29 Haziran 2025 Pazar

Cuma Sonrası

              Mendil Altında'nın Bilgi Yayınevi baskısının başında M.Sunullah Arısoy'un Memduh Ş. Esendal'la yaptığı söyleşisinde şöyle demiş ;

'' Ben insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanırım. İnsanları yuğunumuş mutfak paçavrasına çeviren ve yeise düşüren yazılardan hoşlanmam. Zaten tam bir refah içinde , huzur içinde yaşamıyoruz. Bir de karanlık, kötü şeylerden bahsederse bize, onları okursak.. Bu insanları bir havana koyup ezmeye benzer. Halbuki insanların içinde bir umut olmalı. Yaşama umudu, neşe vermeli insanlara, okudukları..''

           Blog yazılarımda, öz yaşamımda, arkadaşlarla sohbetlerimde de ilkem budur benim. Siyaset başta olmak üzere, ötekileştirme, dedikodu, küfür ve çirkin söylem içeren her türlü muhabbetten kaçarım. Beni tanıyan biliyordur artık. Neredeyse on gündür haber takip etmiyorum, İran savaşı ne oldu arkadaşlar -bilmek istemiyorum gerçi- ara ara ekranlarda Kılıçdaroğlu görüyorum, insanlar hikayelerde paylaşıyor, saniyede çeviriyorum, her türlü habere kendimi kapattım. Tekrar tekrar yinelenen sorunlardan artık gına geldi. Yaşamımda okumaya, dinlemeye, yürümeye, gezmeye odaklanmak istiyorum. Fazla insanla da görüşmek istemiyorum. 

          Bu hafta boyunca çok insana maruz kaldım belki ondandır. Köyde ki okulum görevlendirildiğim okuldu. Okullar tatile girmesiyle asıl okuluma yani kadromun olduğu ortaokula geri döndüm. 11 Sene önce neredeyse elli öğretmenli ilkokulumu bırakıp köye geçmiştim. Burada da en fazla üç öğretmen arkadaş olduk yıllarca. Hiç insan aramadım, kafam rahat işimi yaptım, evime gittim geldim. Hiç özlememişim yani sosyalliği.


                                Sene  sonu öğretmenler kahvaltısı adettir bizim buralarda. Yine hep beraber kahvaltı da buluştuk. Diğer günler okul sonu sınıf düzenlemeler, toplantılar ve seminerler oldu. Cuma günü bu okuldan ve şehrim Kocaelinden ilişiğimi kestim. On gün içinde yeni okulumda işe başlamak zorundayım. Eğer gitmeseydim işte bu okulda, bu görüntüye bakacaktım bu yıl boyunca. Kader işte nereden nereye..



                     Kasabamın palmiyeli sahil yolundan geçerken tayinimi duyan her insanın tepkisi aklıma geldi. Doğal olarak çok şaşırıyorlar. Çünkü burası insanların gelmek ve yaşamak istedikleri güzel yerlerden biri. Kendi memleketimi bırakarak bol bina dolu bir yere gitmek akıl alacak gibi değil ama bir değişim isteği beni bu yola soktu. Artık yapacak bir şey yok, yaşayıp göreceğiz..



                                                                Yola çıkmış bir Buket..




                           Özleyeceğim görüntülerin başında sahilimiz geliyor. Mis gibi deniz kokusu, vapurumuz, yürüdüğüm, bisiklet sürdüğüm yollar...



                                                      Hafta boyunca okuduğum kitaplar...



Kardeşim de her sabah sahilde bisiklet sürüyor bu arada..





                      Bir arkadaşa ziyarete gittiğimde bahçelerinde rastladığım neşeli ortancalar..






                                             Hafta boyunca yapılan keyifler...




                                                   Annemin balkonundan gün batımı..





Canım bağ evimiz.
Gidemediğimizden her yerini otlar kaplamış. Halbuki ne temizlemiştik. Yan tarafımızda ki devasa ev zaten sinirimi aşırı bozuyor. Ortaya bir çit yapmamız lazım, görüntüyü engellemek lazım ama bunlar ne zaman olacak bilmiyorum.
Bu haftayla birlikte  yaz tatiline girmiş bulunuyoruz. Herkese iyi tatiller!

20 Haziran 2025 Cuma

Bugün Cuma!

                    Merhaba Blog Ahalisi!

                   Bugün önemli haberlerim var size. Geçen ay hayatımız üzerine vereceğimiz kararlar arifesinde çok sıkıntılıydım. Bazı eşikler gelir, en doğru kararını vermek için ölçer biçer, uykusuz kalır, midene ağrılar girer, ne yapacağını kestiremezsin ya tüm olumsuz duyguları yaşadığım bir kaç hafta oldu bu ay. Burada fazla yazmadım bu sıkıntılarımı. Konunun açığa kavuşmasını bekledim, bir yolun belireceğine inandım ve sabrettim. Seçenekler arasından birini seçecektim mutlaka. Yararıma olup olmadığını zaman gösterecek artık..

                  Mesele kısaca şu; güzelim evimi, doğduğum ve yaşadığım kasabamı, annemi - babamı, akraba, arkadaş ne varsa her şeyi bırakıp hiç alakamızın olmadığı bir şehre taşınıyoruz. Şöyle Ege'de deniz kenarında bir köy demek isterdim ama değil. Şartlardan dolayı çok kalabalık bir şehre, Trakya dolaylarına gidiyoruz. Şehri söylemeyeceğim şimdi; oralarda olanlar bir ses verseniz, kimler var?

                 Daha önce gitmediğim bir bölge burası. Edirne, Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli hiç gitmediğim yerler. Eşim burada bir işe girdi ve ben de yanına gitsm mi gitmesem mi diye çok düşündüm ve kararımı gitmekte verdim. Tayinimi istedim ve çıktı.

                Yani bize bu yaz yol gözüktü.  Annemler ve diğer duyan tanıdık herkes çok şaşırdı tabi ki. Çünkü bir düzeni bırakıp gitmek çok zor ve aslında çok da gereksiz. Ama son yıllarda bir yerlere gitmek, kendi alanımdan çıkmak, kimsenin beni tanımadığı bir yerde yabancı olarak hayat başlamak arzusu çok baskındı. Emekli olup daha sakin bir yere de gitmek güzel olurdu ama bu pahalılıkta İstanbul'da üniversitede çocuk okutarak bu fanteziler biraz zor. Ayağımı sağlam basmam lazımdı, istediğim şartlarda bir okul bulursan eşimin çalışmaya başladığı şehre gidebilirdim.

İstediğim gibi bir okul vardı, araştırmalarım sonucu tam benlik bir köy ve okul buldum. Mayıs ayı il dışı tayinler açılınca hemen tercihimi yapıp sonucu bekledim. Bunca yıllık öğretmen olunca puanım da yüksek olduğundan burası kabul oldu.


                 Verdiğim kararla işler yavaş yavaş yoluna girmeye başladı. Evi de elden geçirmeye başladım, ilk çatıdan işe başladım. Zamanında koyduğumuz ve senelerce yüzüne bakmadığımız, unuttuğumuz ıvır zıvırı attık. Kütüphanemin kalan parçasını kardeşime verdim, kitaplarımı arkadaşlara dağıtmaya başladım. Çok sevdiklerimi aldım, bağevine götürdüm. Bazı eşyalarımı satışa çıkardım. Eşyayı olabildiğince azaltmaya çalışıyorum. Bir anda toplama işini yapıp yorgunluk yaşamak istemiyorum.



                                             
                                            Son hafta da olsa derslerimiz devam etti..




Sınıfımda ki kızlardan birinin doğum günü oldu..



                                     Bahçe işleri hiç bitmez. Bir bitki açar, kapar, dökülür, diğeri başlar sonra da aynı döngü de. Her mevsim farklı özelliklere sahiptir bitkiler. Bunu izlemeyi çok seviyorum. Bu güzelim bahçemi nasıl bırakıp gideceğim, buna neden ve nasıl cesaret ettim bilmiyorum. Ya da bu cesareti kendime göstermek istedim, en sevdiğim şeyleri bile bırakıp gitme özgürlüğünü yaşamak istedim. Ve buna adım atma çok zordu. Ara ara doğru mu yapıyorum diye de düşünüyorum hala..


Bu hafta boyunca okuduğum kitaplar. Özellikle Cengiz Dağcı okumadıysanız deneyin. Ben de kütüphaneden alıp okudum hatta bu okuduğum ikinci kitabı.


                                 Erkek kardeşim bu hafta boyunca farklı mekanlarda sabah gezilerinde. 




                        Annemi okul çıkışı 76 yaşında ki teyzeme götürdüm. Kız kardeşler bayramda da görüşememişti. İki küçük teyzem vefat edince en büyük teyzem kaldı. O da kızıyla oturuyor. Biz geleceğiz diye çayları demlemiş, poğaçalar yapmış. İnsanın akrabası gibi yok..





                         Perşembe günü okul personeli ile bizim köye yakın bir alabalık mekanına gittik. Hafta içi olunca kimse yoktu, her yerde kuş ve dere sesi vardı. Okul personeli dediğim zaten 3 kişiyiz. Müdür yetkili öğretmen arkadaş, ben ve hizmetlimiz. Orada serpme kahvaltı aldık. Dediğim gibi mekan güzel, doğa güzel ama yine eleştireceğim kusura bakmayın ; üç kişilik diye para alınıyor ama böyle yerlerde gelenler çok zayıf oluyor. Onca paraya kahvaltı yapmak dışarı da gereksiz aslında. 

Yine de burada çok güzel dinlendik, sanki tüm senenin yorgunluğunu attık.


İşte böyle arkadaşlar..
Hayatımda bir dönem kapanıyor, yenisi başlıyor. Az buz değil tam 11 sene bu köyde çalıştım. Bu ağacın altında sabahları oturup köy minibüsünü bekledim. Sonra genelde tek yolcu olarak köye çıktım sabah 8 buçukta. Minibüsün camından aynı görüntüler mevsimlere göre değişerek aktılar gittiler. Kim bilir kaç kez gittim geldim bu yolları.
11 kez sınıfıma yeni öğrenciler geldi, büyüdüler ve gittiler. Onların anne babaları, kardeşleri derken kaç kişiyle muhatap oldum bilmiyorum. Çok şükür kimseyle kavgamız, sorunumuz olmadı. Güzel şekilde ayrıldık her seferinde.
Umarım bundan sonra ki hayat kısmım da sağlıkla, güzellikle geçer. 
Herkese mutlu hafta sonları!




















13 Haziran 2025 Cuma

Haziran Cuması

 


               Haziran olanca sıcaklığı, etkisiyle başladı ve devam ediyor. Bu yılki dini bayramlarımızı bitirmiş bulunuyoruz, kısmetse seneye farklı aylarda karşılayacağız. Kurban bayramında kesim yapmak, dağıtmak, kavurma yapmak ritüellerini çocukken yaşardık ama bu kadar meşakkatli olduğunu bilmezdik. Hele anneannemin bahçesinde tüm teyzeler, torunlar bir araya gelir, dedemin kestiği koçun derisinin yüzülmesinden iç organlarına kadar ayrılışını izler, büyük mangalı yakan annemlere yardım eder ve ilk etleri pişirirdik. Sonrasında bahçede kurulan büyük bir masanın etrafında oturur,  neşe içinde yemek yerdik.

Kendi evimizde bir site içeresindeydi. Site de oturan tüm çocuklar bir gün öncesi toplanır, evlerden aldığımız süpürgelerle tüm sitenin yollarını ve bahçelerini süpürür, genel bir temizlik yapardık. Şimdi düşünüyorum da kimse bunu çocuğuna yaptırmaz. O sırada da ertesi gün kesilecek kurbanlık koçlar gelirdi. Bahçenin bir yerine bağlanır, çocuklar tarafından yem ve su verilir ve tüm gece koçlar sevilirdi. Ertesi gün kesimi seyrederdik, üzülürdük bir taraftan çünkü az süre de  olsa bir bağ kurmuştuk. Ama yine de ''travma'' oluşturmadı bu bizde.


                 
                  Şimdi herkes kendi kabuğuna çekildi. İki teyzem vefat etti zaten, ananeler, babaanneler, dedeler de göçtü bu diyardan. Olanlar da kendi aileleriyle evlerinde yaşıyor bayramı. En azından bayram ziyareti kalkmadı , olanları kısa da olsa ziyaret ediyoruz. Kendi annemin penceresinden bakarken aklıma hep eskiler geliyor. Nerede bu insanlar, nerede yaşanan bunca  şey?

                 Annemin vazoya koyduğu gül ananemin bahçesinin kokusunu getiriyor burnuma. Kolayca gözlerim dolar, burnumun direği sızlıyor. Kaybettiğim çocukluğum bir daha gelemeyecek geriye. Bir parçam yok oldu gitti.



Kardeşim alıştı artık, her hafta sabah gezilerinden fotoğraf gönderiyor. Ablasının ne çok sevdiğini biliyor en küçük gezme dolaşma fotosuna bile dakikalarca bakacağını..




                    Sabah kalktığım gibi fırına gidip ekmek almayı severim -tabi tatil zamanı-. Hiç üşenmem, yolumu uzata uzata fırına giderim, ekmek ve simit alır mahalle aralarında dolaşarak eve dönerim. Böylece tüm gece yatakta yatmanın verdiği uyuşukluğu atar, kendime gelir, daha da acıkmış olarak eve dönerim.
Bu tatilde de ara sokaklardan geçerken çektiğim bahçe kapıları bu hafta işte bunlar..





                        Bir sarmaşık, bir yasemin ne kadar güzelleştiriyor kapıları değil mi?
Bu fotoları çekerken bir amca denk geldi , duvar kenarında duruyordu. Ben de günaydın dedim amca çok mutlu oldu, yıllardır burada yaşarım yabancı birinin bir selam verdiğini görmedim dedi. Çok teşekkür etti, birazcık da sohbet ettik ayaküstü. Giderken bana çok güzel bir dua etti;
''Allah evini barkını hayatını çiçek yapsın''
Nasıl şaşırdım ve bu duayla inancım bir kez daha kuvvetlendi, Allahım her zaman bana küçük mesajlar veriyor diye. Yüce Peygamberimiz ''Selam sadakadır'' dediği için, aklımda hep bu sözle selam veririm çünkü. 
Geçen günlerde Ceren blogunda bir Tanrıya inanıyor musunuz gibilerinden bir soru sormuştu. Hatta uzun bir yazı yazmıştım, İslamın Allah'ına inanıyorum kayıtsız şartsız diye. İnancım hayatımı şekillendiriyor, amacını oluşturuyor ve umutsuzluk, hiçlik içinde oradan oraya savrulmamı engelliyor.  
Arada gelen mesajlar daha da inancımı kuvvetlendiriyor. Allahn herkese bu iç huzuru versin..



                           Bu hafta okuduğum ikinci Selahattin Yusuf kitabı Sirenleri Taşa Tutun.  Yazar bu kitap için ''Bir akşam yürüyüşü gibiydi bu yazılar '' diyor. Çünkü üniversite de öğrencilik yıllarında kaleme aldığı deneme türünde yazıları acemice buluyor ama beğenmesem de en sevdiğim yazılardı diyor. Bence dili zaten çok zengin, keskin bir yazar S.Yusuf. Edebiyatı da seviyor ve bize bunu geçiriyor.

''Kalabalık, bir düğme tarafından yönetiliyormuş gibi bir yöne doğru akarken biz, tek başımıza da olsak, "İsyan Ahlakı"na uygun, tam tersi yönde umarsızca yürüyelim.''

Diğer okuduğum kitap Saadettin Acar'ın İnsan Makamı.



                       Bu bayram ilk defa bir yere gitmek istemedik. Ailemle balkon kahvaltıları yaptık, sonrasında da eve gidip dinlendik hep. Kendi sahilimize bile gidip gezmedik. Bir yerlere gidip deniz tatili mi yapsak diye düşünmedik değil ama artık her yer aşırı kalabalık. Yavaş yavaş gezme zevkimi kaybediyorum galiba.

Muğla, bu yılki 4 günlük Kurban Bayramı tatilinde 3 milyon yerli turisti ağırlayarak Türkiye'nin en yoğun turizm merkezlerinden biri olmuş.
Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi popüler ilçeleriyle öne çıkan şehirde, bayram sonrası 534 bin 770 aracın çıkış yapmasıyla birlikte dönüş yollarında yoğun trafik yaşanmış.
Bartın bile 6 bin nüfuslu Amasra ilçesi, günübirlik ziyaretçilerle birlikte 60 bin nüfusa yükselmiş.
Bütün bunlar benim için kabus gibi..



Annemlerin apartmanın alt kısmında bulunan eskici de ki Buda heykeli :)



Bayramda kafede çalışan kızım iki gün izin alarak İstanbul'da ki arkadaşlarıyla buluştu, iki gün gezdiler dolaştılar. Annesinin kahve pasta ikilisini sevdiğini bildiğinden gönderdiği fotoya bakın. Kızım kendinizi niye çekmiyorsunuz diyorum her seferinde ama gençler işte istediklerini yapıyorlar :)
Ben de bir okul çıkışı dergimi alıp kasabamızı tepeden gören sakin bir kafede oturdum, öyle iyi geldi ki o saatler.




Benim bahçemde çok güzel oldu bu ay. Hatta arkadaşlarla okul sonrası oturduk, hasret giderdik. 


Okulun son zamanları . Okul bahçesinde ıhlamurlar aşağıda ki kasabadan 5 gün sonra açmaya ve kokmaya başladılar. Açık havada çocuk oyunları başka bir güzel.




İlkoullar, ortaokullar ve liselerde ki öğrencilerin çoğu okula gitmeyi bırakmış. Okullar boş, üç beş öğrenci var, ne yazık ki velilerde böyle bir algı var. Son günlerde ders işlenmiyor diye çocukların da ısrarıyla okula gitme işi iki hafta önce bitiyor. Aslında her şey ders değil, son haftalarda çok güzel etkinlikler de yapılıyor. Bunun bir türlü önlemi alınmıyor.
Ama bizim anasınıfları Maşallah son güne kadar full öğrenci :)




Eski büyümüş öğrencilerim bile okula gitmeyip benim sınıfa geliyorlar :)




Bu hafta ilk ıhlamur kokusunu işte bu noktada aldım. Pazartesi günü sabah fırına gitmek üzere üst geçitten geçerken koku geldi burnuma. O yoğun ağdalı ıhlamur kokusunu özlemişim. İyi ki şehirde hala kesilmemiş ıhlamur ağaçları var. Bir tane ıhlamur ağacı bile tüm mahalleyi kokutuyor.




Okulda her gün öğrencilerim bana çiçek getiriyor. 




       Bugün babalar günü için resim yaptırdım çocuklara. Baksanıza şu çocukların bakış açısına. Ve ruh hallerine. İlk resimde çocuk annesiyle kalıyor. Babasından ayrılar. Bunlar kim dediğimde hepsi benim, babamı unuttum çizmeye dedi. Aslında ben yönergeyi sık sık hatırlatmıştım; babanıza bir resim yapın vb. diye.
İkinci resimde ki çocuk üç kardeşler ve mutlu bir ailesi var. Babanın yanında anne ve sırasıyla kardeşler.

Tüm babalarımızın ellerinden öper, hayırlı cumalar dilerim..































Temmuz Cuması

                           2025 yılının temmuz ayının ilk cumasına geldik beraberce. Bu hafta boyunca atandığım Tekirdağ ilinin Çerkezköy i...