28 Haziran 2021 Pazartesi

Acı Bir Başlangıç Bu

                            Tekrar Marias okumaya başladıysanız yoğun bir edebi lezzet aldığınız  kitabın bitmesini istemediğiniz günlerdesiniz demektir. Kitabın daha çok çok başındayım ne de olsa dört yüz küsur sayfa ama yazarın dili, anlatımı en başından sardı beni. 2014 yılında yazılan Acı Bir Başlangıç Bu  İspanya iç savaşını ve kırk yıllık Franco diktatörlüğünü zemine oturmuş ama kahramanların ilişki analizleri, dünya görüşlerini yansıtmasıyla yine Marias farkı diyorsunuz. Ünlü bir yönetmen yanında işe giren yirmili yaşların başında ki kahramanın şimdi ki zamanlardan olayı anlatmasıyla öğreniyoruz her şeyi. Anladığım kadarıyla büyük bir düğümün içine gireceğiz, yönetmen sayesinde bir çok yönünü göreceğiz yaşamın. 

                    Yazarın katman katman insan psikolojisinin içine girerek yazmasını  seviyorum. Belki uzun cümleler başını sonunu kaçırtıyor anlatmak istenenin. Çok kolay değil Marias okumak ama Bernhard okurken ki tadı onunla da alıyorum ya çabalamaya değer.
Kitapta ünlü bir yönetmenin yanında sekreter olarak işe başlayan Juan de Vere ' nin anlatımı var. Yeni seyrettiğim bir belgeselde buna paralel bir konu vardı. Arkadaşım Stanley ünlü yönetmen Kubrick'in şoförü Emilio D'alessandro'nun gözünden hayatına dair . Sadık şoförü olması yolunda neler yaşamışla başlayan belgesel Kubrick gibi bir yönetmenin sağ kolu oluşunu anlatıyor. Hem de hala yaşayan şoförünün ağzından. Dile kolay 30 yıl yanında olmuş. Böylesine farklı insanların yanı başında olmak duygusunu eğer merak ediyorsanız bunlar birer örnek.


                          Ünlü insanların kendisini anlatmalarından çok yanı başlarında duran insanların ağzından onları tanımak farklı geliyor bana. İlginç bir belgesel daha seyrettim. The Life & Death of Marina Abramovich belgeseli. Zaten Marina'nın Body Art sanatının en iyi temsilcisi olarak yaptığı performanslarını bilmeyen yok.  Özellikle sevgilisi Ulay ile  yaptıkları masa başı oturarak birbirlerini uzun yıllardan sonra gördükleri performansını seyredip ağlamayan yoktur. Yalnızca bu değil ister kapı eşiğinde çırılçıplak durmaları, ister çin seddinden 90 günde birbirinden yürüyerek ayrılmaları, ister Balkan savaşlarını lanetlemek için yaptığı tonlarca et ve kemiğin üzerinde oturma performansı olsun Marina'nın her yaptığına hayretler içinde baktı tüm dünya.


                   Bu belgeselde onu otobiyografik anlatan tiyatro çalışması. Başrollerinde kendi var tabi ki. Belgesel bu tiyatronun nasıl yapıldığını, kimlerle çalışıldığını, en önemlisi yetmiş kusür yaşında ki Marina'nın neler hissettiğini anlatıyor. Belgeseli seyredince insan Marina'yı sahnede de görmek istiyor. Tam Abramoviçlik bir çalışma olmuş.
























25 Haziran 2021 Cuma

Merhaba Cuma!

                          Hafta pazartesiyle bir başlıyor bir anda cumaya ışınlanmış gibi oluyoruz. Çocukken zaman kavramı hiç yoktu, gençken farkına vardık zamanın; mutsuz olduğumuz o ergenliğin karanlık günlerinde hiç geçmez gelirdi sonra bir anda büyüdük ve yetişemiyoruz kayıp giden günlerimize. Her gece uyumak üzere başımı yastığa koyar koymaz vay be bugünde bitti diyorum ve bu sözü sanki iki dakika önce zaten söylemiştim gibi geliyor. Her defasında tekrarlanan bu zamanın ele avuca sığmayan haline umutsuzca bakıyorum yalnızca. 

                     Bugün haziranın sonlarına geldiğimiz bir gün. Neler atlatıyor insan, neler görüyor .. Pandemiyle geçen bir yaz daha yaşayacağız , büyük bir belirsizlik var yine. İnsan umut ettikçe yaşar, bizde bırakmayalım . 

Umudumu , yaşama sevincimi sürdüren unsurlardan biri öğrencilerim. Okulda bu hafta gelen öğrencilerimle güzel saatler geçirdik, doğa da vakit geçirdik, güldük eğlendik.


                         Bir öğrencim bu hafta gelemedi, büyük ihtimal hiç gelmeyecek. Evde oynarken elini kırmış. Hastaneye giderken artık okula gidemiyeceğim diye ağlıyormuş. Biliyorsunuz bu iki hafta da isteyen öğrenciler okula gidiyor. Bizim tüm okul geliyor :)


                  Kendi okulum tüm hızıyla devam ederken kızımın okulundan mesaj aldım haftabaşında. Çoğunluk sağlanmadığı için okulu tatil ediyoruz, herkese iyi tatiller diye. Öyle tepem attı ki anlatamam. Kimse tepki göstermedi hatta bir iki kişi teşekkür ederiz falan yazdı. Gözlerime inanamıyordum. Zaten tüm yıl ekran başında olan bu gençler şurada iki hafta okula gitmişler ve gerisi gelmiyordu. Öğretmenler de buna boyun eğmiş, ee öyle olsun bizde kapatalım bu yılı diyorlardı. Hemen müdürü aradım, bir öğrenci olsa bile eğitime devam etmek zorundasın vb. gibi bir çok şeyi saydırdım. Benden başka da bunu takan yok herhalde. Müdür de her zaman ki politik cevaplarıyla bir şeyler geveledi ama sinirden gözüm dönmüş ağzıma geleni söylemiştim bile. Sonuçta özel okul, para veriyorum ve bu öğrenciler üniversite sınavına girecekler. Sonra ne mi oldu?
Bu ülkede biliyorsunuz hakkını ararsan birşeyler elde edebiliyorsun ( bazen ). Bu hafta kızım gibi telafi eğitimi isteyen 4 çocuğa yüz yüze eğitim ayarladılar.. Her gün de beni arayıp rapor veriyorlar :)


                     Can sıkıcı olaylar biter mi? Hafta içi uzun bir aradan sonra bisikletimle yola çıktım. Belediye oldukça güzel çalışıyor çevre düzenlemesi için. Yeni yeni yürüme ve bisiklet yolları yapılıyor ama bu küçük sahil beldemizin harika kumsalına yaptıkları düzenleme hiç hoşuma gitmedi. Yaya kaldırımı oldukça genişletmişler ama burada sıra sıra olan ağaçlar tamamiyle kesilmiş. Görünce ne üzüldüm. 


Öyle kolay ağaç kesiliyor ki bu ülke de .. Mesela her gün okula gitmek için bu yolu kullanıyorum. Karavan için mecburen araba da almıştık yoksa öyle sıkı çevreciyiz ki yıllardır ulaşım için toplu taşımayı kullanıyorduk. Arabamla rahatlıkla okula gidiyordum ama benim için vicdan azabı yaratmaya başlamıştı. Bende bıraktım ve yine minibüsle gitmeye başladım. Minibüse binebilmem için bu yol kenarından otogara gitmem gerekiyor her sabah. 
Bu yol da yeni yapıldı ve burada ki neredeyse yüzyıllık en az yirmi tane çınar ağacı kesildi. İşte son durum böyle.


Sabahları okula gitmeden Simitçi Maviş teyzeye uğruyorum. Yıllardır bu işi yapıyor ve piyasadan daha ucuza satıyor. Simitleri diğer fırınlardan daha güzel. Arabayla okula giderken bundan da mahrumdum. Şimdi iki dakikalık sabah muhabbeti bile ne iyi geliyor bana.



Bisikletimle gezdiğim güzergah çok güzel. Yemyeşil parklarımız, yan tarafta denizimiz. Ne yazık ki artık müsilaj dolu. Öyle üzülüyorum ki. Deniz kenarına atılmış pet şişeleri , sigara kğıtları, naylon ıvır zıvırı gördükçe üzüntüm daha da artıyor.
Geçen medya da yabancı bir kadın galiba 52 sahili tek başına temizlemiş hem de yetmiş yaşını geçkin . Acaba ben de başlasam mı diye düşünmüyor değilim. Tek kişi bile ne yapabiliriz diye düşünme ve eyleme geçme zamanı geldi artık. Bir yerlerden başlamam lazım.


Hafta sonu kek değil de çilekli galette yaptım bu sefer. Enfes oldu..


Bahçede oturduğum zamanlar çoğunlukta artık. İnstagramdan da paylaştım. Sattığım battaniyelere  yenilerini ekledim. Burada görülen de dahil. Daha önce sattıklarımı hayır kurumlarına yatırmıştım. Bu sefer yine satarsam bu sfer çok önemsediğim Yeryüzü Doktorları hesabına yatıracağım. Sizde hem hayrım olsun hem de battaniyem olsun isterseniz sevinirim.


                                             Geçen hafta İsmet Özel okumasını bitirdim. Anlamaya çalışmak, düşünmek zorluydu. Üzerine daha daha hafif ve anlaşılır anlatımlı ama etkileyen Kemal Sayar kitabını bitirdim. 
                                Bu hafta Arkadaşım Stanley belgeselini izledim bir de. Kubrick'in 30 yıllık şoförünün  gözünden yönetmeni ve ilişkilerini izliyorsunuz. Yaşam hikayeleri kimin olursa olsun hep ilgimi çeker. Bu belgeselde de  ünlü yönetmenin bu kadar yakın şoförü olma yolu çok ilginçti, tavsiye ederim.


                Bu hafta içinde iki güzel sofrada bulundum. Çarşamba günü bizim kızlar bahçeme gelerek mini bir pizza saati yaptık. Herkes okuldan çıktıktan sonra ikindi vakti bir araya gelerek arkadaşımın kendi elleriyle yaptığı pizzayı yedik hararetli dedikodular eşliğinde :)



                       Perşembe  günüde okuldan sonra saat 14 de ilçede genel toplantı vardı. Bu zamana kadar köyde kalayım, hatta bir öğrencimin bahçesine gideyim dedim. Onların bir çok koyunu ve kuzuları var , onları da görmek istedim. Ben gidince hemen sofra hazırladılar, çaylar demlendi. Kısa bir zamanda olsa balkonlarında kuzuların sesleri eşliğinde oturduk.
Ve sonrasında cuma tekrar geldi. Şükürler olsun ki sağlık ve esenlikle ulaştık bu günlere de. Daha ne olsun ki. Herkese hayırlı cumalar diler, mutlu bir hafta sonumuz olsun derim..




















18 Haziran 2021 Cuma

Merhaba Cuma!

                       Böyle coşkulu bir merhaba dediğime bakmayın, canım sıkkın ey ahali! Bazen her şeyiniz yerli yerinde olur, ortada elle tutulan bir sorun yoktur ama içiniz daralır, gözünüzde her an çağlayacak damlalar hazır bulunur ya, işte öyle bir şey. Bazı moral bozucu şeyler yaşamıyor değilim ama insanız işte genelde mutsuzluk çoğunlukta. Böyle zamanlarda bana iyi gelen şey neşeli müzikler dinlemektir. Bu durumlarda en çok dinlediğim, içimde ki siyaha ışık tutan neredeyse bir saatlik Tatiana Eva Marie ve Avalon Jazz Band'ın neşeli April in Paris..

                       Hadi şimdi şuraya bir pencere açayım da siz de cuma yazımı bu şarkılar eşliğinde okuyun!



                 Bu cumartesiden başlayalım o zaman.  Masmavi gökyüzü altında kahvaltılarımızı yaptığımız  ve dinlendiğimiz güzelce bir hafta sonun da kuzenimin doğum gününü iki, üç arkadaş bahçeli bir kafede kutladık. Ne zamandır  bir araya gelemeyen bizlerin  çok konuşacağı şey vardı. Mumlar üflendi, güzel dilekler dilendi, pastalar yendi. 


Buluşmamız ikindi vakitlerinde oldu. Akşam güneşini güzel bir sahil bandında batırmış olduk ama denizin halini görseydiniz. Marmara Denizinde ki bu çevre afeti çok büyük. Ama çevrede ki insanların gözünün önünde bu içler acısı durum oluyorken çoğu kişinin umarsız oluşu , çöplerini etrafa atmaya devam etmeleri nefretimi arttırıyor.


                 Özellikle kafede ki gençlerin açtıkları şeker kağıtlarını, içtikleri sigara izmaritlerini oturdukları yerlere atmalarına şaştık kaldık. Çöpler rüzgar yüzünden denize uçuyordu, garsonları uyardık bu yüzden ama onlarda bu müşterilerden farklı bir anlayışa sahip değiller. Temizliği o an değil de iş bitince gece yapıyorlarmış.
Bu tür şeylere şahit oldukça evden çıkmak istemiyorum, hele kafelerde oturmak benim için işkence artık. 
Neyse ki doğa var imdadıma yetişen. Oturduğum yerden denizin tam aksi yönünde evlerin üzerinden çıkan şu görüntüye bakın.


      Kafede ki sohbetli saatler sonrasında evime dönünce bahçenin yaza doğru olan haliyle öyle mutlu oluyorum ki. Sardunyaların, kaktüslerin, zambakların açma zamanı. Ortancalarım bile geçen seneden köküne kadar budanmış olduğundan fazla umut taşımıyordum ama bahar gerçekten uyanışı temsil ediyor. 







Bu haftanın keki frenk üzümlü ve limon aromalı kek. 



Okuduğum kitap doğaya düşkünlüğü ve tek çarenin toprağa geri dönmek olduğunu söyleyen yazar Mustafa Kutlu'nun İstanbul'u  çeşitli yönleriyle anlattığı Şehir Mektupları..


Okula gidilen günlerde yağmur ve sis vardı bizim köyde. Sisi öyle seviyorum ki..


Diğer başladığım kitap İsmet Özel'in çeşitli yerlerde ki konuşma ve yazılarından bir araya getirilmiş Toparlanın Gitmiyoruz!
Yavaş yavaş okuyup anlamaya çalışıyorum ama her defasında beynimden dumanlar çıkıyor.



     Mustafa Kutlu geçen haftalarda okuduğum bir yazısında şöyle şükrediyordu;

                       '' Hani Yunus Emre der ya: “Miskin Yunus bîçâreyim Baştan ayağa yâreyim”..Bunun gibi, çok seyrek de olsa gafletten kurtulduğum anlarda; bir etrafıma bir de kendime bakıp “baştan ayağa” şükre garkoluyorum. Sevincimden ağlarken kendi kendime:

                             - Bu ben miyim yâ Rabbi?

                             - Bunlar çiçek açmış kiraz ağaçları, şu öten kuş kanarya mı?

                   Soluduğum hava, sağlıkla aldığım nefes, attığım adım, söylediğim söz, işte kulak-ayak-göz-parmak vesaire. Bütün bunlar için; şu içtiğim su, bastığım toprak için, kalbime koyduğun iman, içime doğan nur, önüme açtığın yol, aklıma düşürdüğün fikir, dilime dolanan kelime-i tevhid için ve daha neler neler için; anam-babam-eşim-evlâdım-kardeşim-arkadaşım-yerim-yurdum-sağım-solum-aklım-fikrim (ne sayarsın bre abdal) saymaya kudretim yetmeyecek her şey için binlerce şükür. ''

Haftamın güzel geçmesi, baharın tüm coşkunluğu, öğrencilerimle geçen saatler, huzurla oturduğum balkon saatlerim, iyileşen dedemiz, anne-babamın , kızımın, eşimin sağlıkla yanımda oluşları, hafta içi gelen giden arkadaşlar , komşular, şu dünya da seni bırakmayan insanların oluşu vedaha sayamadığım binlerce şey...

Hayırlı Cumalar !









15 Haziran 2021 Salı

Gün Geçerken

                      Sabah gözlerimi açtığımda saat genelde 9 civarıdır, uykuyu sevsem de günün bereketini kaybetmemesi için daha geç kalkmak istemem. İşe gitmediğim zamanlarda bu  böyle. Yataktan çıkmadan dışarıyı dinlerim, hafta sonuysa zaten o saatlerde fazla ses yoktur. Yaza doğru sabahları ne güzeldir; hemen pencereyi açarım. Ev kadar olmuş kiraz ağacım beni karşılar. Küçük bahçeme üst üste dolu ağaç ektiğimden minik bir ormandır burası. Kuşlara ev sağladığım için ayrıca mutluyumdur , onlar da şarkılarını benden esirgemezler. 
Herkesin kalktığı saatler ve kalkış şekli farklıdır tabi ki. Salah Birsel sabahları uyandığında nasıl olduğunu şöyle anlatmış bir yazısında;
'' Sabahları uyanıp da, daha yatakta , akıl tasımın kapağını kaldırdığım vakit binlerce fırtlak ve zırtlak düşünce , bir gün önce ya da daha eski bir zamanda gönül gözüme takılmış tırandaz bir deniz parçası, çırpı bacak bir satıcı, kargacık burgacık bir fransızca ile yazılmış bir mektup, bir kitap cildi , sopalanmış bir köpek, cırlak sesli bir dolmuş şoförü, kendi halinde bir pimpirik, üstü başı akmış ama yine de dilenmeyen bir yoksul, topluca ya da birer birer içeri atlayıp beynimi mıncıklamaya başlar. ''



                               Allah'tan bu kadar beynime üşüşen şey yok ama ilerleyen her saatte kafamı dolduran sesler hep vardır. Eşime kalktığında çayı koyarsın derim, giyindiğim gibi ekmek almaya fırına giderim. Kimi zaman bisikletimi de alırım çünkü en güzel gezilen saatler sabahın erken saatleridir. Fazla insan yoktur etrafta, deniz mis gibi kokar, kıpırtısız tasasız bekler.
Kemal Sayar okuduğum bir kitabında ''Bu hayatı nasıl yaşarsam daha iyi olurdu?'' sorusunu soruyordu. Herkese göre değişen cevapları var hatta her yaşa göre. Bende bu sorunun izinde kendimi iyi hissettiren işlerin peşindeyim.



                                     Gün içinde dolup taşacak bu sahil şeridi işte böyle boştur. İyi ki şu insanlar tembel ve sabah uykusunu seviyorlar yoksa ne olurdu bu sabah zevkimiz.

                            

                             Her yürüyüşe çıktığımda uzun eteklerini uçura uçura kafasında bin bir düşünce içinde hayal ettiğim Woolf gelir aklıma. Sanki az sonra nehrin kenarına gelecek ve kendini bırakacağı sulara bakacaktır. Yürümeyi saatlerce yürümeyi sevdiğini okuduğumdan beri böyle hayal ederim onu.
'' Yol boyunca cümleler kurarak dolaşırdım, yağışlı, rüzgarlı ya da güneşin parladığı sıcak günlerden hangisi olduğu fark etmezdi. Her yürüyüşte sanki zihnimde sıkışıp kalanlar ortaya çıkardı . Kırda dolaşmak kadar  gün batımını izlemek ve ya yaban hayatı gözlemlemek de haz verirdi. ''
Artık sabah kalkıp fırına gitme bahanesiyle yürüyemiyorum çünkü okullar açılınca bu özgürlüğüm bitti. Arabaya evin önünden bin dönüşte evin önünde in ve doğruca tekrar duvarlar arasına kapan zaten bunalımda olduğum şu günlerde bana iyi gelmiyordu.



                Bu konforu istemiyorum benim yürümem lazım diyerek otogara kadar yürüyüp minibüse binmeye karar verdim tekrardan. Saat 8 de sahilde olmasa da yaptığım binbeşyüz adımlık mini yürüyüş ruhumu yavaş yavaş dinginleştirmeye ve güzelliklere açmaya başladı. 

"Ruhumuzu güzelliklere açabilmenin sırrı, ruhsal yaşayışın ona götüren yollarını bilmekle elde edilir. İç hayatımızın nerelerinde bozukluk bulunduğunu ve bunun giderilmesi için yaşayışımızda ne gibi değişiklikler yapmak lâzım geldiği anlaşıldıktan sonra, güzellik duygusu sonsuz bir şekilde yaşanabilir."
Demekte Nurettin Topçu..
Bir günü bitirirken içimize kocaman bir boşluğun kaplamasını engellemek için çareler bulmalıyız. Herkesin ruhuna iyi gelen ilaçlar farklı, önemli olan bunları bulmak ve uygulamak. Mutluluk peşinde koşmak olmamalı amaç, hayat tüm zıtların birleşimi ne de olsa. Nietzsche' nin dediği gibi;
'' Mutluluk ve mutsuzluk beraber büyüyen ikizlerdir.''









11 Haziran 2021 Cuma

Cuma Bitiyor

                       Cuma akşamı oldu bile. Bugüne yazı yazamayacağım dedim kendime çünkü öyle yoruldum ki. Diğer taraftan evde yarattığım gerginlikler yüzünden huzurumuzda yok. Bir ergenle yaşamak benim için kriz sebebi. Kontrol manyaklığım küçükken işe yarıyordu Pelin üzerinde ama artık o 17 yaşında ve devamlı isyan halinde. Diğer anneler şöyle böyle, hiç bir şeyi sorun etmiyorlar, telefonla izin istediklerinde uzatmıyorlar, her yere gönderiyorlar, herkes birbirinde kalabiliyor vs. vs. 

Her zaman bunu dinliyorum. Şikayet edilen türde bir anneyim ve sık eleyip sık dokuduğumdan evde arıza yaratan benim. Zaten evliliklerde eşler birbirinin zıttıdır; genelde kadınlar ayrıntılara takılır erkekler daha çok aman boşverci olur. Benim gibi pimpirik olursanız eşinizin vurdumduymazlığı karşısında sinir krizleri geçirip hayatı herkese zindan edersiniz. Evde ki huzur kadının ruh haliyle doğru orantılı.

                         Bu hafta boyunca gençlik problemleri yaşadıkça esip gürledim. Eskiden olsa bu hallerim her ikisinde tesir ederdi artık aldırmadıklarını görüyorum. Bu durum beni daha da sinirlendiriyor ve olan bana oluyor. Geçmeyen mide ve baş ağrılarım artık benimle.

                       Yine de hayata tutunma çabaları içindeyim, bu daha çok doğa da olmak, sevdiğim işleri yapmak ve kitap okumakla gerçekleşiyor.


Mesela köyde gezip hayvanlarla konuştum bir gün. Valla dinliyorlar insanı..


Okulumuzun bahçesinden gökyüzü..


Güzel günler olunca bahçede daha çok zaman geçirdik.


Sınıf kapımızın önüne masayı koyup yemeklerimizi burada yedik.


Okul bahçemizde ki marulları toplayıp salata yaptık.



                         Okulun yan tarafında bulunan bahçeye giderek kiraz topladık.



Sonra el birliğiyle kek pişirip kirazlı pasta yaptık. Açık havada yedik afiyetle..


Bahçemin yaseminleri en çılgın zamanlarını yaşıyor şu sıralar..



                                     Ne yazık ki Marmara Denizinin son durumu bizde de böyle..


Bu hafta iki kitap okudum..



                           Arkadaşlarla bahçede mini bir bahar partisi verdik. Ne zamandır buluşamıyorduk, havanın güzel olmasıyla artık bahçelerde oturmaya sözleştik. 




Bir hafta da böylece geçip gitti işte. Haziranın ortasına geldik yavaş yavaş havalarda ısınıyor. Özlediğimiz sıcak havalar yakın. Bakalım hastalık yaygınlaşmadan yazı geçirecek miyiz? Bu hafta yağışlı olmayınca doğada daha çok zaman geçirdim. Benim için hep iyileştirici güç olmuştur doğa. Umarım haftaya da çok fazla kalırım .
Hafta sonumuz mutlu ve huzurlu geçsin!




4 Haziran 2021 Cuma

Cuma Şükür Günü

 

                       Merhaba Cuma yazısı ahalisi!

               Uzun zamandır bir tür günce gibi devam eden cuma yazılarıma bugün yenisini ekliyorum. Şükür bugüne getirene.. Hayat sorunları, acıları, sıkıntıları, ara ara küçük mutlulukları ile akıp gidiyor. Ama her şeye rağmen içimizde hep bir umut var. Asıl şükrettiğim şey de bu. Çünkü umudumuz olmasa hayatın hiç bir anlamı, sevinci olmazdı. Ocak ayında yoğun bakıma yatıp haftalarca kalan ve tedavi olan dedemiz yani benim kayınpederim eve döneli neredeyse 1,5 ay oldu. Kendi evinde çocuklarının desteğiyle yaşamını sürdürüyordu. Boğazında ki delikle bir makineden nefes alsa da, yaşı doksana gelse de kendisinde ki yaşama bağlılığı ve ümidi gördükçe insanın kaç yaşında olursa olsun hayata tutunması benim için bir ders. Şairin dediği gibi '' yaşamak güzel şey ! ''

Ona baktığımız 7 gün boyunca yaşlılığın ne kadar zor ve yakınlarına ne kadar çok ihtiyaç duyduğunu çok iyi anladım. Yıllarca çalışıp çabalıyorsun, emekli olmaya, çocuklarını yetiştirmeye bakıyorsun, bunlar gerçekleşince bir bakıyorsun ki yaşın almış başını geçmiş, sağlık tükenmiş, yapmak istediklerine enerjin kalmamış. O yüzden yapılan yaşlılık güzellemelerine hiç inanmıyorum. 


Dedemizin evinde kaldığımız sürece işte şu boş koltukta genelde ben oturdum. Hasta yatağı var aslında ama artık devamlı orada yatırmak istemiyoruz. Bacakları biraz güçlensin diye ara ara yürütüyoruz. Gözleri çok iyi görmediğinden artık gazete de okuyamıyor. Ben de karşısına oturup örgü örüyorum, çok konuşmasak da yanında birinin olmasını seviyordu. Dini sohbetleri radyodan açtı mı bizden keyiflisi yok.


                         Orada kaldığım bir hafta boyunca manzaram dolu evdi. Yalnızca bir çam ağacı kalmış mahallede. Tam karşımızda cami var. Buraya gelen giden yaşlı amcaları seyretmek bir taraftan güzeldi. Bir haftanın sonunda caminin müdavimlerini tanır oldum, sabahları çay için camiden su alan altta ki terziden tutun, caminin bahçe temizliğini yapan ara sıra çocuklara görev veren hizmetlisiyle, yan da ki boş alana gelip ateş yakmaya çalışan üç haylaz oğlana kadar..


Bir yerde az süre de kalsam kendi düzenimi hemen oluşturanlardanım. Pencere önü masam olacak mesela. Masada mutlaka örtüm ve çiçeğim ise vazgeçilmezim. 



Eve döndüğüm sıra hava oldukça sıcaktı. Balkonda oturmayı çok özlemişim hatta kek yapmayı da. Eve gelir gelmez moral pastamı yaptım kendime. Kayınvalidemlerin evinde kaldığımda bizim mahallenin aslında ne kadar yeşil olduğunu farkettim. Etraf yeşil olunca o kadar da çok kuş ve sesi oluyor. Onların yaşadığı yer daha çok çarşı içi olduğundan her yer betona dönmüş, kuşlarda terk etmiş orayı.


              Övünmek gibi olmasın ama oluşturduğum bahçe ile mahalleye büyük bir iyilik yapıyorum. Çünkü çiçeklerim ve ağaçlarım ile küçük bir koruya dönüştü bahçem. Yaseminlerim de çılgınca açtılar, tüm sokağın nasıl koktuğunu siz hayal edin..



Sabahları özlediğimiz balkon kahvaltılarını yaptık kızımla. 



                                Öğleden sonra işimi, kitabımı alıp karavana gitmeyi çok seviyorum.



Bir sabah açan kaktüslerim !



Bu pazartesi okullar tekrar açıldı. Gerçekten çok özlemişiz. 


Okul sonrası yağmurdan ve sisten fırsat bulduğum bir gün köyde yürüyüş yaptım. Baharda 
gökyüzünün ışığını çok seviyorum.


Bir öğrencimin evinde ki hayvanları sevdim. İneklerden bazıları dışarı çıkmış geziyorlardı. Öyle hisli hayvanlar ki anlatamam size. Beni görünce kaçtılar ilk önce. Sonra onlarla güzel güzel konuşunca gözlerini dikip dinlediler hareketsiz. Yavaş yavaş geldiler aramızda güven oluşunca. 



                Okulda kendimize küçük bir sebze bahçesi yaptık. Videosunu ekliyorum size de. Bundan sonra youtube
üzerine bir çok video eklemeyi düşünüyorum. Hala üye değilseniz sayfama beklerim.
Cumamız hayırlı, bereketli olsun!
Hafta sonumuz güzel ve huzurlu geçsin !

Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...