'' Bir insanı kendisi kadar, kendi düşünceleri, dertleri, korkuları ve noksanları kadar ne meşgul edebilir?” Ne anlamlı bir sorudur bu. Başkalarının derdine, eksiklerine , olmuş bitmişine odaklanmayan insanın tek bir derdi vardır aslında ; kendisi. Belki de ben böyle olduğumdan yakın geldi bu cümle. İçimde ki yargılama, eleştirme , inceleme mekanizması öylesine şahsıma dönük ki bu iyi mi kötü mü karar veremiyorum.
Etrafıma baktığımda herkes başkalarının ne olduğundan şikayetçi. Eskiden böyle olsa da artık düşüncelerim bu şekilde değil. Birbirini anlayamama, kazık atma, insan ilişkilerinde beklenmedik durumlarla karşılaşma durumlarına artık şaşırmıyorum. Herkesten herşeyi bekleyebilirim .
Beni uğraştıran ve yoran kendimim aslında. İçimde ki ses herşeyi didikliyor. Varolmaya , yaşama, ölüme, çabalar , işler güçler ve sonuçta ele geçen hiçlik duygusuna dair. Belki bu yüzden bu yönümü doyuracak filmler izliyorum , kitaplar okuyorum. Öte yandan hayatı olduğunca keyifli yaşamak istiyorum. Yaşamda ki keyfin de ayrıntılarda saklı olduğuna inanıyorum. Bu ayrıntılar aslında gözümüzün önünde kocaman duran ama koşturmacadan göremediklerimiz. Carl Sagan'ın '' soluk mavi bir nokta '' dediği dünyada biz neyiz ki? Biraz buna odaklanınca ne kadar basit geliyor insanların hevesleri, oyunları.. Sonra da bu düzende yabancılaşıyorsunuz.
Aklıma Marcel Proust geldi. Yağmurlu ve sıkıcı bir Paris günün de eve gelen ve çayın yanında yediği çörekle içine bir mutluluk yayılan yazar. Proust bu mutluluğun peşine düşmüş ve çocukluğunda haftasonlarında teyzesinin çiftliğine gittiğinde yediği çörekleri o mutlu günleri çağrıştırdığını keşfetmiş. Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserin temelini bu duygular oluşturmuş. Böyle olmuyor mu zaten bir tat, koku bizleri alıp derin hazlara götürüyor nedense.

Kapalı ve durgun bir pazar gününü mutlu kılma çabalarım beni çocukluluğuma götürdü yine. Kardeşimle evde ki oyunlarımız , annemin bize hazırladığı pastalar, bebeğim, hayal dünyam.. Annemle uzun uzun ördüğümüz örtümüz bugünün en güzel yanı. Beraber yatağa örtüp karşısında durup baktık eserimize . İçimden ''işte önemli olan bu, annem yanımda ve sağlıklı. Bir gün belki bu günümü anımsayacağım ve bu anın mutluluğunu özleyeceğim. Şimdi keyfini çıkaralım bu anın'' diyerek anneme sarıldım. Giderken de bu sefer kendi yaptığım kurabiyelerden vererek babamı benim için öpmesini istedim.
O dakika günümü güzelleştiren, anlam katan ve beni strese sokmayan insanlarla mutluyum. İlişkilerde ki karmaşıklığa kafa yormayı soluk mavi nokta bilincine ulaştığımda bırakmıştım zaten. Mecburen yanında az konuştuğum, bir an önce bitsin bu eziyet dediğim insanlarda az değil ama genelde durumumdan memnunum. Asıl olan kendi duygularım, saadetim...