30 Haziran 2011 Perşembe

YAŞAMIN UCUNA YOLCULUK

                    Çok beğendiğim hatta kendime yakın bulduğum yazar Tezer  Özlü'nün okumakta geciktiğim kitabı Yaşamın Ucuna Yolculuk'tan  bahsetmek istiyorum. Okuma sırasında yazarken , gezerken hissettiği duyguları  yaşamamak  imkansız. Zaten o kadar yalın bir dille  anlatıyor ki ..
                    Kitapta  Tezer Özlü , Berlin-Hamburg-Berlin, Batı Berlin-Doğu Prag-Viyana-Zagrep-Belgrad  kentlerini , Çekoslavakya, Avusturya ve Yugoslavya'yı  geçip Bulgaristana  varır. Oradan da Niş, Trieste ve Torino'ya  gider.Nasıl  Pragta  Kafka'nın izini sürmüşse Treste'de  İtalo Svevo 'un  Torino'da  da Cesare Pavese'yi  izler. 

                   Uzun yolculuklarına   diş ağrıları da eşlik eder. Kendisini bir yerde köklü hissetmemek için devamlı  yolculuk yapar. Amacı her ne kadar  sevdiği yazarların izini sürmekse de rutin yaşama karşı koyuştur. Bu yüzden  şehirlerde  hep aynı otellerde de kalmaz. Son olarakta  Pavese'nin   doğup büyüdüğü yer olan  S.Stefano  Bello'ya  gider. Orada Pavese'nin dostu  Nuto ile görüşür. Torino'da Pavese'nin intihar ettiği  Roma Oteli'nin  305 numaralı  odasını bulur, hatta bu oda da değil ama bir alt odada kalır. Pavese'nin yaşadığı, gezdiği  sokakları, evleri  gezer. Kitabın sonu  Pavese'nin  itiharını anlattığı kısımla sona  erer.
               
                    Pavese'nin doğup büyüdüğü Torino'nun S. Stefano Belbo köyünde, “Olmam gereken yerdeyim.” diyen Tezer Özlü'nün yalnızlığını  hissederiz.. İntiharı özleyen karakterleriyle Pavese yaşamı boyunca uzun uzun düşünüp kendi intiharını hazırlar. “tüm mısır tarlalarının ve tüm boş gökyüzlerinin uzağında” olmak, hazırlanmak da gereklidir. Torino'da Otel Roma'nın tabutu andıran asansörüyle çıkılan 305 numaralı odasında uyku haplarıyla yaşama veda eder Pavese, henüz 42 yaşındayken. “Ölüm gelecek ve gözlerini alacak, o ölüm ki bizleri sabahtan akşama dek izleyen, sağır, eski bir acı ya da anlamsız bir angarya olarak.” (s 37)

                                      Yaşamın Ucuna Yolculuk | Tezer Özlü

                ''Her sevginin başlangıcı ve süreci , o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi.Sevgi isteği , kendi kendine yaşamı kanıtlama dileği kadar büyük.Belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar...Ya sevgiyi sevgi, beraberliği beraberlik,ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölümolarak yaşıyorlar.Oysa yaşam ölümle, ölüm yaşamlataımlı. Ama sen. Senin için her beraberlik ayrılış, her ayrılışberaberlik, sevgi sevgisizlik, duyum duyumsuzluğun başladığı an . Birisinin teniyle yanyana olmak, kendi var oluşunu unutmak mı. Kendi var oluşum. Her var oluş kendisiyle birlikte ölümü getirmiyor mu.''  sy.11
                 

25 Haziran 2011 Cumartesi

DOĞUM GÜNÜMÜZ

                   Pelinin  doğum günü aslında temmuz ayında..Bu  yıl 1. sınıfı  bitirdi. Yıl  içinde  arkadaşlarının doğumgünü oldu ve  katıldık. Arkadaşlarının  doğum  günleri oldukça kendisininkini  de  devamlı  soruyordu..Temmuz ayı  ve herkes  tatilde olacağından okullar  kapanır kapanmaz yapalım dedik.. Doğum gününe  yalnızca  kızları  çağırmak istedi. Zaten  kimlerin  geleceğine  kendisi  karar  verdi..



































21 Haziran 2011 Salı

Bahardan Yaza Bahçemiz

Bahçemin fotoğraflarına  bakıyorum da  2  ayda ne  kadar çok değişiklik  olmuş.
Yazın  gelmesiyle  iyice canlanmış,  coşmuş  çiçekler..
Aşağıda  kışın  sonunda  bomboş  olan  bahçemin nasıl evrim geçirdiğini  göreceksiniz :))














Gördüğünüz  gibi  bu çiçekleri  mayıs  ayında  ekmiştim..Şimdi ki  halleri ise....
















Bu  arada  da bunu ben   yaptım :))










19 Haziran 2011 Pazar

KIZ KIZA GÜZEL BİR GECE

                   

                       Neredeyse  her ay  düzenlediğimiz  kızkıza, çocuksuz, dertsiz , erkeksiz , bol  kahkahalı, bol yemekli gecelerden birini  yaşadık dün gece...
                      Güzel  ve  lezzetli  yemekler  yapıldı,  mangal  yakıldı, sohpet başladı ...
                      Ve   geriye  kalan  görüntüler...


















14 Haziran 2011 Salı

YİNE İSTANBUL..

Hafta sonu yakın bir arkadaşımın  nikahı  için  İstanbuldaydık. Yine dolu dolu  bir  gün oldu.



Sabah erken saatlerde  kalkılıp  Kadıköy'de  kahvaltı yapıldı.



Beşiktaş  vapuruyla  güzel , kısa bir yolculuk...



Sonra da  Galata  çevresinde  gezinti..Yine  duvarlara  bakıldı, neler yapmışlar  duvarlara..



Bir  okulun  bahçesindeydi  bu  heykel, duvarda...




Kapı  açıktı, hemen girildi  , merdivenleri, avizesi çok güzeldi...




Pera  Müzesinde  gidemediğim Karaburçak  sergisine de gittim, çoook  mutluyum :))



Alt  katlarında  da  olan diğer  sergi de  gezildi..



Karnımız  acıktı,  yemek yemek  lazımm...



Sonra  bu  alışveriş  merkezinde  gezdik,  yine  birşeyler aldık...



Kahve  molası...


                                        

                                       Eee  artık  eve  dönme  vakti....

10 Haziran 2011 Cuma

Sokak Sanatı : GRAFFITI

                          Sanata ve  hayata protest bir yaklaşımla bakan sokak sanatıdır Graffiti. Graffitinin genel olarak yasadışı bir uygulama olması, bu konuda yasa eksiklikleri, tarihi  eserler, özel konutlar dahil, herhangi birçok yerin rastgele boyanarak graffiti zemini kabul edilip uygulama yapılması, graffitiye bakış açısının ağırlıklı vandalizm olarak kabul edilmesinde rol oynamış, uygulayanlar hakkında yasal işlemler yapılmıştır. Özellikle hip-hop kültürünün yaygınlaşmasıyla modern ve asıl şu anki graffiti ortaya çıkmıştır.
                         
                          Tüm dünyada graffiti 1980 sonrası zirve yıllarını yaşamıştır. Bu süreçte ABD'nde toplumsal sorun haline geldiği bir dönem yaşandığında, sprey boyalar, satıldığı yerlerde kilit altında tutulup, küçük yaştakilere satışı yapılmamıştır. 1980'li yıllaırn ikinci yarısının sonlarında düşüş eğilimi göstermişse de 1990'ların ortalarında yeniden yükselen bir grafik izler.
                           İstanbul'a  her gidişimde  beni  büyük bir şehirde hissettiren  önemli  unsurlardan  biridir..O kadar  çok  severim ki  onları , yapılışlarını hayal ederim kim yaptı, nasıl yaptı , ne  hissetti diye  düşüürüm.
                           Bazı  graffiti  örnekleri  paylaşacağım,  benim  gördüklerim...












8 Haziran 2011 Çarşamba

Bir Kitap : TALİH

                 Daha  önceden adını duyduğum ama hiçbir  kitabını  okumadığım  J.Conrad'ın  Talih'ini  nihayet bitirdim. Kendi  çapımda kitabın değerlendirmesine geçmeden ben de kalan izlenimi  paylaşayım..
                 Kitaba  başlayıp 80 -90 sayfa okumama rağmen bazı  bağlantıları kuramama,  olay ve konunun yavanlığı yüzünden kitabın beni kendisine  bağlamasında ki zorluğa  rağmen yazarın uslübunu  ilginç bulmam sonuna kadar okumama  neden oldu.
                 Kitabın açılışı,  kitabın kahramanları olan  Powelın ,  Marlow  ve yazara bir şans ( talih)  eseri üçüncü kaptan olarak bir  gemide ( Ferndale )  iş bulmasını anlatmasıyla açılıyor. Başlangıçtaki olayların oluşuna baktığımızda  ana karakter Powell gibi gözükse de  sonradan aslında yan karakter olduğunu, konunun Flora de Barral etrafında döndüğünü anlıyoruz. Marlow  arada sırada tanıklık ettiği çoğu zamanda dinlediği  uzun yılları  kapsayan olayları yavaş yavaş anlatır.


                                                
        
                    
                       Dediğim gibi  kitaptaki olaylar bildik, melodram ..Hatta  Conrad  kadın -erkek ilişkilerinde kadını basit değerlendirmeler içine  sokuyor gördüm. Bunu birçok kez tekrarlıyor, kadının doğasına bağlıyor.
Kitabın  konusundan çok Marlow, Powell arasında  gidip gelen anlatım tarzı ilgimi  çekti.  Olayı bize yalnızca bir kişi değil  iki  hatta üç kişi anlatır. Bu da geçmişte  yaşananları  kahramanların  kendilerince eksik ya da tam  anlatmalarına  neden olur.  Sonunda  ne mi  olur?  Asıl kahraman  Flora bile  tüm yaşadıklarını abartılı bulmuştur. Tüm  kitap boyunca  saklanan, herkesin içeriğini merak ettiği  mektupta yazdıklarını  ' kabalık'  olarak niteler. Yazdıkları bir zamanlar  hayatına yön vermiştir ama şimdi yani yıllar sonra   'budalaca' olmuştur. Kitap boyunca  talih,  yine  kitapta  Türklerin dediği   gibi alınyazısı  olayların nedeni olarak görülür.


                                                


                    “Kendi yolunu kendi çizen bir insan pek ender mutlu olur, çünkü çizdiği yolun kendisi genellikle, asla tam olarak doyurulamayan arzular dünyasında pek de uzağa götüremeyeceğini anlayıverir.”   sayfa 429

                     'Talihin gücü çok büyüktür; karşı konulması olanaksızdır ama kendini çoğunlukla, insanoğlunun sahici ya da aldatıcı büyüsü gibi, kırılgan biçimlere bürünerek ortaya koyar. İnsanın, etkisi kestirilemeyen nedenlere parmak basması zordur, ama aslında yaşam öyküsünü anlatan bu romanın yazılmasından Flora de Barral'ın sorumlu olduğunu rahatça söyleyebilirim.'
                   -Joseph Conrad-

                     Alıntıları netten yaptım, aslında kitabı okurken birçok yerin altını çizmiştim.Yazmak zor geldi...
   

5 Haziran 2011 Pazar

Biscuits

                   


                      Biscuit  kelimesi  iki kez fırınlanmış anlamına geliyor, orjinali  latince  ''  bis  coctus ''  ya da   ''  twice  baked.. Biscuits için İngilizlerin ‘scones’ isimli ekmeklerine çok benzeyen bir tür Amerikan ekmeği  diyebiliriz.
                     Ben de yeni bir  biscuit  denedim, parmesanlı. Aslında  parmesanı  makarnada  daha çok seviyorum ama  biscuitte de değişik bir  tat oldu.  İlgisini  çekenler için  malzemeyi de  veriyorum..

                     Malzemeler :
                     
  • 2 1/2 cup (325 gr) un
  • 2 1/2 çay kaşığı kabartma tozu
  • 1/2 çay kaşığı tuz
  • 1 çorba kaşığı (14 gr) toz şeker ( isteğe bağlı)
  • 1/2 cup (113 gr) soğuk küp küp kesilmiş tereyağı
  • 3/4 cup ( 180 ml) süt
  • 1 adet büyük çırpılmış yumurta
  • istenilen  kadar  rendelenmiş  parmesan


2 Haziran 2011 Perşembe

BALKONUMDAN ...

                                Yaz  geldi  sayılır..
                                Artık  devamlı  ya  balkondayım ya da  bahçede..
                                Ama  ilk olarak  balkonumdan  kareler..






Balkonumun  hemen  yanı başında  çam ağacı..o kadar  çok seviyorum ki  onu...




Daha  önce  burada  salıncağım vardı ama bu yıl  onu değiştirip bu  seti aldık..Üzerindeki baykuşlu  yastığı da bugün yaptım :)




Boyadığım  taşların  bir kısmı  bu sepette,  diğerleri de  bahçe de.



Balkonumda  birçok  asılı  şey   var. Hepsi de  biryerlerden  alınmıştır.  Bu  nazar  boncuklarını  geçen yıl  Taksim de  düzenlenen  elsanatları  festivalinden  almıştım..




Annemin geçen hafta  hediye ettiği  çiçek..Altındakilerde   taş üzerine  peçeteyle  yaptığım dekopajlar..





Burada  ki  pinokyo  da  geçen seneki  tatilden..Marmaris  çarşılarından..





Baykuşta  Datça 'dan...






İşte   hand made  yapımım  yastık :))   Pelinin   bluzu  itinayla  kesilip  yastığa  dikildi..Eline  iğne  almamış  biri için  yine de iyi sayılır , değil mi :))

Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...