Almanya’nın Baden-Württemberg eyaletinin kuzeyinde, tarih ve doğanın iç içe olduğu bir yer olan Heidelberg, Almanya’nın en sevilen ve en çok ziyaretçi çeken şehirlerinden birisi. Biz Frankfurt'tan trenle geldik buraya. Tüm gün gezdik dolaştık. Adına “Ich hab’ mein Herz in Heidelberg verloren/Kalbim Heidelberg’de kaldı” diye bir şarkı bile yazılmış olan şehir, savaşlardan zarar görmemeyi başarmış nadir Avrupa şehirlerinden bir tanesi.
Heidelberg, aynı zamanda bir üniversite şehri. 1386 yılında kurulmuş olan Almanya’nın en eski üniversitesi olan Heidelberg Üniversitesi tıp ve eczacılık açısından Avrupa’nın en önemli üniversitelerin biri. Goethe, Georg Willhelm Friedrich Hegel, Robert Bunsen, Max Weber veya Karl Jaspers gibi büyük isimleri kendisine çekmiş şehirde, bugün 30 binin üzerinde üniversite öğrencisi bulunuyor.

Şehrin kalbinin attığı en meşhur caddesi olan Hauptstrasse, Neckar Nehri ile görkemli kalesi arasında kalıyor. 1,5 km’lik bir uzunluğuyla, Avrupa’nın sadece yayalar için ayrılmış olan en uzun caddesi unvanına sahip.

Ortasında bir Herkül heykeli ve çeşme, bulunan Marktplatz Meydanı çevresinde çok sayıda hediyelik eşya satan dükkanlar ve açık havada masaları bulunan kafe ve restoranlar yer alıyor. 1700’lü yıllarda şehri savunan halkın kahramanlığını simgeleyen anıtın orijinali Kurpfälzisches Müzesi’nde bulunuyor.
Heidelberg, Neckar Nehri tarafından ikiye ayrılmış. Üzerinde bulunan 200 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğindeki Eski Köprü ise burada bulunan ahşap köprünün yerine, yine bu bölgeden çıkan kumtaşı ile 1788’de yapılmış. Şehrin Kalesiyle beraber simgesi olan köprü, II.Dünya Savaşı’nda Alman askerlerince diğer tüm köprüler gibi yıktırılmış. Savaş sonrası halkın topladıkları parayla yaptırılıp 1947’de yeniden açılmış.

Heidelberg Kalesi, bir kartpostal görünümü veriyor. 13. yüzyıldan kalma kırmızı taştan yapılmış kalenin bazı yerleri yıkılmış olsa da görkemli ve görmeye değer bir yapı. Heidelberg Sarayı olarak da adlandırılan kale, 1398-1410 yıllarında, Prens Elector Ruprecht III hanedanlığın ilk rezidansı olarak da kullanılmış. 1764 yılında yıldırım çarpması sonucu zarar gören kalenin taşları bir dönem yöre halkı tarafından ev yapımında da kullanılmışsa da, daha sonradan kale korumaya alınmış.

Girişinde bir saat kulesi bulunan kalede, çeşitli sergilerin düzenlendiği Alman Eczane Müzesi yanı sıra, 1751 yılından kalma, 185 bin 500 litrelik dünyanın en büyük ahşap fıçısı da bulunuyor. Sonradan kaleye eklenen Kral Meydan’ı yaz aylarında yapılan Heidelberg Kalesi festivaline ev sahipliği yaptığı gibi, tiyatro, müzikal, opera ve klasik müzik konserleri için kullanılıyor.

Hareketli meydanları, Heidelberg Kalesi, Karl-Theodor Köprüsü, Neckar Nehri, renkli gece hayatı, Hauptstrasse gibi nefis sokaklarıyla küçük, ama rengârenk bir şehir Heidelberg, 19. Yüzyılda, “A Tramp Abroad” adlı kitabını yazarken burada kalan Mark Twain’in de övgülerini aldığını hatırlatalım.