Ahmet Mithat Efendi Felatun Bey ile Rakım Efendi kitabında Kağıthane'de geçen piknik sefasını çok ayrınıtılı anlatır. Bu pasajda şöyle bir paragraf vardır :
'' Ademoğlunun yaratılışı gereği, insan kendi mutluluk halinden yalnız kendisinin haberdar olmasıyla yetinmez. Herkesi de haberdar etmek ister. Hatta bir adam aslında mesut değilse bile halkı mutlu olduğuna inandırmak için hilekarlığa ve yalancılığa bile sapar.''
Halk ile pikniğe gitmekten maksadın da sadece '' görülmek '' olduğuna dikkat çeker ve şöyle devam eder :
'' Halkla birlikte pikniğe gitmekten maksat ; kırı, sahrayı açıklığı, çimenleri, çiçekleri görmekten çok , halkı görmek, yahut daha doğrusu halka kendisini gösterme isteği olduğundan , bir gezinti yerinde en az yirmi bin kişi bulunur. Beş altı yüz belki bin arabanın tozu toprağı içinde boğulmaktan kaçınıp bir ağaç altında oturmak yerine, çevresinde on adım mesafede bulunanlara kendisini teşhir etmekten ne zevk alınacağı etraflıca düşünülecek olsa, insanın piknik yerlerinden nefret edeceği gelir .''
Topluca oturulan çay bahçelerinden, içi içe geçmiş ailelerin bulunduğu piknik yerlerinden, ağzına kadar tıka basa dolmuş kafelerden, barlardan artık hiçbir şekilde hazetmeyişimi en güzel ifade eden bir bölüm bu. Belki yaşla ilgisi var, bundan yirmi yıl önce bunları seviyordum. Kesinlikle büyük bir şehir de yaşamalıydım. Şimdi yaşadığım kasaba bile çok kalabalık geliyor, burada bile araçların fazlalığı canımı sıkıyor. Günümüzde piyasa yapmak bu olsa gerek. İnsanların koloniler halinde eğlenmesinin, keyif yapmasının sosyolojik açıklamalarına bu kitapta denk gelmek ilginçti.
Bense çayımı insanların az, martıların çok olduğu zamanı seçerek içmeyi tercih ediyorum artık. Ne yazık ki yazla birlikte özellikle akşam saatlerinde insanlar akın akın sahile iniyor, dip dibe masalarda yüksek sesli tv önlerinde karşılarında ki insana sesini duyurmak için bağıra bağıra konuşarak oturuyorlar ve deniz havası alıyorlar. Üst üste oturma mantığı yıllar önceden beri aynı galiba. Ben mi ne yapıyorum ; artık sabahın erken saatlerinde iniyorum çay bahçelerine, oturuyorum deniz kenarında. Daha esneyen garsonlardan bir çay istiyorum. Aklımda Lale Müldür mısraları ..
Sonra belki çay içeriz,
Şansımız varsa yağmur da yağar.
Güzel şeyler olur belki. Sen gel bence."
Bende gençlik yıllarımdan beri kalabalıktan hoşlanmayan bir hal var nedense :) Moda' da otururken, pazar sabahları çok erken saatte (garsonlar yerleri süpürüp, tek tek masaları açarken) çay bahçesine gider, kahvaltımı yer, su bardağı ile servis edilen çayı içerken denizden gelen motor ve ağaçlardan serçe-karga sesleri eşliğinde günün güzelliğini seyrederdim. Ne zaman ki zaman ilerler, insanlar teker teker gelmeye başlar (bu arada Moda Çay Bahçesini bilen bilir, kocaman göz alabildiğine geniş bir alandır) ve o geniş bomboş alanda gelir illa yan masama oturur, bağrış çağırış sabahın doğal sessizliğinin içine ederler maalesef. İşte o dakika pılımı pırtımı toplar evin yolunu tutarım.
YanıtlaSilİnsanlar neden böyledir acaba? Neden illa tek masa dolu olsa hemen onun etrafına doluşurlar? Çözemedim :)
Velhasıl senden biri daha var burda Buket bilesin :D
Sorma momentos hele havalar iyice ısındı ya akşam saatlerinde akın akın
Silsahile iniyor millet. gerçi hakta veriyorum tüm gün evlerde kapalı insan. Allahtan balkon kültürümüz var. hepimiz sabah akşam balkonlardayız. hele benim balkonum
tüm gün gölge oluyor çok güzel. yemek yiyor, dizüstü bilgisayarda film
seyrediyor, kitap okuyorum.