30 Mart 2021 Salı

Mutluluk Nasıl Bir Şey!

                    Agnes Varda'nın Mutluluk filmini tekrar seyrettim geçen gece. Bu tekrarı yaptıran filmin başında ki ayçiçeklerinin fotoğrafını bir yazı da görmemdi. Varda'nın ilk renkli filmi olan ''Mutluluk''  bol bol renk cümbüşünde oradan oraya seken iki çocuklu genç çifti konu ediyor. Neredeyse tüm sahnelerde bahar çiçeklerini vazoda olsun doğa da olsun oldukça fazla görüyorsunuz. Gayet mutlu genç çiftimizin hayatına bakıyoruz ilk başlarda. Kendini eşine ve çocuklarına adamış bir eş, aşk dolu anlarından 2 küçük çocuğuna rağmen bir şey eksilmemiş evlilik hayatı, işine gidip eve para getiren bir koca. Ne kadar tanıdık değil mi? Ama bunlar Fransa'da oluyor. Sonrasında erkeğin başka bir kadına aşık olması ve bir ilişki yaşamaya başlaması, yine de evli olduğu kadını ayrı tutması ve ondan da vazgeçmemesi. Ee bu da tanıdık. 

                  Eşine karşı dürüst olup durumu '' Biz çevresi kapalı bir elma bahçesindeyiz ve mutluyuz. Ama bahçenin dışında da farklı ağaçlar var ve ben bunları da tatmak istiyorum'' diye durumu açıklaması  erkek doğasının her coğrafyada değişmez olduğu yönünden önemli. 


                         Hans Fallada'nın Neden Ucuz Saat Takıyorsun kitabında Sevinç ve Üzüntü diye bir hikaye var. Aklıma hemen o geldi. Yine evli genç çift gece gündüz demeden çalışarak bu dünyaya tutunmaya çalışıyorlar. Özellikle kadın çeşitli işler yapıyor, çocuklarına bakıyor, oğullarına tereyağ alabilmek için çamaşır yıkamaya gidiyor ekstradan . Kirayı ödemek için adama para bırakıyor, o da oğlanı bırakacakları kimseleri olmadığı için evde uyutup dışarı çıkıyor.
En fazla iki saati olan adam şehre gidip bu işleri halletmeye yola çıkıyor ama bir anda ne oluyorsa kendini bir barda buluyor. Çocuğu için alacağı tereyağ parasını harcıyor ilk önce. Yol boyunca kendisini kandırmaya çalışan fahişelerden birini masaya çağırıyor ve kendisini eve gitmeye ikna ediyor. Eve gitmek istemeyen fahişeye '' Gelmende bir mahsur yok, bak eşimde seni sevecektir '' diyerek Mutluluk filminde ki adamın pişkinliğini yaşıyor.
                      Birbirinden farklı ülkeler ama  amaçları hep aynı erkekler ve her zaman mağdur olan kadın tiplemeleri.
Mutluluk nasıl bir şey o zaman?



















26 Mart 2021 Cuma

Merhaba Cuma

          



                '' Bizim kendimizde kaybolmaya değil, şu koca kalabalık içinde kendimizi bulmaya ihtiyacımız var.
              Bizim lafın cambazlığını yapana değil her kelimesi bir yaraya merhem olan söz tabiplerine ihtiyacımız var.
              Bizim dünya kargaşasını büyüten değil, içimize sükûnet aşılayan söze ihtiyacımız var.''

                    Cuma yazıma defterime not aldığım Gökhan Özcan yazılarından biriyle başlıyorum bugün. Gerçekten ihtiyacımız olan güzel bir söz, içten verilmiş bir selam, okuduğumuzda içimizi ısıtan satırlar. Bir de merhem gibi bir arkadaşınız, yakınınız varsa çok şanslısınız. Olmasa da dert etmiyorum artık, ilaç gibi gelen kitaplar var diyorum. Onlarla birlikte bir evde yaşıyorum ya bana yeter.

                  Hafta başında bahar yaprakları yerlere dökülürken, yeşil yeşil başlarını uzatan bitkilerimi her sabah merdivenlerimden inerken görmek çok iyi geldi.


          Geçen cumartesi 48 yaşın kutlamasını yaparken buruk bir tat vardı üzerimde. Ruhumun neşesine ve çocuksuluğuna uymayan bir bedenle yarım asıra gelme duygusu yabancılaşmanın doruk noktası. Bundan sonra ki yıllarda da katlanarak gidecek olan bu duygu ile beden ilişkisinin çelişkisi işte,  insanın kendisi. Yaş aldıkça çılgınca bedenine kendini ispatlamaya çalışan insanlardan olmayacağım kesin. Değişen şey daha çok içe dönme ve tecrit olma isteği olacak.


                  Sağolsun dostlar çeşit çeşit hediyeler verdiler. Hediye almayı ve vermeyi çok severim. Böyle günler de mutlaka olmalı :)


                       Pazar günü fırına gitme gibi bir ritüelim var. O mis gibi ekmek kokusu öyle güzel ki. Beş on dakika tezgahın önünde dikilir hangi ekmeği alacağıma karar vermeye çalışırım. Eşim de bu sırada çayı koymuştur ocağa.


            Cuma günü pazardan çiçek almadım bu sefer okuldan eve gelirken bir bahçede gördüğüm çiçekleri toplayarak eve getirdim.



Okuduğum kitaplar...



Okulda yapılan çalışmalara devam..



               Okulun arka tarafına küçük bir bahçe yaptık. Çocuklarla marul, soğan, patates ektik. Hem bu mevsimde ekilebilecek şeyler hem de kısa zamanda ürün alırız diye düşündük. Her okulda keşke böyle bir imkan olsa. Bu çocuklar köyde yaşamasına rağmen bu çalışmayı çok sevdiler..



Biz çalışırken minik bir köpek de geldi yanımıza.


                             Biz bahçeye o gün bir sürü şey ektik, çevresine de küçük çitler boyamaya başladık. Ertesi gün okula çıktığımızda köye kar yağmıştı. Manzaramız harikaydı yine.


Kar yağınca yürümek , düşünmek hatta kendi kendine konuşmak .. Oğuz Atay demiyor mu Tutunamayanlar'da;
'' Çok konuşuyorum kendimle bugünlerde. Ne yapayım? Başkalarının sohbetinden hoşlanmaz oldum.''


                    Sınıfımıza sabah girdiğimiz anlar. Belki yıllar sonra burada olmadığımda ne çok özleyeceğim..


                Özleyeceğim şeylerin başında sobada demlediğim bergomatlı çaylar, yağmurun cama vurması, mutlu yuva misali içeride ki çocuklarım gelecek.. Hizmetlimiz ara sıra cama gelip bir isteğin var mı hocam diye soruyor, zil sesiyle dışarı koşan öğrenciler, karşı kahveye erkenden gelen amcalar, dedeler, öğlen okuyan ezanla camiye gelen tek tük yaşlı..
Ne güzel her şey. Çok şükür!



       Bir kaç gündür yağan kar bahçemizi de kapladı.  Bahçemiz de son durum bu. Haftaya hava ısınıyormuş, bakalım marullarımızın akibeti ne olacak.



Hayati İnanç'ın bir sözü var, çok severim ;
"Beden almakla doyar, ruh vermekle."  Okulda olduğum zamanlar ruhumun en huzurlu zamanları bu yüzden. Okulların açık olduğu bu zamanlarda gelip gitmelerim çok keyifli kendi açımdan. Ama artan vaka sayılarıyla tekrar kapanabilir gibi geliyor. Umarım bu zamanları en hasarsız atlatabiliriz.
Mutlu haftasonları, hayırlı cumalar !





































24 Mart 2021 Çarşamba

Köyümde Kar Başladı

                       Bugün okula geldiğimizde bizi kar yağışı karşıladı. Çarşambadan itibaren kar yağacak deniyordu gerçekten de bizim burada doğru çıktı. Daha iki gün önce leylekleri köyün üzerinde uçarken görmüş, nihayet bahar geliyor demiştik. Bileğimde ki kırmızı beyaz ipi limon ağacıma bağladım her zaman aynı olan dileğimi dileyerek. 

Ama bugün hava öyle soğuktu ki , evden çıkarken kesin bizim köyde kar yağıyordu dedim. Arabayla yukarı doğru çıkarken etrafı kaplayan beyazlıkla mutlu oldum. Gerçi baharı özledik ama mart kapıdan baktırıyor işte.


Okulumuzun görüntüsü yan binadan çekildi. Benim sınıfım işte şu yanda ki kapı..


Köyümüzün adını sormayın söylemem :) 


                          Marmara Denizine böyle tepeden bakıyor. Bizim kasaba da aşağıda kalıyor, deniz kıyısında..


Bu görüntüleri geçen ay yağan kar zamanı çektim. O zaman daha çok kar yağmıştı, evler neredeyse pencerelere kadar kara gömülmüştü. Evlere giden yollar açılmış..


Bir velim çay ikram etmişti..


Öğrencilerimden biri yeni doğan köpekleri göstermişti bana..



                             Bir evin önünde bu devasa kardan adamı bulmuştum.. Şimdi okuldayım , dışarıda lapa lapa kar yağıyor. Bugünün heyecanıyla hemen instagrama da görüntüler koydum. Biraz sonra okul bitip eve döneceğim ama köyde gezmekte istiyorum. Bu fırsat kaçmaz. 


















19 Mart 2021 Cuma

Merhaba Cuma

                Bu hafta yoğun duygular, hareketler içinde geçti. Kayınpederimi ne güzel eve çıkarmış, aile de ki hüzün bir nebze dağılmıştı ama iki gece sonra tekrar hastaneye dönmek zorunda kalması bizi yeniden üzdü. Solunum için makineye bağlı kalmanın o kadar çok zorlu durumu var ki. Her an tıkanma tehlikesine karşı devamlı başında birinin olması gerekiyor hatta bu kişi tıkanmayı açabilecek eğitimi de almış olması gerekiyor. Tıkanma olayı gün içinde öyle çok oluyor ki bizim için moral bozucu bir olay bu. Son gece yaşanan tıkanmada yardımcı olamayınca tekrar hastaneye götürüldü. Buradan tam çıkacaktı bu sefer de enfeksiyon kaptığı belirlendi ve tedaviye başlandı.

              Pazartesi ile okula gitmeye başladım. Denizden topladığım kabukları ve taşları da götürmüştüm. Çocukların o kadar çok ilgisini çekti ki buna ben de şaşırdım.


Onlara taşlardan mandala yapmayı tarif ettim, harika bir şey çıktı ortaya.


Boyadığım taşları bahçeme koydum.


Çocukların iki malzemeyle neler yaptığını görünce çok mutlu oluyorum.



                          Okulun arka tarafına küçük bir bahçe yapmaya başladık. Kış döneminde ekilecek şeyler sınırlı ama hep birlikte yapılan çalışmalar çok keyifli oluyor.


                 Okul çıkışı yürüdüğüm yollar. Bahar geç geliyor bizim köye. Bu hafta boyu ısı 6-7 derece oldu. Devamlı yağmur vardı, güneş henüz tomurcukları patlatacak kadar kendini göstermiyor.


                   Köy kahvesinin arka tarafına keyifli bir köşe yapmışlar. Yağmurun yağmadığı bir gün uzun uzun   oturmayı planladım.


                         Bu hafta okuduğum kitaplardan biri Yaşar Kemal' den. Eve geldiğimde kendime bir kahve yapıp okumaya geçmeyi çok seviyorum. Bu kitapta da büyük yazarın kaleminden harika öyküler okudum.


Diğer yazar Hans Fallada. Sürükleyici öyküleri bir çırpıda bitti.



Yağmurlu günlerde bahçemde ki bitkilerin daha hızlı boy attıklarını farkettim. Bir çok soğanlı bitki uyanışa geçti. Limonlarımı hala toplamadım. Onların sarı sarı durmasını çok seviyorum. Bir kaç tane daha bitki aldım ekmek için yağmurların kesilmesini bekliyorum.


                Kar altında kalan yer örtücülerim yavaş yavaş canlanmaya başladı. Aslında kardan sonra çürümüştü. Ama bakar mısınız nasıl minikler, canlılar şimdi..


Hafta başında karavanda oturmuş, etrafı seyretmiştik ama bir anda hava bozunca akşam üzeri durum böyle oldu. Güneş bir anda kaybolmuş, etraf kararmıştı. Sonrasında yağmur başladı. Öyle güzeldi ki o saatler..



                               Bir hafta daha bitti, iki gün evlerdeyiz. Soğuk bir gün bugünde. Sabah okula gidip geldim sonrasında pazar yapıp evde temizlik yaptım. Şimdi akşam olmak üzere.. Herkese güzel, mutlu ve huzurlu tatiller dilerim..
                               İyi cumalar !!












15 Mart 2021 Pazartesi

Gökyüzü Gibi Mutluluk

                                         ''Dış alemde gördüklerimiz bizi iç alemimizin keşfedilmedik mağaralarına götürmüyor, içimizin daha önce hiç bilemediğimiz  sokaklarına bir ışık düşürmüyorsa , dış dünya da attığımız adımlar içimizde yankılanmıyorsa , gitmek neye yarar? ''
 Kemal Sayar  
Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez 


Ben geldim geleli açmadı gökler;
Ya ben bulutlan anlamıyorum,
Ya bulutlar benden bir şeyler bekler.
Mona Rosa - Sezai Karakoç


Gökyüzü zümrütten dökülmüş bir aynaya benzedi. Üzerine parlak tülden örtü çekilmiş gibi gayet beyaz bir bulut örtmüştü. Öyle ki, güneşin ışığı ince karakterli güzel bir kızın güzelliğinin ışığı gibi dokunduğu yerleri aydınlatır, fakat yakmazdı...
İntibah - Namık Kemal



Üzerimizden seyrek geçen bulutlar güneşi açıp kapadıkça, insan, dünyanın bir an sevinçle, bir an kederle soluk aldığını sanıyordu.”

Zorba -Nikos Kazancakis


12 Mart 2021 Cuma

MUTLU CUMA

                             Bir hafta sonu daha geldi, yine mutlu, umutlu ve huzurluyum çok şükür. Dertlerimiz, sıkıntılarımız yok değil ama moral gücü önemli, olumlu mesajlar göndermek önemli hatta kendimizi motive etmek en gerekli şey. Pazartesi günüyle okula gittim sabahları. Zaten bu sene 5 öğrencim var gelen. Öğlene kadar zaman öyle hızlıca geçiyor ki hiç bir şey anlamıyorum. Sabah başlayan etkinliklerimizle çocuklar çok mutlu oluyorlar, bunu her gün tekrar tekrar görüyorum.



                            Öğrencilerimden biri haftasonu babasıyla ormana gidip çam kozalağı  ve taş toplamış. Hemen küçük sepetimize koyduk. 


                     Haftanın ilk günü eşimle evde kahve pasta saatlerimiz oldu. Her zaman olmasa da arada kendimize ödül alıyoruz böyle. Soğuk kış günlerinde sıcak kahve içmek hele yağmur yağıyorsa öyle güzel oluyor ki. Mutlaka bir cd takarız müzik dinlemek için. Anneciğimde kendisi için aldığı sümbülü dayanamayıp bana verdi. Onu da karşımıza aldık bu saatlerde.


                                                 Bu hafta okumakta olduğum kitap Moskova'da Bir Beyfendi. Neredeyse 600 sayfa olduğundan henüz bitmedi. Okudukça Moskova'da ki tatilimiz aklıma geliyor. Boston'lu bir yazar -Amor Towles- tarafından dönem Rusyasında yazılmış bir kitap olduğundan oldukça ilginç. Roman bir Rus asilzadesinin 1922'de Metropol adlı Moskova'nın bir otelinde dışarı çıkma yasağına çarptırılmasını ve bu otelde 1954 yılına kadar geçirilen süreci anlatıyor.


Çiçekler işlemeye doyamıyorum..


                        Sınıfımızda da taş boyamalara başladık. Çocuklarda çok seviyor bu tarz şeyleri boyamayı. Boyadığımız taşları bahçelerimizde kullanacağız.  Okulda bahara doğru küçük bahçeler oluşturacağız. Her sınıfın kendine ait bahçesi olacak bakalım neler yapacağız, şimdiden çok heyecanlıyız..


Ben de çocuklarla balık boyamaları yaptım sonra kendi bahçeme koydum bile.


                                  Okul sonrası hemen eve gidip canlı derste olan ve öğle yemeğine çıkmış kızıma bir şeyler hazırlıyorum. Yemekten sonra kayınvalideme gidiyorum çünkü neredeyse 45 gündür hastane de olan dedemiz 2 gün önce eve çıktı .


                                  Kayınvalidem yetmişli yaşların sonunda. Bildim bileli onunla olan çiçeğinin fotoğrafını çektim bu gidişimde. Fazla çiçek bakımını sevmez aslında. Yalnızca bu ikisi hep baktığı çiçekler. 


                                        Kayınpederim eve geldi ama hastane de kalış süresinde 15 kilo vermiş. Yaşı 87 ama hep dinçtir, her işini kendi görürdü. Solunum normale dönmediğinden boğazında delik açıldı buradan bir makineye bağlı. Kalkıp oturuyor, kendi kendine yemek yiyebiliyor ama her an gözümüzün önünde olması gerekiyor. Bu makineden solunum olduğundan tükürük tıkayabiliyor ve o sırada yardım etmezseniz nefessiz kalabilir. Meğer her soluk alma verme bile ne kıymetli şeymiş. Yanında oturup örgü örüyorum bende. O sırada görümcem işleri yapıyor en azından.



                    Mart ayında bir çok fırtına zamanı var. Eskilerin bildikleri kırlangıç fırtınası, kocakarı fırtınası, çaylak fırtınası gibi. Bu yüzden hava çok soğuk bizim buralarda. Sınıfta sobamızı yakıp dışarısını seyretmek her zaman en sevdiğim şeylerden biri olmuştur. 
Cuma geldi, hayırla sağlıkla, iyilikle geçmesi dileğiyle !

9 Mart 2021 Salı

Orhan Veli'nin Kedileri

                       Arkadaşımın sıcacık evinde yaşayan kedisinin benzerini benim bahçe de görünce Orhan Veli'nin o meşhur şiiri aklıma geldi ve hemen sizinle paylaşmak istedim. Hep bir şeylerin arasından bakan ev kedisi Pascalcat işte bu yaman delikanlı. Gerçi bir zamanlar Deniz Harp okulunda öğrenci olan Nazım Hikmet'te kızkardeşinin tekir kedisi için şöyle bir şiir yazmış;

                         Severken aldatıp birden kaçardı
                         Okşarken ansızın pençe açardı
                         Onda bir kadının gururu vardı
                         Sürmeli gözlerinden riya akardı.


Ama ben Orhan Veli'nin şiirini çok seviyorum;

uyuşamayız seninle yollarımız ayrı;
sen ciğercinin kedisi ben sokak kedisi;
senin yiyeceğin kalaylı kapta;
benimki aslan ağzında;
sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik
ama seninki de kolay değil, kardeşim;
kolay değil hani;
böyle kuyruk sallamak tanrının günü.
cevap
-ciğercinin kedisinden sokak kedisine-
açlıktan bahsediyorsun;
demek ki sen komünistsin.
demek bütün binaları yakan sensin.
istanbul'dakileri sen
ankara'dakileri sen...
sen ne domuzsun, sen!


                      Bu minnoşta sokak kedisi. Benim bahçe duvarında. Dünyanın işine bak, kedinin bile şanslısı var. Ama hangisi daha şanslı ki?













Diğer Ev

                                  Rachel Cusk adını nerede gördüm hatırlamıyorum ama ilk kez okumak üzere iki kitabını satın aldım. Diğer ...