18 Mart 2019 Pazartesi

Bizim Hikayemiz

                      Morgan Freeman'ın belgesel dizisine başlayıp  ( The Story of Us with Morgan Freeman)  art arda dünyanın farklı yerlerinden farklı insanların hayatlarına şahit olunca moralim günlerdir bozuk duruma geçmişti. Yeni Zelanda da yapılan terör saldırısının kan dondurucu video oyunları kıvamında ki detaylarını da görünce ruhum temizlenmemek üzere kirlendi. Belgeselin  ilk bölümünde Kuzey Kore esir kampında doğan bir adamın ağzından çocukluk zamanlarını öğreniyoruz ilk olarak. Ailesinin suçu nedeniyle kampta olan çocuğun hapishane koşulları ve insanlara yaptıkları insanlık dışı uygulamalar sonucu duygularının körelmesini görüyorsunuz. Üzerine yapılan baskıyla ailesini ihbar edip kurşunlanmalarına sebep oluyor. İdamlarını seyredip bir şey hissetmedim  diyor yıllar sonra yaşadıklarını anlatırken. 
Bir diğeri de Afganistan'da doğan biri.. Savaş başlayınca anne babasının onu kardeşiyle beraber sığınağa indirip yalnız bıraktığını, çatışma bitince çıktıklarını ve etrafın cesetlerle dolu olduğunu anlatıyor. Sonrasında ailesini hiç bulamıyor,kardeşiyle kendisini imam, mollaların aldığını,onlarla yaşamaya başladığını , 5 yaşında ki kız kardeşine haftalarca      tecavüz ettiklerini anlatıyor. 


           Bu tür kötülüklerin yazılması, çizilmesi hatta ekrandan izlenmesine karşıyım. Şunları yazarken bile inandıklarıma ters düşüyorum ama blogumda çoğunlukla paylaştıklarım pembe çerçeveli olunca eleştiriye de uğradığımdan ( böylesine kötü dünyada lay laylom yapmak suçum ) ve her türlü kötülüğün yüreğime, ruhuma ağır darbe indirdiğinden bir iki şey yazmak istedim. Dünyanın nasıl böyle kötü olabildiğine kafa yoruyorum insanın acımasızlığını çözmeye çalışıyorum ama birtürlü anlam veremiyorum .
        
  Bir de Süleyman Seyfi Öğün'ün şu satırlarını paylaşmak isterim ve bir düşünün derim :
            ''Terörist eylemini yapmakla kalmadı; kaskındaki kamera mârifetiyle bunu anı anına, en ince ayrıntılarıyla “sosyal medya”dan naklen yayınladı. Birileri de bunu hızla dolaşıma soktu. Medya otoriteleri, bu görüntüleri yasaklayıncaya kadar olan oldu ve bu görüntüler başka ağlar üzerinden büyük bir çoğunluğun mobil telefonlarına veyâ bilgisayarlarına düştü. Bunu çok sorunlu bulduğumu söylemeliyim. Bu kanlı eylemden haberdâr olup, görüntüleri “sonuna kadar” izleyenler; her ne kadar sonunda “Aman Allah’ım”, “Bu ne vahşet böyle?” nidâlarıyla konuşsalar da bu vahşetin “seyircisi” konumuna düşerek eylemcinin gâyesine vâsıl olmasına yardımcı oldular. Bu görüntüleri kendi ağları üzerinden servis edenler, eşlerine, dostlarına gönderen, dâhil oldukları ağ üzerinden yayanlar, en hafifinden eylemciye “yataklık” etmiş oldular. Kendime soruyorum: Acaba kaç kişi, kendilerine kazâen ulaşsa da bu görüntüleri izlemeden silme olgunluğunu gösterdi? Terör bize “bir şeyler” göstermek istiyor. Bunu da , içinde yaşadığımız ve parçası olduğumuz “görsellik” çağında , doğrusu bîhakkın başarıyor. Kuryeleri de bizler olabiliyoruz. ''

5 yorum:

  1. insanlık nasıl ne zaman ne ara bu kadar yoldan çıktı ve neden böyle oldu...Allah sonumuzu hayır etsin..

    YanıtlaSil
  2. Adın pembe ama goruyorum ki blog aleminde bu taze acıya tek değinen kisi sen olmussun, insanlik olmemiş demekki, hassasiyetin icime umut katti. Tesekkur ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ne yazık ki biz müslümanlarda bile yapılanlara bir tepki
      yok. çok ilginç başka zamanlarda olanlara profiller bile şekil
      değiştirdi, ses buldu. böylesine kötü bir durumda ne kadar
      rahat hayatımıza devam ediyoruz

      Sil
  3. duymadıydım bi bakıyim :) morgan amca seviyom, the magic of belle isle adlı filmini sürekli izliyom yaa :)

    YanıtlaSil

Merhaba Cuma

                          '' Kendini sevmezsen başkasını nasıl sevebilirsin ?'' diye soruyor Tina Turner Mutluluk Sana Yakış...