denirse bir film de merak etmez misiniz? Bu sözleri son seyrettiğim filmden, Bakha Satang - Peppermint Candy den alıntıladım..Yani Nane Şekeri...Film, Gezi (1999), Fotoğraf Makinesi (1999), Hayat Güzel (1994), İtiraf (1987), Duacı (1984), Asker Ziyareti (1980) ve Piknik (1979) olmak uzere 7 kısımdan oluşuyor.
Film bir piknikle başlıyor. Filmin baş karakteri Yong Ho 1979 da ilk pikniktedir. Son piknik 1999 yılında yapılır. Bu piknikte uzun zamandır görmediği arkadaşlarıyla beraberdir. Ama diğerlerine göre tuhaf davranmaktadır. Herkes eski günleri neşe ile anarken, kolkola şarkılar söylerken o oradan oraya koşturmaktadır. 20 yılda Yong Ho'nun kisiligini tamamen degistirecek bir cok olay olmustur.
20 yılda Yong Ho'nun bu hale gelmesinde etkili olan olayları adım adım seyrediyoruz. Bana bu film ortaokul yıllarında yaptığımız münazarayı hatırlattı. '' Kişiliğin oluşmasında genetik mi etkili çevre mi '' gibilerinden birşeydi. Film de savunulan çevre daha çok. Başta oldukça iyi bir karakter sonlar da işte yazdığım bu sözleri söyler hale geliyor.
Heba 'yı biliyorsunuz Hasan Ali Toptaş'ın son romanı. Bugün de bu kitabı okumayı bitirdim. Nedense bu filmle kitap arasında bir ilişki kurdum kendime göre. İkisinde de ortak yan belki de heba olmuş yaşamlar..Kitapta bugünle geçmiş arasında gidip gelen kahramanlara tanık oluyoruz. Birçoğunun hayatı bir yönden umutsuzluk sınırındadır. Romanın asıl kişisi Ziya'nın yaşamına ilginç bir kurguyla tanık oluruz. Aynı filmde ki Yong Ho nun hayatının anlatımının kurgusu gibi. Ziya'nın evini kapatıp bir köye gitmeye karar vermesindeki olaylar nedir? Neler yaşamıştır ki bu umutsuzlukla yabancısı olduğu bir hayata yelken açmıştır. Binnaz Hanıma gelip evin anahtarını vermek istemesiyle yarı gerçek yarı rüya bir kurguya gireriz..Sonrasında da adım adım Ziya'nın sonuna doğru gideriz. Yine yazarın anlatım dilinin ayrıcalığıyla..
Sevdiğim bir yazarın yeni kitabını okumak güzeldi. Buraya da Hasan ALİ Toptaş'ın 1969 yılında çekilmiş fotoğrafını koydum. Bakar mısınız, bir elinde gazoz, diğer elinde Kemalettin Tuğcu'nun kitabı. Yazar bir röportajında bu fotoğrafa dair şöyle diyor : ''Benim en sevdiğim, çocukluğumu anlatan fotoğraf bu. Elimi kitabın arasına koymuşum ayraç gibi. Demek fotoğraf çekilmeden önce kitabı okuyormuşum ...''
Yazar olacak çocuk duruşundan belli :))
Romanı okumadım, filmi de izlemedim.
YanıtlaSilİkisi arasında kurduğun ilişki mükemmel..
Senin bu tarz yazılarına hayranım, zira ben de yazmak istiyorum bu tür kalıcı içerikleri fakat, zihnim şu sıralar paramparça.
Öyle bir anlatmışsın ki, bir an önce izlemeden- okumadan duracağımı sanmıyorum.
Ben böyle sanat dolu, arkası sağlam analizler yapan blogları çok seviyorum; ama bugüne kadar okuduğum- yorum yapamadığım üzere tüm yazıların benim için çok özel, bunu bilmeni istedim.
Camille hayranı olarak, ona ayırdığın yazıyı da aynı gururla okumuştum.
Bu yüzden iyi ki varsın.
sevgiler.
Ve son olarak, Kişiliği çevre belirler bana göre :)
canım yaa, çok mutlu oldum yorumuna. bu tür yayınlarım
YanıtlaSilfazla okunmuyor gibi geliyor çoğu zaman. ama az da olsa olsun.
seniben de büyük beğeni ile okuyorum. uzun yazı yazmayı sevsem daha
neler yazacağım :)
kendime göre bir ilişki kurdum işte. ikisi üst üste geldi
belkide..
sevgiler..
Özlemişim yazılarını Buketcim, ne iyi geldi:)
YanıtlaSilŞimdi geriye dönük takip ettiğim bloglara yorum yapıyorum, biraz daha rahatladım malum işlerden;)
Bu tanıtımını da çok sevdim özellikle son foto ile ilgili sözler çok hoşuma gitti. Okumak ne güzel şey!