31 Aralık 2021 Cuma

Aralık Ayının Son Cuması


                                Aralık ayı başladığı gibi bitti bile. Soğuk günler oldu, fırtınalı ve yağmurlu hatta bazı yerlerde kar yağdı. Şimdi ayın sonunda nispeten ılık günler yaşadık, yaşıyoruz. Bakalım hafta sonundan itibaren neler yapmışım, neler yaşamışım. Böyle haftalık döküm yaparken çok menun oluyorum, yaşadıklarım yazıyla sabitleniyor çünkü. Yıllar sonra belki baya bir yaşlanınca her sabah , kimbilir artık yapayalnızken bu yazılarımı okurken düşünüyorum kendimi. Ya da ölüp gittikten sonra şu sıralar hiç umrunda olmadığım kızımın beni tanımak , anlamak amaçlı bilerek , isteyerek yazılarımı okuduğunu hayal ediyorum ve sırf bu yüzden yazıyorum. Daha da hayal kurayım; torunlarımdan biri okur belki.
Cumartesi ile en sevdiğim şeyi, kek yaptım. Artık hafta sonu  keki denen bir şey var hayatımda. Kokusuyla, görüntüsüyle, kahvemin yanına eşlik edişiyle, eşimle aramızda bir seremoniye dönüşümüyle çok seviyorum.



                           Benim için mutluluk, huzur anları evimde yaşadıklarım, okuduklarım, anlar, ilişkiler. Geçen gün Gökhan Özcan bir köşe yazısında mutluluk için şunları yazmış;

''Bu sürecin sonunda hemen hepimiz mutluluğu üzerinde etiketi bulunan şeylerde arar hale geldik. Bizi bu yeni mutluluk hedeflerine güdümleyen zihniyet, zamanla insanların kişisel dünyalarından uzaklaşacaklarını ve bu uzaklaşmanın yaygın bir tatminsizlik duygusu oluşturacağını hesaba katmadı ya da kattıysa da bunu umursamadı. Bugün bu strateji yaptığı yatırımların sonuçlarını almış durumda. İnsanlar mutluluğu genellikle alışveriş, eğlence, tatil, birtakım popüler alışkanlıklar ve her gün güncellenen çeşidi bol teknolojik araçlarda arıyor. Bunlar o kadar ulaşılmaz şeyler değil, bir şekilde pek çoğuna ulaşılıyor bu hedeflerin. Ancak yine ticari zihniyetin bir başka gereği olarak ulaşıldığı anda teknolojinin bir sonraki üretimi karşısında değerini kaybediyor ve anlamsızlaşıyor.''


                      Bize empoze edilen alanlarda ve mecralarda mutluluğu aramanın tuzağından kurtulmamız lazım. Mutluluk öğrenilen bir süreç. Şöyle devam ediyor Özcan;
''Bu yeni mutluluk arayışının bir durma noktası yok, çünkü bize doğası gereği bir tatmin yaşatmıyor. Bu hal, sürekli mutluluğu arayan ama eriştiğini sandığı anda onu sürekli elinden kaçıran insanlar haline getiriyor bizi. Bu döngüden kurtulamıyoruz, çünkü bizim için mutluluğun gerçekte ne anlama geldiğini ve onu nerede aramamız gerektiğini çoktan unuttuk.''


                           Mutluluk sizin için ne, onu nerede ve nasıl bulursunuz sorularını cevaplamak için bir çok şeyde farkındalık gerekiyor. Soru her insana göre değişen cevap içerir, bu yolda yürüyen insanların yaptıkları başkaları tarafından bu yüzden anlaşılmaz. Önemli olan bir karara varıp buna doğru yürümek.
Evde geçirdiğim anlar bazen bir kitapla bazen bir videoyla bazen bir yün ile sürüp gidiyor. Bu sade süren hayat şu an bana huzur veriyor şimdilik. İleri de ne olur bilemem.


                  Pazartesi ile sabah erken başlayan maraton.. Okulda o minik elleri , çocukların sohbetlerini, birbiriyle ilişkilerini gözlemliyorum devamlı. Biz de böyleydik bir zamanlar, nasıl da unuttuk o saf halleri. İnsanın büyüme aşamalarında kaybettiklerini her gün görüyorum . Çok umutsuzlaşıyorum sonra da ama yapacak bir şey yok hayat böyle.


                    Bu hafta içi hava güzel olunca doğa da yürüyüşe çıktık. Çocuklarla zor oluyor aslında. Çünkü çok enerjikler, oradan oraya koşturmak istiyorlar. Bir kaza olmasın diye devamlı engelliyoruz biz de , yapacak bir şey yok. Ama yürüyüşün iyi gelmediği kimse yok galiba.


             Köyde ki hayaller kurduğum eve nazar değmiş, artık nedendir bilmiyorum ama iki çam ağacı ortadan ikiye kırılmış. Belki rüzgardan.


          Cengiz Aytmatov ‘Toprak Ana’da mutluluğun tabiatına dair bir inceliğe işaret ediyor: “Bana sorarsanız gerçek mutluluk yaz yağmuru gibi birdenbire boşanmaz insanın başına. Davranışımıza, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimize her gün azar azar çeki düzen vererek eksiklerimizi tamamlarız. Yavaş yavaş biriken bir şeydir mutluluk.”


                        Bu hafta Macerakitabım Özlem'in hediyesi kitaba başladım. Trenle yapılan yolculuğu okurken sayfalarında ben de geziyorum sanki . Yavaş yavaş okuyorum, bir çok bilgi de öğreniyorum ülkeler ve insanlar hakkında. Canım Özlem tam benlik bir kitap hediye etti bu sene.


Minik bir öğretmen grubumuz var 2-3 hafta da bir okul çıkışı bir araya gelip sohbet ettiğimiz. Onlarla buluştum hafta içi. Göçmen Börekçisinde Boşnak mantısı falan yedik. Aklıma Buraneros geldi, o da çekiyor ya fotoğraflarını keyif anlarının. Ona özendim ben de böreğimi fotoğrafladım :)


Aralık ayının en güzel yanı hediyeleşme zamanı olması. Özellikle hediye paketi hazırlamayı ve vermeyi, arkadaşlarla bir araya gelip bu curcunayı yaşamayı çok seviyorum. Bu sene de sevdiklerime paketler hazırladım, gönderdim.


Arkadaşlarımın güzel masalarına oturduk, sohbetler ettik iş sonrasında.




                        Ben de güzel hediyeler aldım bu hafta. Beni unutmayan tüm arkadaş ve tanıdıklarıma çok minnattarım. Böyle zamanlarda saki bir çok şey perçinleşiyor, anlam kazanıyor.




                    Son olarak yazımı bitirirken, seneyi bitirirken Gökhan Özcan'a yer açacağım tekrardan. Bir yeni yıla daha girerken bunlar benimde düşündüklerim çünkü;

''Başka şeyleri değil, kendini biriktirmeye çalışmalı insan. Biriktirmekten kastım istif etmek değil gerçekten biriktirmek... Azı azla buluşturup çoğaltmak... Manayı başka manalarla zenginleştirmek... Günleri anlarla bütünleyip süslemek, güzelleştirmek... İnsanları anlamaya çalışarak ‘insan’ı anlamaya çalışmak... Hayatın özünü, bütün hayatlardan damıtarak kristalleştirmek... Sözleri, sözlerle denkleştirerek mayalamak, yoğurmak ve pişirmek... Gördüklerinde hayatı görmek, insanı görmek... Bütün bunlarda alemin hakikatini aramak... Aramak, bulmayı beklemeden aramak... Bulmayı değil, aramayı aramak... Bitirmeyi değil hep başlamayı denemek... Uykuları, uyanmaları getirdiği için sevmek... Sevgiyi biriktirmek, hayatın her köşesine erişecek bir muhabbete erişinceye kadar sevmek... Severek güzelleşmek, güzelleşerek sevmek... Eriştiğimiz her güzellikle başka güzellikleri çağırmak... İçimizde bütün hakikatiyle bir ‹insan› biriktirmek...
















24 Aralık 2021 Cuma

Cuma Hoşgeldin!

                
                   Soğuk bir hafta geçirdikten sonra güneşli ama serin bir cumaya ulaştık çok şükür. Hafta yine son süratli geldi geçti bile. Bu hafta boyunca oldukça sosyal saatler geçirdim, evimde ki sessiz ve yalnız zamanlarımı özledim hatta. Ama aralığın son haftaları arkadaşlarla buluşma, hediyeler hazırlama, birbirimize verme, kısa buluşmalarla geçen bir zaman dilimi. Uzun kış gecelerini yaşadığımız bir ay özellikle. Böyle olmasını da çok seviyorum çünkü günün yorgunluğunu böyle uzun geceler boyunca atmış oluyorum.
                Hafta sonu keki yapmadan olmaz tabi ki. Bu sefer içine portakal kabuğu rendelediğim bir kek yapayım dedim. Bahçeden topladığım mandalina ve kumkuat toplayıp üzerine ekleyip süslü bir pasta hazırladım. Büyük bir parça kesip annemle babama da götürüyorum her seferinde. Çünkü onlarında kahve saatleri meşhurdur, yanında bir dilim pasta da iyi gider.



Hafta sonu evde geçen iki gün boyunca bol okumalı, film seyretmeli, bol bol nakışlar, örgüler ile geçen bir zaman dilimiydi. İşte mutluluk bu dediğim, rahat nefes aldığım güzel zamanlardan biri. Allahım çok şükürler olsun ki ağzımızın tadı yerinde diye için için minnet duyduğum anlar.


Pazartesiden itibaren sabahın sekizinde yola çıkıp aydınlanmaya başlayan dünyaya bir merhaba demek..
Yolumu değiştirip biraz da uzatarak sahilden otogara gidiyorum. Martılar çığlık çığlığa, deniz çoğu zaman durgun, gökyüzü ışımaya başlamışken..



Köyde sevdiğim evlere doğru yürüyüş zamanı..




                    Artık siklamen ya da tavşan kulağı çiçeğinin zamanı. Anneciğime de aldım geçen günlerde. Aynı zamanda 'buhurumeryem' diye efsunlu bir ismi de var.

               "Tanrı'nın yağmura benzeyen hizmetçileri vardır. Toprağa düşünce mısır, denize düşünce inci olurlar." diyor Lale Müldür, Buhurumeryem şiirinde ve Gül' ün sırrını açıyor ; "Evren dört unsurdan mürekkeptir. Hangisini seçersen goncaya durursun. 
                 Diğer yandan Hz. Meryem'in, Hz. İsa Aleyhisselam'ı doğururken, ağrının şiddetinden, bu çiçeğin ağacına tutunduğu anlatılır. Bu nedenle buhurumeryem çiçeğinin dallarını kurutup doğum anında ebelerin şifa için kullandığı bilinirmiş. 


Anneciğim penceresinden bir gece ay dedeyi çekmiş. 


                     Blog arkadaşlarımdan gelen iki kitabı bir çırpıda okudum. İlki Günler, Aylar Yıllar. 1958 doğumlu Çinli yazar Yan Lianke tarafından yazılmış kitap çok çarpıcı. Benim gibi kafayı çevresel konulara takmış bir insansanız belki uç nokta gibi gelebilen kuraklık, kıtlık konuların romanda ustaca işlenmiş halinden etkilenmemeniz imkansız. Yaşlı adamın yaşadıkları, hayat mücadelesini soluksuz okutan usta bir yazar Lianke.


                      İkinci kitap Ah , Virginia . Michael Kumpfmüller tarafından yazılmış. Ünlü yazarın son 10 gününü anlatan Kumpfmüller tarafından kurgulanmış kitap bence çok da iyi değil. Benim bu tarz yani tanınmış insanların hayatlarından kesitler alarak kurgulanıp bir roman oluşturulmuş kitaplara mesafem olduğundan, edebi bir lezzet almamamdan  dolayı ilgimi çekmiyor. Virginia Woolf'u tanımak isteyen yeniyetme okurlara belki güzel gelebilir ama zaten önyargım varken kitabı beğenmem imkansız oldu. 
Yine de sonunu bildiğin bir olayı okuduğumda yazarın gerçekten sona götüren ruh halini bu yazarın kurgulamasıyla şekillenmesi koca Woolf'a ihanet gibi geldi. 
Yine de sonuna kadar okuyup bitirdim.



Arkadaşlarla artık gelenekselleştirdiğimiz yeni yıl yemeğimizi de bu hafta içi yaptık. Arkadaşımızın hazırladığı güzel sofra da lezzetli yemekler yedik, sohbet ettik, hediyelerimizi heyecanla açtık..


                 Her birimiz güzel paketler hazırlamıştık. Zaten içeriğinden çok paketlemeye önem veriyoruz. O gece herkesin süprizli paketlerini ortaya koyduk.


      Geçen gün okula gittiğimde devasa bulutlar ile karşılaştım. Şimdiye kadar böylesine yüzeye yaklaşan bulutlar görmedik. İlk önce deniz üzerindeydiler. Sonra yavaş yavaş köye doğru geldi.



Şu bulutların güzelliğine bakar mısınız!







             Cuma yazımı bitirmeden güzel bir dua bırakıyorum. Peygamberimizin de yaptığı bu duayı çok severim, aklıma geldikçe mırıldanırım. 

            Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in duası : “Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.




















17 Aralık 2021 Cuma

Bugün Cuma

              Bir hafta sonuna daha yaklaşmışken geçen günlerde neler yapmışım bir bakalım isterseniz. Farklı bir şeyler yazıp paylaşacak değilim zira yine birbirinin aynı günler yaşadım. Tabi ki buna da şükür. Çünkü kötü bir hastalık ya da olay yaşasak bu basit günlerimizin değerini anlıyoruz ne yazık ki. Ah nerede o günler; yine sağlığım yerinde olsa da hep birbirinin aynı şeyleri yapsam. Şöyle bakkala gitsem, şöyşe şu saatte çayı demlesem, yine aynı saatte yatsam ve tekrar kalksam. Bu duyguyu şimdiden anlıyorum, şükrediyorum birbirine benzer günler yaşadığım için. 
Hele bunca toplu taşıma aracını kullanıp tüm gün hep hasta olan çocuklarla kapalı bir ortamda oturup corona olmadım ya diyorum , daha ne isteyeyim.
Haftanın ilk günlerinde hava harika bir şekilde beni karşılıyordu. Sabah saatlerinin ayazı, duruluğu bir de gökyüzünün muhteşem oyunlarıyla günaydın diyor bana. 
Bu şekilde yürürken içim hep minnet duygusuyla doluyor ve ülke de ne yaşanırsa yaşansın şairin dediği söz aklıma geliyor her seferinde ;
''Yaşamak güzel şey kardeşim!''


                Otogara ulaştığımda hemen minibüse binmiyorum. Eğer hava yağışlı değilse orada ki banka oturup etrafı seyrediyorum. Koşturan insanlar, minibüslere binenler ve inenler, vızır vızır ana yoldan geçen araçlar, sırtlarında yükleriyle uyanamamış öğrenciler, otogar kahvehanesinde oturup çay içen işi gücü olmayan amcalar. Hep o kahvehanelerde oturmak istemişimdir. Ne yaparlar, ne konuşurlar bu amcalar..


                          Karasevdalılar bitti sonunda. Uzun ve zorlu bir okuma ama nasıl güzel bir edebi tat alıyorsunuz ki bunu gerçek kitapkurtları anlayabilir. Kitabı okurken keşke bunu okumuş bir arkadaş grubum olsaydı da içinde işaret edilen bir çok olguyu tartışsaydık diye düşündüm. 



   Okulda klasik bir gün .
                  Sobalar yakılmış, çaylar demlenmiş, çocuklar gelmiş ve ilk saat o bitmeyen enerjileriyle oyuna başlamış.



            Bir gün de seraya gittik. Ben yine evdeki onlarca kaktüse rağmen büyük olanların peşine düştüm ama bu büyük olanlarda en az iki bin lira. Bahçem de hazine tutuyorum demek ki :)



               Diğer günler hava buz gibi olmaya başladı ve gün ışımadan yollara düşmüş gibi olduk. Hava  bulutlu olunca karanlık oluyor tüm yollar.


Yukarı köye çıkınca da mutlaka sis oluyor. Çoğu insan güneşli havayı sever ama ben böyle sisli puslu havalara da bayılıyorum. 



Uzun zamandır ilgilenemediğim bahçem de sonbaharın son zamanları.


Hafta içi okul sonrası çarşı pazar işlerinden sonra koşa koşa eve geldim. Gün geçtikçe evde olmaktan çok hoşlanıyorum. Evde ki işlerimi de bitirdikten sonra  kahve yapıp battaniyemin altına giriyorum. Bizimkiler gelene kadar da çıkmadan ya kitap okuyorum ya da müzik dinliyorum. 




Minik kabaklarımı boyadım bu hafta...




  Bir  hafta böyle geçti işte. Yazımı bitirmeden Ali İmran Süresinden bir ayet paylaşmak istiyorum;

Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a iman edersiniz…
Dinimizce sınırlarımız ne güzel çekilmiş, özelliklerimiz vurgulanmış. Bunun için çalışmalıyız.


Allah Resûlü (s.a.s)’in mümini tarif ettiği şu hadis-i şerifi ile bitiriyorum:
 “Mümin cana yakındır. İnsanlarla yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur. 


























14 Aralık 2021 Salı

Karasevdalılar


                    '' İnsan aşık olduğunda ya da daha doğrusu kadın aşık olduğunda ve ilişki henüz başlangıç safhasındaysa ve aşk ilişkisi hala karşılıklı itiraf etmenin çekiciliğini koruyorsa , genellikle biz kadınlar sevdiğimizin ilgilendiği ya da sözünü ettiği her konuya ilgi gösterme  mahareti sergileriz. Salt onu memnun etmek, fethetmek ya da pek kırılgan konumumuzu sağlamlaştırmak için öyleymiş gibi yapmayız, bilakis gerçekten ilgi gösterir ve o ne hissederse hissetsin ve ne aktarırsa aktarsın bize bulaştırmasına izin verir, isterse coşkunluk, açgözlülük, sevgi, korku, endişe hatta takıntı olsun bu. ''

                  Gerçekten de düşmedik mi biz bu tuzaklara zamanında. Marias yine tam isabet gözlemleriyle Karasevdalılar  kitabında bakın nasıl devam ediyor.




                  '' Ömür boyu asla durup düşünmediğimiz konuların hararetli bir taraftarı kesiliriz birden, beklenmedik çılgınlıklar ediniriz, normalde algımızın ömrümüzün sonuna dek ihmal edip üzerinden atlayacağı ve fark etmeden es geçtiğimiz ayrıntılara dikkat kesiliriz, bizi ancak bir büyülenmenin ya da bulaşıcılığının etkisiyle dolaylı olarak etkileyen sorulara enerjimizi yoğunlaştırırız,  sanki bir ekranın, bir sahnenin ya da bir romanın içinde hayatımızı sürdürmeye karar vermişiz gibi, bizi içine çeken ve kendi gerçek dünyamızdan daha fazla eğlendiren yabancı kurmaca bir dünyanın içinde yaşamaya karar kılmışız ve bu arada gerçek hayata kısa bir mola vermişiz gibi..''

                       Sevilen kişiyi hayatın merkezi yapma bu olsa gerek. Onun sevdiklerini, söylediklerini, düşündüklerini önemseyerek sanki hayatında bunlar da hep varmış gibi göstermeye çalışmak. Aşk biraz da olsa insanı kendi olmaktan çıkarıp farklı bir kişi gibi hatta sevilenin seveceği biri gibi olmaya itmiyor mu? 

                    '' Belki bunu böylece ifade etmek biraz aşırı olacak ama, sevdiğimiz kişinin hizmetine ta baştan gireriz, en azından elinin altında bulunuruz ve genellikle bunu büyük bir saflıkla yaparız, öyle ki günün birinde yerimizi sağlamlaştırıp güçlendirdiğimizde , anlattığı konular değişmemiş, ilginçliğini kaybetmemiş olsa da, vaktiyle bizde heyecan uyandıran şeye dikkatsiz yaklaştığımızı, bundan sıkıldığımızı görmenin onu hayal kırıklığı ve şaşkınlıkla dolduracağını göz ardı ederek yaparız bunu. Başlangıç aşamasında ki  heveskar sevme çabasını bir kenara bırakmamızdır bunun yegane nedeni, yoksa ta baştan itibaren rol yapmamız değil.

              Burada etkisi altına giren, rol yapmaya bilinçli olmadan gönüllü olan taraf genelde kadınlar mıdır acaba? 
             Yoksa her ilişkinin bir yönü olan güçler savaşında pasif olan tarafın doğal hali mi?







10 Aralık 2021 Cuma

Merhaba Cuma!


Merhabalar sevgili blog ahalisi!
Yeni bir haftasonu, yeni bir cuma ve aralığın ortası... Kış yavaş yavaş geliyor ama düşünüyorum da artık aralık ayında bile sonbaharı yaşıyoruz. Ne yazık ki bilim adamlarının tüm dedikleri çıkıyor. Dünya daha çok ısınıyor, kış mevsiminin süresi azalıyor yıllar geçtikçe.
Eskiden yani çocukluğumda kış aralık ayında iyice kendisini hissettirirdi. Şimdi ocak ayı bile ılık geçiyor. Günler biz hayatta ki faniler için hızlıca geçiyor. 
Geçen haftasonu yani cumartesiden başlıyalım. Evde olunca kek yapmadan olmuyor. Artık benim için yumurta kırıp omlet yapma gibi birşey oldu bu olay. 


Evde pişen ve biraz da ılıyan keke eşlikçi kahvemizi yapıp içtikten sonra sahile attım kendimi. Dalgalar eşliğinde yürümek çok güzeldi.


Gökyüzünün her halini seviyorum. Denizinde öyle..


Hafta içi sabahları otogara yürüyüş çok iyi geliyor. En fazla 15 dakika sürüyor bu ama sabahın o serin havası o kadar iyi geliyor ki.


             Minibüste tek kitap okuyan benim. Hatta diğer minibüslere de bakıyorum artık benim gibi yolda kitap okuyan kalmadı. Herkesin elinde telefon var.


                    Okula gelince ara ara bahçemize bakıyoruz çocuklarla. Soğanlar baya bir büyüdü ama marullarda hiç ses seda yok. Geçen sene ektiğimizde kısa süre de kocaman olmuşlardı halbuki.Sulamaya da gerek yok yağmurlardan dolayı. 


Biraz roka tohumu da dökmüştük , onlarda çıktılar.


       Okulda çocuklara içecek olarak ya meyve suyu ya da sütü tavsiye ediyoruz. Ama köy yeri olmasına rağmen aileler hazır paketlenmiş içecekleri tercih ediyorlar. Aslında çoğunda inek var, meyve ağaçları var. Ama insanlar da en kolayına kaçma var, kendi çocuklarına bile bunu hazırlamak zor geliyor. Böyle arada sırada annesi evde içeceğini hazırlayan çocuklara bunun önemini anlatıyorum. Ailelere de gerekli bilgileri versek de iki yapıp sonra kolayına dönüyorlar nedense.


Bu hafta içi kapımın önüne hediyesini koyup sürpriz yapan arkadaşlarıma minnettarım..


Aralık ayı dergilerimi aldım..



                      Hava güzelleşince bu fırsatı  kaçırmak olmazdı. Bisikletimi aldığım gibi deniz kıyısına gittim. Dönüşte bahçeme girerken.


Durgun gökyüzü ve deniz .. Üç gün önce nasıl dalga vardı, deli gibi rüzgar esiyordu ve sahilde yürümek imkansızdı. Şimdi ise..



                         Sahilin bisikletle gidilen son nokta da çocukluğumda gittiğimiz, önünde denize girdiğimiz bu büyük ağaç var. Onu görmek içimi sızlatsa da mutlu olduğum bir şey. Ah geri de kaldı o günler.     Tüm teyzemler ve çocukları, ananem, annem ve biz iki kardeş. Şimdi dünya da orada olanlardan iki kişi yok.


               Anneciğim internetten Tükenmez denen içeceğin yapımını öğrenmiş ve hemen yapmış. O da hiç bilmiyor bu içeceği. Bizim geçmişimizde yok. Bakalım merakla tadını bekliyoruz.

Atalarımızın kışın içtiği boza ve tükenmez sağlık kaynağı şifa depolarıymış. Günümüzde boza biliniyor da tükenmez fazla değil.
Bolca olgun muşmula, ayva, armut, elma, nar, hurma, kuru meyveler içine konuyor. Yarım avuç nohut da atmış içine annem. Meyveleri soymadan çekirdeklerini çıkarmadan doğrayarak kavanoza sırayla koyun, aralarına bal, pekmez veya şeker ilâve edip üzerine klorsuz içme suyu ilave edip kapağını kapatıp koyun bir köşeye. Arada bir kapağı gevşetip gazını almak gerekiyor.
15 gün sonra içmeye hazır oluyormuş. İçinden aldığınız su kadar su ilâve ediniz ki hiç bitmesin arada bir biraz bal veya pekmezle de beslemek iyi olur. Kokusu muhteşem oluyormuş, her meyve kendi kokusunu ortama saldığından parfüm gibi kokuyormuş..


İşte böyle geçti bir hafta da. Tüm gün koşturmaca, iş güçle geçince eve büyük bir yorgunlukla geliyorum. Evde ki işler de cabası. Gece boyunca dinlenme, sinema seyretme ve biraz kitap okumayla geçiyor. Bir bakmışım ki tekrar yataktayım. Günün hiç bereketi kalmadı. Artık kısmetse diğer cumaya görüşmek üzere.
Mutlu hafta sonumuz olsun!



Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...