29 Ağustos 2021 Pazar

Son Yaz Tatili

                            Artık bizim yaz tatilimiz bitti. Öğretmen olunca eylül bir itibariyle yaz tatilimiz son ermiş oluyor. Ne yazık ki güneyin sonbahar halini hiç görmedim, kısmet olursa emeklilikte. Ağustosun yarısında tekrar karavanla seyahate çıktık. Aslında deniz tatili olsun istemiyordum; şehir şehir gezmek, görmek en çok istediğim. Ama öyle sıcak bir yaz yaşıyoruz ki bunu yapmak imkansız. Ya da ben sevmiyorum bu kadar çok sıcak hava da gezmeyi. O yüzden mecburi olarak yönümüzü yakın bir deniz şehrine çevirdik. İlk olarak  Ayvalık'a gittik . Hatta orada Çamlık bölgesinde bulunan karavan kamp yerine gittik çünkü Ayvalık içinde her yerde karavan ve çadır kampı yasaktır diye levhalar vardı. Burada ki ücretli karavan kamp yerinde kalırız diye düşünmüştük ama kişi başı alınan ücretle sanki pansiyonda kalıyormuşuz gibi para alınması, deniz kenarı olmasına rağmen denize bataklık gibi olmasından girilememesi nedeniyle Ayvalık'tan ayrılmaya karar verdik.

  

                         Oradan ayrılıp yarım saat gibi gidip Dikili Salihleraltı mevkinde denize sıfır bir yer bulduk. Upuzun bir plaj, wc, duş, su yönünden de tam olunca burada konaklamaya karar verdik. Hem arka tarafta marketler, fırın, balıkçılar ne isterseniz vardı. Bu yönden de avantajlı  oluyor çünkü ne isterseniz ulaşıyorsunuz.


                  Her sabah fırına gidip ekmek almak en keyifli anlarımdı. Öyle güzel ekmek, simit, boyozları vardı ki hamur işi yemekten 3 kilo almışım.


                                  Pazarı da perşembe günleri kuruluyormuş. Sabah erkenden yine pazara gittim ama çok kalabalık oluyor. Pazarda meyve ve sebzenin her çeşidini buluyorsunuz, her şey taptaze ve rengarenk.


                             Sabah erken saatlerde denize girmek  -tabi ki fırına gidip geldikten sonra - gibisi yok. Saat 10'a kadar  deniz her seferinde duru ve temiz oluyor. Sonrasında yavaş yavaş dalga çıkmaya başlıyor. Hatta çok insan da olmuyor. Uzun sahilde hem yürüyüş yapıyordum kumda yürüyerek hem sonrasında denizegiriyordum. Sonra kahvaltı yapıp denize nazır karavan önünde, elime dergimi alıp oturuyordum şemsiye altında.


Dergi dışında Selim İleri'nin bir kitabını da bitirdim bu tatilde. 



Akşam güneşin batışı sahilde..


                              Dikili'de kalırken bir gün koylarına da gittik. Bademli Köyü çok meşhur zaten. Artık herkes keşfetmiş, akın akın insanlar arabalarıyla gelip buradan koylara gidiyor. Sezonu olunca çok kalabalık tabi ki. İlk olarak Bademli Koyuna baktık.


                                Sonra Meşhur Pissa Koyuna gittik. Gerçekten öyle güzel bir denizi var ki. Boşuna Egenin Maldivleri demiyorlar. Ama Pissa koyuna Bademli Köyünden gidilen son 2-3 km bozuk toprak yol. Karavanla da gidilir ama orada su, wc gibi olanaklar yok. Gitmek isteyenler öncesinde her türlü gereksinimini karşılamak zorunda.


                     Diğer güzel koylarından biri Killik koyu. Yıllar önce gittiğimizde bu kadar kalabalık ve işletme  yoktu. Şimdi her yer de kamping ve otopark olmuş. Ve etraf her yer gibi çöp içinde ne yazık ki. İnsanların denizi ve doğayı bu kadar hoyratça kullanmasını anlayamıyorum.


                          Diğer güzel koy Zidancık koyu. Ben buraya Killik koyundan yürüyerek gittim. Hatta bu koya gidiş yerinde bir kaç çadır gördüm. Çöplerin içinde oturuyorlardı. Biz karavanla nereye gidersek gidelim konakladığımız yeri ilk işimiz temizlemek oluyor. Çoğu kişi ben mi attım bu çöpleri ne toplayacağım diyor ama inanın hayatımda etrafa bir kağıt dahil atmış değilim. Yine de okyanusta bir damla da olsa çöp toplarım.


                       Dönüş yolunda Bademli köyünde koruk suyu içmeden olmaz deyip biraz soluklandık. Ama en başta dediğim gibi yazın bir yerden yere kısa mesafe de olsa çok zor geliyor artık. Çok büyük yorgunluk oluyor. Hatta iyi ki çekme karavan almışız diyorum. Çünkü karavanı bırakıp arabayla istediğimiz yere gidiyoruz. Buraları gezip karavanla gelsek mi diye de baktık ama sonra yerimizde sabit tam 9 gün kaldık.


                     Sonrasında yavaş yavaş eve dönüş yoluna geçtik. İl olarak Bergama da bir gece kaldık ve bu tarihi yeri gezdik. Bergama ile Hellenistik Döneme doğru bir yolculuk yapıyorsunuz. Bir çok krallık gelmiş geçmiş. Şehrin tepesinde bulunan Akropol  Helenisk Dönem Ve Roma Döneminin en görkemli şehir yapısıymış. Ayrıca merkezde bulunan Asklepion tarihe ölümün girmediği hastane olarak geçmiş. 


                     Yine Tarihi Bergama evlerine doğru açılan Tabak Köprüsü çok güzeldi. Roma Döneminde yapıldığı sanılıyormuş.


                           Köprü üzerinden geçerek eski şehre doğru yol alıyorsunuz. Bir ucuyla da çarşı yerine doğru gidiyorsunuz. Burada  da Kızıl Avlu denen tarihi bir yer var. İncilde geçen 7 kutsal kiliseden günümüze ulaşan tek kiliseymiş.


                  Daha da yürürseniz eski dükkanarın hala soluğunu hissettiğiniz Arasta ve Bedestene ulaşıyorsunuz. Osmanlı Döneminin alışveriş ve üretim merkezi olarak geçen yerler bunlar. Bu bölgede bulunan lokantalarda meşhur Bergama köftesini, çığırtmasını yiyebilirsniz.


                      Bergama'ya yarım saat uzaklıkta ki Kozak yaylasına da gittik. Burada dünyanın en iyi çam fıstığı yetiştiriliyormuş. Ama kuraklık gibi nedenlerle üretim çok azalmış. O kocaman yemyeşil çam ağaçların altından geçerken hep dua ettim. Yangın olmasın diye. Biraz yol kenarında durarak tepeye çıktım. Ne yazık ki orada bile insanlar içmişler, şişelerini atmışlar hatta ateş yakmışlar . Sonra da niye yangın oluyor . Ormanlarda yeme içmeyi bile yasaklamalılar bence.


                         Dikili'ye bir kaç kilometre uzaklıkta ki Nebiler Aşıklar Şelalesinden de bahsetmek istiyorum. İnsanların elinin altında harika bir yer. Orman içi yürüyüş yaparak ikinci ve üçüncü şelaleye ulaşıyorsunuz. Ama burada da bir çam ağacını dilek ağacı yapmışlar üzerine bin tane çaput bağlamışlar. Hatta dallarına dolu maske de asmışlar.


                     Dere içi yürüyüş bazı yerlerde zor oluyor. Zaten ona göre ayakkabı giyip gitmek gerek. Sonrasında karşılaşılan manzara çok güzel.


Hiç yürüyemem diyenler için ilk şelale zaten girişte.


                                Sonrasında Manisa Gelenbe'de tarlası üzerine konteynır koyarak çiftlik yaşamı yapan arkadaşlarımıza uğradık. Su ve elektrik olmasa da harika bir yer yaptılar. Tarlaya uzanan görüntüsüyle şu köşesine bakın!


                      Canım arkadaşlarım, ne zaman gitsek bizi çok güzel ağırlıyorlar. Hemen bahçeden sebzeleri toplayarak tadı damağımda kalan çığırtmayı yaptı. Ateşte pişirdiği yemekleri hazırladık, masayı kurduk.



                    Masamızı zeytin ağaçlarının altına kurduk hem de. Ege'nin hiç durmayan rüzgarı eşliğinde tarlada yediğimiz bu akşam yemeğini hiç unutmayacağz. 


                      Sonrasında minik evin önüne geçtik, közde kahveleri yaptık. Eşimin o gün doğum günüydü, pastamıza mumları yakıp süpriz yaptık. Tüm bu ayarlamaları arkadaşım sayesinde yaptık, bir kez daha buradan teşekkür ederim , iyi ki varlar Hakan ile Esmanur!


                       Bir gece de Gelenbe'de kalıp sabah erken saatlerde Balıkesir üzerinden Bursa'ya doğru yola çıktık. Uluabat gölü üzerinde bulunan Gölyazı köyüne gittik bu sefer. Sabahın erken saatlerinde fazla insanın da olmadığı bir günde öyle güzel karşıladı ki bizi Gölyazı.


                      Bir kaç yıl önce geldiğimde Gölyazı'nın içini her yere atılmış çöplerden dolayı beğenmemiştim.Orada yaşayan insanların evlerinde ya da bahçelerinde de bir düzen yoktu. Bu çok kötü gözükmüştü gözüme. Yoksa göl kenarı köy öylesine güzel ki.


                           Bence Bursa Büyükşehir belediyesi el atmış buraya. Mesela her evin önüne büyük çöpler koymuş, evlar arası sokaklar daha temiz, göl kenarı kayıklar gelişigüzel değil, çınar altı masalar düzenli tertipli. Belediye olarak böyle yerlere sahip çıkmanın önemi çok fazla.


                              Ee böyle olunca hayvanlarda mutlu. Yalnızca çok fazla kedi ve köpek türemiş, buna da bir çare bulmak lazım. Leylekleri her yerde gördük; bacada, gölde, sokakta. 


                           Gölde yüzen pelikan bile gördük. Böylesine güzelleşen bir yer görünce çok sevindim. Tam da incir zamanıydı, köyde çok fazla incir ağacı var. Üretimi de çok olduğundan her yere satış yapılıyor. Hem gölden hem tarımdan yararlanan insanların olması ne iyi.
Sonrasında da karavana binip evimize döndük. Artık evimdeyim. Zaten salı günü okul başlıyor. Yani bizim yaz tatilimiz bu kadar !







6 yorum:

  1. Yine dopdolu be nerdesin yarim yapabilirim at bu konu atlamayayim dedigim bir yayın olmuş l.
    Koylar zeytinlikte kahvaltı,şelale dostluklar hepsi çok güzel ancak çöpleri toplamayan insanları ben de anlamıyorum harika yerlerimize sahip çıkmamız gerek ki sonraki nesiller de bu güzellikleri görebilsin.
    Yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne olacak bu çevreye düşmanlığımız bilmiyorum. Nereyi gezersek gezelim
      hep aynı manzara, aynı durumlar. Gezmek, dolaşmak
      çok iyi geldi onca kapanmamıza karşı. Artık hazırız işe güce :)

      Sil
  2. Çok güzel fotoğraflar. Harika bir gezi gibi görünüyor. İnsanların doğayla alıp veremediği nedir anlamıyor. Kirletmekten hiç vazgeçmiyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim bloguma geldiniz, okudunuz ve yorum yaptınız :)

      Sil
  3. Belli ki dolu dolu bir tatil olmuş :) Özellikle Bergama da ki Antik kent ilgimi çekti ve listeme aldım burayı. Gölyazı ile ilgili çok meşhur bir gezi sitesi "gitmeyin, çok kötü durumda" diye yazmıştı, şimdi düzelmesine çok sevindim, çünkü burası da listemde hazır bekleyen yerlerden biriydi :-)

    YanıtlaSil
  4. Şimdi okuma fırsatım oldu Buketcim, hepsini arşı ardına okurken bizim tarla da sürpriz oldu, gülümsetti ! Ne iyi oluyor her yaz gelmeniz. Hep gelin ! İyi ki varsınız.

    YanıtlaSil

Nisan Cuması

                        '' Dün bildik bir rüzgar esiyordu. Daha önce karşılaştığım bir rüzgar. Dışarıda mevsimsiz bir ilkbahar. Kara...