabayı park ettik. Yeni müdürümle tanışıp işlemleri yapıp sınıfımı görmek istedim. Bu okulu seçmemde büyük bir önemi olan o kocaman ağaca baktım uzaktan. Okulum bildiğiniz o köy okullarından. Nasıl mutluyum bilemezsiniz! Tek katlı sakince ağacın altında yatıyor. 

                     İnsan çok tuhaf hissediyor. Burasıyla bir bağ kuramıyorsun, gezmek için gelmiş bir yolcusun sanki. Ne olacağına dair hiç bir fikrinin olmaması korkutuyor seni ama bir şeyler de bu duyguyu yaşamalısın , bu deneyimi yaşamalısın diyor. Keşfedecek bir çok şeyim var duygusu yoğun ve bu bana teselli ve umut veriyor. Yoksa konforlu ve güvenli hayat insanın temel duygularından biri bence. 



                 Akşama doğru karnımız acıkınca bir esnaf lokantasında yemek yedik, arada o sıcakta limonlu ve kaymaklı dondurma vazgeçilmezim.
Yorgunluktan yediğimiz yemeklerin tadına bile varamadım. İlk gün ev bulamamanın moralsizliğiyle otele geçtik.




                   Oteli eşimin şirketi seçmiş. Ücretini de başkası ödeyince aman ne güzel oluyormuş. Bunca seneden sonra müdürlere has muamele görünce çok da mutluyuz. Gece yorgunluktan komada uyumuşum. İlk kez yattığım yerlerde gördüğüm rüyayı merak ederim. Sabah hayal meyal bir şeyler hatırlıyorum. Yeni okulumda ilk günümmüş ve öğrenciler gelmiş sınıfa. Tek tek sayıyorum 18 tane. Aman Allahım diyorum ne kalabalık. Sınıf kapısını açıyorum ki dışarıda da bir o kadar öğrenci ve anne. Bazıları okuldan kaçıyor falan. Yani bildiğiniz kabus gördüm, Allah hayırlara çevirsin!

                 SALI
              Sabah eşim işine gitti, bende saat 10'a doğru uyanıp kahvaltı salonuna geçtim. Kendimi tatilde hissettim bir nevi. Hele böyle yeme içme insanın ayağına gelince gerçekten de tatilde oluyorsun. Genelde fabrikaların olduğu bir bölge olduğundan kahvaltıda bir iki iş adamı var. Bahçe tarafına geçip çayımı aldım. Yoldan geçen tırların gürültüsü çok fazla, bunu duymasan tam da tatil modu. Keyifle kahvaltımı yaptım. Eşimi akşam iş çıkışına kadar otelde beklemeye ve dinlenmeye karar verdim. Bol bol yazı yazıyorum böyle, okuyorum, bir şeyler dinliyorum..
Otelin restoran bölümü bahçeye bakıyor, hatta ilk ayçiçeğini burada yakından gördüm. Trakyanın simgesi.. Kalan işçiler çoğunlukta bu otelde ama beyaz yaka. Onlar işlerinde bu saatte. Yan tarafa bir kadın geldi, galiba buranın sahiplerinden. Benim elimde her daim kitap olur bilirsiniz, onda da telefon. Artık insanlarda ortak özellik ; izlediği videonun sesini sonuna kadar açıp sizi hiç düşünmemek. Bir de salisede değişiyor videolar. Bu videoları açıp hızlı hızlı bakmayı hiç sevmem, hatta bakmam da . Artık insanlar apayrı bir dünyada benim açımdan. Kendimi bu dünyaya ait hissetmiyorum. 
Sık sık değişen video sesleri kitap okumama engel oluyor, bir kez daha içimden küfrediyorum. 
                  


Eşim saat 18 gibi işten geliyor, hemen yola çıkıyoruz bir iki ev var. Aslında internette 500 tane kiralık ev gözüküyor. Çok güzel, tertemiz sıfır evler var, hatta sıfır eşyayla donatılmış. Ama benim aradığım tek özellik az katlı olması ama onu da bulamadım. Deprem korkum 99 yılından beri devam ediyor. Yıllardır müstakil evde oturma sebebim bu. Zaten bu rahatlıktan sonra ne yapacağım bilmiyorum. 
Şehir merkezinde hep apartmanlar çok katlı. Az katlı evleri sokak sokak aradık ama bulamadık. Bir kaç emlağa da sordum ama yok. Umudumu kaybetmek üzereyim. Belki de istemediğim bu apartmanlara kalacağım...




Yine de bir umut köye gittik ve köy muhtarın yardımlarıyla bahçeli bir eve baktık. Fotoğraf çekmemişim, görseydiniz öyle şirin bir köy eviydi ki. Kocaman meyve bahçesi, önünde bir verandası olan tek katlı prefabrik  bir ev. Ama çok bakımsızdı. Banyo ve mutfak yok ve ev sahibi de yaptırmaya hiç gönüllü değil. Boya badana, tamirat çok işi vardı. Birisinin başında durup haftalarca uğraşması lazım. Biz zaten kendi evimizden çok çektik yeniden inşaat işine girmemiz mümkün değil.
Canımız çok sıkılarak tekrar merkeze dönüyoruz. Umutlarımız tükenirken acaba herkes gibi ben de apartmanda mı otursam diye de düşünüyorum.




Akşam yemeğini meydanda yiyerek otelimize dönüyoruz.

ÇARŞAMBA 
Yeni bir güne uyanıyoruz. Günler teker teker tükeniyor. Cuma akşamı döneceğiz kısmetse evimize. Şu iki günde bulmamız lazım. İnternetten devamlı araştırıyorum, muhtardan haber bekliyorum ama ufukta bir şey yok. Sabah moralimi bozmamaya çalışarak kahvaltı salonuna iniyorum. Bugün kimse yok. Çalışanlar fabrikalara gitmiş, zaten bu otelde turist kalacağını sanmıyorum. Bahçeye doğru oturuyorum, yoldan geçen tırları duymamaya çalışarak gökyüzüne bakarak çayımı içiyorum.



                    Bir gün öncesinde Bursa^da üst üste deprem olmuştu. Tam da karar vermeye çalışırken. Anksiyetem canlandı, yıllardır geçmeyen bir fobi bu. Bilgisayarımı alıp lobiye iniyorum. Telefonumdan mesaj sesleri geliyor üst üste. Bakınca bugünde Bursa'da deprem olduğunu haber veriyor herkes. Yok artık! Apartmanlara bakma niyetim bir anda sönüyor. Bugün de gidecek bakacak ev yok. Allah büyüktür, biraz sabretmeli ve beklemeliyim diyorum kendi kendime.  
Ne olacağını bilmiyorum ama her iş bir sona bağlanıyor, bunu biliyorum. Ben bunları yazarken otelde çalışanlar etrafta iş yapıyorlar. Biraz seyredince biz ev hanımlarına yutturulmayacak davranışlara şahit oluyorsunuz. Şu işlerinde kimse gereğini yapmıyor, herkes üstün körü bir şeyler içinde. 



                     Resepsiyonda duran kadın dünden beri benle çok ilgileniyor. Devamlı çay kahve içer miyim diye soruyor. Biraz ilgi biraz naziklikle ne güzel bağlar kuruluyor. İşte ihtiyacımız olan bu..
Oda da oturmaktan bıktıkça lobiye iniyorum aslında bahçede oturmak isterdim ama yol kenarı olduğundan çok gürültü var. Mecbur lobide vakit geçiriyorum.



                             Akşam üzeri eşim iş çıkışı geliyor ve yine yollara , mahallelere çıkıyoruz. İnternette belirlediğim evlere bakmaya gittik ama sonuç hüsran. Mesela 3 katlı apartman yazıyor - hadi benim sınırım bu diyerek- gidip baktığımızda alt kat sayılmamış, üste teras çıkılmış falan olmuş yine beş katlı . E böyle olunca eliyoruz. 
Çerkezköy emeğin şehri yazıyor meydanda. Gerçekten de buraya insanlar memleketlerini bırakarak ülkenin dört bir yanından çalışmaya gelmiş. Sefer tası gibi binalar içinde ekmek derdinde herkes. Benim istediğim tarz da villalar var mesela ama 8 odalı, lüks villalar. Zaten kirası bizim maaşlar kadar. Ucuz olsa da bu kadar büyük evde yaşamak istemezdim. 
İki katlı evlerde var mahalle aralarında ama çok metruk evler, sokaklar. İnsancıklar yaşıyorlar yine de. 
Akşama her şehirde olan lüks bir cadde üzerinde ki lokantada yemek yiyoruz ama fiyatlar uçuk. Hiç gereği yoktu buraya gelmenin. Keşke esnaf lokantasına gitseydik diyorum eşime.

PERŞEMBE

Tamam tatil gibi rahattayım, sabah kalkıyorum kahvaltı önüme geliyor, iş yok, temizlik yok, tüm gün oturuyorum ama evimi özledim . Hele bahçeli  canım evim 💜
Bunca ev görünce evimin kıymetini daha iyi anladım. Cennette yaşıyormuşum. 
Pişman oldum sanmayın, bu deneyimi yaşamak istedim, hatta çok sorun yaşayacağımı biliyordum. Tayinimi öğrenen her insan kısa çaplı bir şoka giriyor çünkü insan bunca refahı bırakıp niye gider ki. 11 yıl önce köye  şehirden tayinim çıktığında da çok şaşıran, anlamsız bulan,  hatta kısa zamanda sıkılırsın diyen çok oldu. Hiç bir gününden sıkılmadım.



                          Sabah otelin bahçesine inip kahvaltımı yapıyorum. Otel şehir dışında olduğundan kalkıp gideyim sokaklarda ev arayım olmuyor. Hele bu sıcakta hiç çıkamam. Zaten internetten bulduklarımı eşim işten gelince bakmaya gidiyoruz. Bugün bakacağımız bir yer daha var ama köyde ki evi tekrar görmeye gideceğim. Köyde ev tutayım çok istiyorum ama şartlar zorlayıcı. En başta bulduğum ev sobalı. Artılar eksiler kafamda deli gibi dolaşıyor. Geceleri rahat uyuyamıyorum bu yüzden. Her gece herhangi bir saat uyanıp aklıma sorunlar gelince dön babam dön saatleri buluyor uyumam.
Bu sabah kitap okumaya devam edeceğim uzun uzun. Öğretmen arkadaşımın kitabı çıkmış, büyük bir keyifle okuyorum.


                               Odama döndüğümde yatağıma uzanıp kitap okumaya devam ediyorum. 4. kattayım ve deprem korkusuyla yüreğim hep ağzımda. Ama yapacak bir şey yok. Arka tarafa bakan odamın hizasına kadar ulaşmış çam ağaçları. Ülkede ki yangın haberlerini gördükçe bayılacak gibi oluyorum. Bu noktaya nasıl geldik bilmiyorum. Ama çok büyük başıboşluk, bir türlü edinilmeyen çevre bilinci var insanlarda. Ne kadar okullarda çevre, doğa, temizlik, orman vb. gibi konular işlesek de çocuklar okuldan çıkınca yere çöp, izmarit vb. atan insanları görüyor hatta çöpün içinde yaşamak artık kanıksanmış. Doğaya gezmeye, yürümeye çıkmıyoruz, anlamsız bir mangal hastalığımız var - bence tamamen yasaklanmalı ülkede- pikniğe giden insan sadece etrafı kirletiyor. 



                       Eşim gelince köyde ki evi tekrar görmeye gittik. Burası da olacak mı belli değil ev sahibi haftasonu gelecekmiş. Artık ne olacak bekleyip göreceğiz. Şehirden çıkıp köy yoluna girince bir hafiflik geliyor üzerime. Çok seviyorum ağaçları, doğayı. Eksi bir çok tarafına rağmen galiba köy evini seçeceğim. Gidip görünce yine olumsuz bazı noktalar canımı sıkıyor.
Dönüşte yemek yemeye gidiyoruz. Bu sefer Bafra Pidecisinde yiyoruz yemeğimizi. Hatta burada Hayrabolu Tatlısı diye bir tatlı deniyorum.



                  Trakyanın kendine özgü bir tatlısıymış. Yoğun tahin ve fındıklı. Cevizli Sinop mantısı da aldığımdan hepsi üst üste fazla geldi. Ama denemiş olduk.

CUMA
Koca bir hafta da böylece bitmiş oldu. Sabah otel kahvaltısı, bahçede oturma, okuma yazma işleri, duş, toplanma derken ikindi oldu bile.


Artık otel çalışanları ve sahiplerini tanıyorum :) 
Ahçının kahvaltıda ufak dokunuşlarını farkedince kendisini tebrik ettim. O da gitmeden size bir de poğaçamı yapayım dedi. Sağolsun bugün poğaça yapmış. İnsanlara kıymet verince kendimi zenginleşmiş hissediyorum. Anlık temaslarda bile saygı ve alaka olmalı diye düşünüyorum. Odamı toplayıp lobiye indiğimde bilgisayarımı açıp yazımı tamamlamaya çalışırken otel sahibinden bir kahve ikram geldi. 
Otelin içi ve dışında çok bitki var, adamın ilgisi olduğunu anladım. Bunun üzerinde konuşmaya başlayınca laf lafı açtı, zamanında bizim oralarda da çalıştığını anlattı. 
Etrafımızda dolu hikaye var, hayat var, yaşama tutunma çabası var. Bunları gördükçe hayatı daha çok seviyorum, çok umut etmeden, günü gününe sağlıkla yaşamak bile yeterli geliyor artık. 
Şükürler olsun bu günüme 💚












































Temmuz Cuması

                           2025 yılının temmuz ayının ilk cumasına geldik beraberce. Bu hafta boyunca atandığım Tekirdağ ilinin Çerkezköy i...