Javier Marias'ın Tüm Ruhlar kitabında bazı insanların çocukluklarından itibaren iniş duygusuna sahip olduklarını yazar. İniş durumunun ne olduğunu kitabı okudukça anlarsınız. Bir tür ölüme aşina olmak, ne türlü yaşarsa yaşasın içinde ölüm bilincini ve gerçeğini taşımak olduğunu farkedersiniz. Kendim için uzun uzun düşündüm bu duyguyu. Sanki bu töz hep içimdeydi, çocukken anlam veremesem de bu duygum gençlikte yaşam sevincinin onu bastırmasıyla gizil duruma geçmiş, bazı zaman dilimlerinde depreşmiş,son zamanlarda bariz ortaya çıkmış durumda. Erken mi yaşlandım bu yüzden bilmiyorum çünkü belki de 70li yaşlarda edineceğim tecrübeyi şimdi sırtıma almış gibi hissediyorum. Gökhan Özcan'ın yaşlılıkla ilgili sözlerini çok anlamlı buluyorum bu yüzden.
'' Tam aksine, her hareketlerinde bir duruluk, kabullenmeşlik, yüzlerinde, ifadelerinde bir teslim olmuşluk var. Bir şeyin peşinde koşuyor değiller hiç. Bu sadece fiziksel kısıtlılıkları ile ilgili bir şey değil; bundan çok daha fazla, daha genç olanların hayata dair beklentilerinden doğan dalgaların artık onların kıyılarına vurmuyor olmasıyla ilgili bir şey... Yaşamak, uzunca sayılabilecek şekilde ömür sürmek bazı şeylerin boşunalığını öğretiyor insana. Onlar, dünyanın kargaşasından uzak bu dinlenme yerlerinde, hayatlarının son randevusuna erkenden gelmiş gibi telaşsızca bir kenarda oturup bekliyor gibiler. Geç kalabilecekleri herhangi bir yerleri kalmamış sanki hiçbirinin. Bu hali tecrübe etmeyenlere ürkütücü, korkutucu, rahatsız edici gelebilir belki bu manzara. '''
Dediğiniz gibi, yazarın bahsettiği iniş duygusunu anlamak için kitabı okumam lâzım. Çünkü ilk bakışta yanlış anladım sanırım. İlk aklıma gelen ölüm duygusunu hep içinde taşıyıp bir gün mutlaka intihar edenler oldu. Böylesi insanları duyduğumda asla yadırgamıyorum, içlerinde olduğunu biliyorum. Ama Marias'ın bahsettiği farklı sanırım. Ölüm bilincinde olup hayatı ona göre şekillendirmek? Mi? Kitabı merak ettim.
YanıtlaSil"70'li yaşlarda edineceğim tecrübeyi şimdi sırtıma yüklenmiş gibiyim" sözünüze yürekten hak veriyorum. Geçen gün eşime şu yaşanan günler hakkında "Ben bu yaşam tarzını 25-30 yıl sonrası için düşünüyordum. Bu hissettiklerimi anca o zaman hissederim zannediyordum, erken oldu" dedim:) Bu ruh halinden kurtulmak lâzım. Asla böyle bir insan değildim. Bu geçici günlerin enerjimizi yok etmesine izin vermemeliyiz. 2 yıl sonra bambaşka şeyler konuşuyor olacağız mesela. O güzel bahçenize çıkın, çiçeklerinizi benim için de koklayın:) Günü kurtaran çabaların uzun vadede de karşılığı olacak inanın. Sevgiler...
Ama Gökhan Özcan'ın betimlemesi tüm yaşlıları kapsamıyor ki... Ne yaşlılar var görüntüde ve hissiyatta nice gençlere taş çıkarır... ne gençler var hem ruhen hem de bedenen nice yaşlılardan daha yaşlıdır.
YanıtlaSilSenden daha ileri yaşta biri olarak o hissettiklerini yaşlılığa değil de, hayatı kabullenişe-onunla kavga gürültü etmeden sakince yaşamayı seçmene bağlıyorum. Yine de kendine hiç bir şekilde yaşlılığı yakıştırmamanı öneririm. Hele hele ruhen ve bedenen... asla kendini yaşlı hissetme... Sinsice gelir ve yerleşir... Oysa hayat kendini yaşlı hissettirmeyecek kadar güzel!
ben de yas aldikca boyleyim ve bundan memnunum.Atesim sondu,oyle hicbirseye,kimseye delice tutkun degilim,kabul etmek ne sakinlestirici seymis.
YanıtlaSilBelki her yaşlı öyle değildir kim bilir? Sıra dışı birini paylaştım blogda.
YanıtlaSilUmudu tazelesin diye :)
Bende öyleyim düşündüm de öyle çok uzaklaştığım bir konu olmamış hatta her bir şeyin yanında daima kendini hissettirmiş, unutturmamış. Hayatı anlamak zamanla yaşla gelişiyor, bazen ne çok şeyin gereksiz çabalar olduğunu o vakte gelmeden anlayamıyor insan, zaman sürekli değiştirip olgunlaştırıyor insanı
YanıtlaSilBence bu duyguyu tetikleyen şeylerden biri de çok yakınını kaybetmiş olmak. ben ölüme bu nedenle daha rasyonel yaklaşabiliyorum. Ölüm haberi almak beni üzüyor tabii ama zaten bunun olacağının bilinciyle karşılıyorum bunu.
YanıtlaSil