28 Nisan 2013 Pazar

Balkon Sefası

Nihayet  balkon  sezonunu açtım.  Tüm  dostlara  duyrulur !
Balkonda  bulunan  koltuklarım silindi, temizlendi,  minderler  ve  yastıklar  yıkandı.  Çiçeklerin  toprakları  ve  saksıları  değiştirildi,  ee  artık  herşey  hazır.  Geceleri  serin  oluyor  hala,  oturamıyoruz ama  gündüzleri  oturabiliyoruz.  Balkonuma  ıvır zıvır  ,  boncuklu ,  kabuklu  şeyler de asmayı,  köşelere  ,  duvarlara  koymayı  seviyorum.  Yavaş  yavaş  onları da  asmaya  başladım.




                    Baykuş  ailem  de  bizimle  balkona  çıktı.  Tüm  nesnerimle,  yastıklarımla,  seramiklerimle
olmayı çok  seviyorum.  Boş  balkonları  sevmiyorum.  Hele  ana  balkonlara  gereksiz  eşyalarla
doldurmak  öyle saçma geliyor ki..  




                                  Artık  mayıs  ayındayız.. Yaz  iyice  yaklaştı.  Neredeyse  altı ay  benim  sürekli
zaman  geçirdiğim  yer  işte  burası.  Dediğim  gibi,  tüm  arkadaş, akrabalarıma  duyrulur,
balkon  sefası  başladı,  beklerim :))

26 Nisan 2013 Cuma

Sıradan Bir Sabah...

                   
                       Dışarıdan  gelen seslerle  uyanmaya  başladığımda  ilk  gözüme  takılan  canlı renkli  tüllerimden içeriye  girmeye  çalışan  güneş oluyor. Bu her zaman ki  sabah  ritüelim. Ev de  kimse yok.  Eşim erken  saatlerde işe  gitti,  kızım  okula.  Daha  kalkmak  istemiyorum  yumuşak  yorganımın içinden. Öyle  çok seviyorum ki bu anı. Ev de olmanın  verdiği  sıradan  bir  sıcaklık  ama bu beni  besleyen  en  önemli  duygu.  Bir iki  saat sonra  evden  dışarıya çıkacağım,  bu  sefer  kendimi  iyice  yabancı  hissedeceğim.  Evin  sarmalayan,  iyi  hissettiren  güven  duygusu  yok olmaya  başlayacak. Her  nekadar  gezginliği  sevsem de  ev sıcaklığı  benim için çok  önemli.
                        Alain  de  Botton   Mutluluğun  Mimarisi   adlı  kitabında  şöyle  diyor:
''  Bir  binaya  yuva  derken  , o  binanın  içimizden  yükselen ezgiyle  ahenk  içinde  olduğunu  söylemek  istiyoruz. Bir  havaalanını,  bir  kütüphaneyi,  bir  bahçeyi,  hatta  otoyol  kenarındaki  bir  lokantayı  bile  yuvamız  olarak  görüyoruz.''
                        Kahvaltıdan  sonra sütlü  kahve  hazırlayıp  camın kenarına oturdum.  Bazen  iyi  gelir  sessiz  bir ev.  Sevdiğiniz  müziği  açarsınız  ya da  bir tv programını.  Kahvenizi de  yapar  sessizliği  dinlersiniz,  bu tüm  yorgunluğunuzu  alır.  Elimde  kahvem,  uzun uzun  dışarıya  baktım.  Öyle  manzaram  falan yoktur aslında,  kışın çiçeklerimi  camın  önüne  koyarım , onlara  bakarım  hep.
Uzun  sessizlikte  olmaz , az  sonra  sıkılarak , sevdiğim  Dvorak  tan  Rosalka  operasında bir  su perisinin  yaşadığı  aşkı  anlatan  aryayı açtım  ve büyük  bir  zevkle dinledim.






Bir  taraftan da  camın  önünde  masamda  duran  kaktüslerime  bakıyorum .Bu  mevsim açma 
zamanları  galiba.  Oldukça  canlı gözüküyorlar.




                                            Gorki'nin   Yol  Arkadaşım öykü  kitabında   Makar  Çudra adlı  öyküsü  vardır.                                                    Şöyle bir  bölüm  var :
''  Çok  gülünç  varlıklar senin şu insanların.  İçiçe  girmişler,  birbirlerini  eziyorlar. Oysa,  bak,  dünya  ne kadar  geniş.  (  Eliyle  bozkırı  gösterdi. )  Herkes  çalışıyor.  Niçin ?  Kimin  yararına ?  Kimse  bilmiyor.  Çift  süren  bir  insan  gördüğüm  zaman,  gücünü, ter damlaları  halinde  toprağa  akıttığını  ,  sonra da  aynı  toprağın  içinde  çürüyeceğini  düşünürüm.  Zavallı  adam!  Ondan  hiç bir iz  kalmayacak  geriye .  Dünyayı  tarlasından  ibaret  sanarak  ,  doğduğu  gibi,  boş bir  kafayla ölüp gidecek.  Peki ,  niçin  doğdu  bu adam?  Toprağı  kurcalamak ve  kendisine bir  mezar  bile  kazamadan  ölmak için.. Özgürlük  denen şeyden haberi  var mıdır?  Bozkırın sonsuzluğunu  ne  anlatır?  Bu dalga dalga yayılan ezgi onun yüreğine de  sevinç  salar mı? 
                               Bir yerlere  not aldığım bu  sözleri  okuyorum tekrar..  Biraz  sonra  işe  gitme zorunda  olmanın  sinir bozucu  tarafı  geliyor aklıma.  İçim bir an da  tekrar  sıkılıyor.  Müziğim ,  kahvem,  çiçeklerimle  keyiflenmiştim  oysa. Öyküdeki  gibi  özgür olmak istiyorum,  zorunluluktan yapmam gerekenleri düşünüyorum.. Neyse  tatile  2 ay  kaldı  diyerek  motive ediyorum  kendimi. Kalkıp  hazırlanmaya  başlıyorum...







18 Nisan 2013 Perşembe

Çerçeve Süsledim !

       
                 Kızımın  odasının  duvarında  fotoğraflar  asılıdır.  Bildiğiniz  beyaz  çerçevelilerden.  Böyle de
güzellerdi  ama  değiştirmek  istedim. Ne zamandır  aklımda olan bir fikir  vardı. Danteller, boncuklar  alarak
işe  başladım.




Dantelleri  sıra  sıra  yapıştırdım. Üzerlerine  sıra  sıra  dizilmiş  boncukları da
yapıştırdım. Önemli olan  tasarlamak.  Sonra yapıştırmak çok  kolay. Bir  kutumun  üzerinde  çiçekler  vardı. 
Onları da  yerinden sökerek çerçeve  monte ettim.





İşte  sonuç  böyle.  Darısı  diğer  çerçevelere ..

15 Nisan 2013 Pazartesi

Haftasonu Neler Yaptık Neler!


Bu  hafta sonu  dolu dolu  geçti. Neler  yaptık neler !  Cumartesi  kız kıza arkadaşlar toplandık. Kasabamızın o  güzel  sahilinde  oturduk. Sohbet  ettik, çaylarımızı  yudumladık  denize  karşı. Sonra  hadi  balık yemeye gidelim dedik. Altı  kız  salaş bir  balıkçıya gittik.  Gördüğünüz  bu  güzel  ağacın altında güneşi  batırdık.




Cumartesi  günü  hava çok  güzeldi,  herkes  kendini  dışarıya  atmıştı. Gece  olduğunda  da  bu  güzellik  
devam  etti.  Balıkları  yedikten  sonra  hadi  buradan da  başka  bir yere  gidelim dedik. Kahve  
içmeye  gittik.



Yine  sohbet,  gırgır  , şamata  derken  geceyi  sona erdirdik.




Ertesi  gün  yani  pazar  günü  kızımı  İstanbula  götürdüm.  Ne zamandır  çocuk  balesine  
gitmek  istiyorduk.  Sevdiği  bir  arkadaşını da yanımıza  alarak  ilk  İstanbul gezimize  başladık.  Caddebostan  Kültür  Merkezinde  çok  güzel  bir  bale  vardı.  ''Fındıkkıran''



Ben  bile  o kadar  çok  beğendim ki anlatamam.  Yalnız  7  yaş  altı  çocukları  niye  getirirler  bilmem.  Yerinden  kalkan,  konuşan  çok  çocuk  vardı.  Kızlar da  büyülenmiş  gibiydiler.  Bir  saatin  nasıl  geçtiğini
anlamadık..




Günümüze  Bağdat Caddesinde  gezintimizle  devam ettik.  İki  küçük  kelebek
gördüyseniz  o  bizdik :)




Yemek  yedik,  dolaştık,  kitapçılara,  oyuncakçılara  girdik çıktık.  Herşey  
onların  istediği  gibi oldu.  






Eve  dönmeden  önce  de  şöyle bir seyrettik  İstanbul'u.  Hatırlıyorum da küçükken  beni  ilk  kez  dedem
getirmişti  İstanbul'a.  Babam  hiç  seyahati  sevmez. Bu  yüzden  gezmeyle ilgili  hiç  hatıram  yok. 
Belki de  şimdi  bu  kadar  gezmemin  nedeni  çocukluğumda  hiç  gezmemiş olmamdan. Bilmiyorum  ..
Neyse  ,  bu  pazar  öyle  güzel  geçti ki,  çok  mutluyuz!

13 Nisan 2013 Cumartesi

Münzevi Bir Yazar ; HESSE

                          '' Her  insanın  yaşamı,  kendi içine uzanan bir yol,  bir yolu ele geçirme  çabası ,  bir yolu üstü kapalı  dışavurumudur. Hiç kimse tümüyle kendisi olamamıştır asla,  ama  herkes kendisi olabilmek için  uğraşıp  didinir..  Hepimizin  çıkıp  geldiği yer ortaktır,  annelerden  geliriz  hepimiz,  aynı  kuyudan  çıkıp  geliriz;  ama  her birimiz  geçireceği  gelişim  sonucu  insan  olma aşamasına  ulaşmak üzere  yaratılmış varlıklarız.  Birnbirimizi  anlayabiliriz  ,   ama her birimiz ancak  kendi kendisini  yorumlayabilir. ''

Hayatının  bir  döneminde  Herman  Hesse  okuyup,  derin düşüncelere  dalmayan,  yaşamını  gözden  geçirmeyen  var mıdır acaba.  Düşünüyorum da ,  ben,  Hesse  ile ilk  üniversite yıllarımda  tanıştım. Her zaman ki  gibi  kendi çabamla, el  yordamımla oldu bu da bir çok yazar da olduğu  gibi.  Arkadaş  çevrem öyle okuyan  kız  ya da  erkeklerden  oluşan  değildi çünkü.  Artık nasıl keşfettiysem  , ilk  Bozkırkurdu'nu  okumuştum.  Yalnız ve insan  sevmez  tarafımı  ne güzel  yansıtıyordu.  Sonra  diğerleri  geldi.
                   Herman Hesse  yaşamını inceleyince beni  etkileyen taraflarına da rastladım  zamanla.. On üç  yaşında yazar  olmaya  karar   vermesi  ,  bu fikirden  uzak durmak  için  serseri bir gençlik  yaşaması,  ilk  duygusal  çöküntüsünde  intihara  kalkışması,  sonra da  kendini yazmaya adaması..Doğu'ya  yaptığı  gezilerde Budizm ile  tanışması hayatı  gibi eserlerini de etkilemiştir.
                   Tüm  bunlar  nerden mi  geldi  aklıma.  Bugünlerde  okuduğum bir  kitaptan. Bernhard  Zeller 'in nefis biyografisinde  tekrar  hatırlıyorum .

                                                         


                 Hesse'nin  en sevdiğim  kitabı  Narziss  ve  Goldmund.  Tekrar  tekrar  okunası bir kitap  bence. Hesse'nin  fikirleri,  yazıları başucu  notlar  şeklinde.  Hesse  sevenler  özellikle  bu  biyografiyi  mutlaka  okumalılar.  Yine  bu  kitaptan  ölmeden  önce  yazdığı  ''  kırılan  bir  dalın  çıtırdısı''  adlı  şiir  olduğunu öğreniyorum.  Bir  ağustos  gecesi  çok  sevdiği  Mozart'tan  bir  sonat  dinlemiş,  sonra da  ölmüş..
               Yine  ondan  satırlarla  yazımı  bitirmek  istiyorum :
               ''  Ve  birdenbire  hayatımı  allak  bullak  eden , acı veren,  korkuyla dolduran herşey  yok olacak.  Son demlerindeki  yorgunluğuyla  ve  beni  içine  alacak  toprak  ana.  O  bir  son olmayacak,  tersine  yeniden  bir  doğuş olacak. İçinde çürümüşlüğün  yitip  gittiği  ,  genç  ve  yeni  olanın  soluk almaya  başladığı  bir arınma ve  uykuya  dalış  olacak. Sonra  ben  yeniden  ,  değişik düşüncelerle  bu  yollarda  yürüyecek, derelerin sesini  duyacak  ve  akşam göğüne  kulak  misafiri  olacağım,  sürekli ,  bitip tükenmeksizin..''






10 Nisan 2013 Çarşamba

Basit Bir Yemek..

                                        Buna  yemek  denmez aslında .. Bir  salata.  Geçen  gün  evde  ne yesem, karnımda aç  derken  keşfettiğim  bir  salata.  gerçi  keşfedilecek  bir  tarafı da  yok ama.  Karnım  acıktığında  evde bir  de yemek   yoksa mutfakta dört  dönerim. Yine  aç bir şekilde  mutfak dolaplarını  karışırırken  ton  balıklarını  gördüm. Ton  balığını  severim  ama  konserveyi  açayım da  yerim demem.  İlla  yanında  bir şeyler olacak. Bu sefer yeşillikleri de  karıştırdım.





                     Gördüğünüz  gibi  oldukça  basit  ama bir  o kadar  doyurucu  ve  sağlıklı.  Dereotu, maydanoz, mısır, haşlanmış patates,ton balığı,  kurutulmuş domates, bolca limon, zeytinyağından oluşan  bir salata.
                     Afiyet  olsun diyorum  kendime..




7 Nisan 2013 Pazar

Yeni Bahar Kahvaltısı..


   Bahar  yavaş  yavaş  geldi.  Çiçekler ,  bitkiler  canlanmaya  başladı. Arada  hava  soğusa  da  keyfimiz
bozulmaz  artık.  Çok  sıcak  günler  kapımızda.  Bir  bahar  günü  ,  bahar  kahvaltısı  yapalım  dedik.
Bu  hafta  sonu  küçük , güzel  bir  masa  hazırladım.



Bahçemden  masaya  özel  çiçeklerimi  koparıp  vazoya  yerleştirdim.  Akşamdan  portakallı, 
cevizli  kek  yapmıştım.  Kahvaltı  sonrası  yeriz  diye  koydum..




Masamızı   yerleştirip  pazar  konuklarımızı  beklemeye  başladık..




Güzel  sofraların  tek  eksiği  sohpetlerdir.  Hele  bir  de  günlerden  pazarsa  değmeyin
keyfimize.  Uzun  uzun  masada  oturulur,  konuşulur,  yenir , içilir..
Bizim de  böyle  bir  pazar  günümüz  oldu. 




5 Nisan 2013 Cuma

Ülkelerden Graffiti


                     Ben de gittiğim  ülkelerde köşe bucak  duvar  arıyorum. Neden derseniz,  graffiti  aşkım yüzünden..Karşıma  boyanmış, rengarenk duvarlar çıkmaya göreyim,  hemen  onu  kucaklamaya  koşuyorum. Sarılıyorum,  elliyorum,  fotoğraf  çektiriyorum  her tarafında.  Bildiğiniz gibi değil,  çok  seviyorum. Nerede  karşınıza  çıkacağı  meçhul.  Bir anda  çıkıp  sizi  gafil  avlayabilir.
                    Geçen   günkü  posttan  sonra benim  çektiklerimi  yayınlamaya  karar  verdim.  İşte  bazıları..




Onunla  Brüksel'de  karşılaştım :)



Brüksel'den...



Viyana ' da..



Viyana..



Budapeşte..


Budapeşte..




Lizbon..


2 Nisan 2013 Salı

Edebiyat Duvarlarda..

                                 Bugün   internette  gezinirken rastladım bu habere. Graffti zaten çok sevdiğim bir şey. Yetenek olsa gizli gizli her duvara birşeyler çizmek isterdim. Ama  şimdi  yalnızca bakıp iç geçiriyorum. Gittiğim  her  ülke de mutlaka  bulup  çekerim.  Bunlar da  çeşitli  ülkelerde  çeşitli  yazarların  graffitileri. Ben  çok  beğendim, o  ülkelere  gidip bu  duvarları  bulmak isterdim.
                                   İşte  bazıları..


                Edebiyat duvarlarda

                                            Jean-Paul Sartre: Erivan / Ermenistan


               Edebiyat duvarlarda


                                           Charles Bukowski: Austin – Teksas / ABD



                  Edebiyat duvarlarda



                                           Lord Byron’ın ‘She Walks In Beauty’ şiiri: Londra / İngiltere 




                 Edebiyat duvarlarda



                                                      Pablo Neruda: Santiago / Şili



                    Edebiyat duvarlarda


                                          Aldous Huxley: Montreal / Kanada


                Ne  kadar  güzeller  değil mi?  Daha  fazlasına  ben  buradan  baktım..

                           
                      
                                                             

              

1 Nisan 2013 Pazartesi

MART BİTTİ !


            '' Bazen  berbat  bir ' sıkışmışlık'  duygusundan  sıyrılabilmek için kendime  hayali seyahatlar  icat ediyorum.  Bu çabamdan  ziyade  tanıdığım  dünyayla  arama mesafe koyma  arzusuyla ilgili.  Geçenlerde  dostlara  anlatıyordum :  '  Bir  gemi  olsa , binip  olmayan bir  ülkeye  doğru  gitsek,  yanımıza  geçmişe  dair  hiçbirşey  almasak  ,  kendimiz gibi olmanın  ağırlığından  kurtulsak '  dedim.  Ama  sonra o  çıplak  yalnızlık  hissi  ürpertti  beni.''
            Kütüphaneden  yeni  alıp  okumaya  başladığım Kelimeler  ve  Kader  adlı  kitabın  ilk sayfasından bunlar.  Geçen sene alacağım kitaplar  listesinde vardı bu kitap. Tesadüf  kütüphane de rastladım.  Yazarı Esra  Yalazan.  Ne zamandır merak ediyordum, başka bir kitabını da  bulup  aldım. Notlar ala ala okuyorum şu  sıralar.
           Martın  bitiş  yaptığı  bu  haftasonu öyle çok işimiz  vardı ki. Pelin'in  odası duvar  kağıdı  oldu. Odası çok  küçük  ama  bu  sade  duvar kağıdı ile oldukça ferahladı.
           Pazar  günü  eve gelen  temizlikçi ile  geniş  çaplı  bahar  temizliği  yaptık.  O  kadar  çok  yoruldum ki anlatamam.  Hava çok güzeldi, biliyorsunuz. Aklı olan kendini dışarıya  attı ama ben oturup evde temizlik yaptım :(  
Ama  sabah işe başlamadan  annemler  ve  halamı  kahvaltıya  çağırdım.  Bahçede  ilk  kahvaltımızı  yapmış olduk  böylece.




          Kahvaltı  sonrası  biraz  bahçe  de  oyalandım. Bitkiler  yavaş  yavaş   canlanmaya  başladı.  Tomurcuklar  ve  yapraklar  oluşmaya  başladı  nihayet.  Ama  Colette 'in   mor  salkımları  gibi  olması  için
daha  uzun  zaman  geçmesi  lazım.  Ama  bir de açtıktan sonra  görün siz....






         Saksılarımın  toprağını  değiştirdim.  Yeniden  sardunyalar  ektim.  Bu  yıl  fazla  birşey  ekmeyi  düşünmüyorum.  Olanlarla  bile  ilgilenmek  oldukça  zor.
                   Yine  okuduğum  bu  kitaptan  alıntı  yaparak  bitirmek  istiyorum.  Birhan  Keskin  şiirlerinden  birini  paylaşacağım  :

                                Çiçeklerin  eksilen  suyuna su, 
                                yazın yanına  hatırayı  ekledik,
                                çekirge  sesleri ve
                                öğle  güneşinin  altında narın
                                olgunlaşmasını  bekledik.
                                Bekledik,  başka  başka  odalarda
                                çektiğimiz  ağrı  dinsin,
                                bir  çocukluk  düşü gibi
                                ince bir sızıya  dönsün  diye  
                                yaza  sedeften bir anlam  yükledik..








Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...