15 Aralık 2020 Salı

Bir Yanımız Utanç

                         Haberleri açmak istemiyorum her açtığımda kötü şeyler göreceğimi biliyorum. Sonra diğer sosyal medya araçlarında rastlıyorum her türlü kötülük görüntülerine. Bu çağda nasıl olur savaş diyor beynim, aklım almıyor insanın insanı öldürmesini. Ermenilerin geçen aylarda masum insanları bombalaması  televizyondan ne de rahat aktı odalarımıza. Afrika ya da Afganistan'da ki binlerce masumun katledilişi peki. Bir ömür bu görüntüleri seyretmekle geçti. Yaşadığımız şu yıllar boyunca ne kadar çok savaş haberine tanık olduk değil mi? 

                      Canım sıkılıyor her gün aldığım ölüm, cinayet, taciz, kadın katliamı haberlerine. Bergman filmlerini ara ara seyretmeyi çok seviyorum . Skammen filmini izledim tekrardan. Filmde Jan ve Eva bir Avrupa ülkesinde yaşarken iç savaş çıkar ve ikisi bir adaya sığınırlar. Savaştan kaçan bu müzisyen çift üzerinden, yapılan onca savaş filmi içinde en sade olanı belki Skammen yani Utanç. Savaşın  bu kötü halinin uzak bir adaya nasıl ulaştığını, tavuktan bile korkan bir adamın nasıl ölümcül hale geldiğini, insanın tüm duygularını bastıran bir utançla nasıl başbaşa kaldığını öyle güzel anlatıyor ki Bergman.


                          Niye içimizde kötülük barınıyor sorusunu yüzyıllar boyunca herkes düşünmüş, incelemiş. Focucault zorbalığın, kötülüğün önce sıradan insanın iç dünyasında filizlendiğini söyler. Hannah Arendt'in biliyorsunuz kötülüğün sıradanlaştığı tezi vardır. Gözümüzün önünde devam eden en basit bir kötülük bir süre sonra bizim için de normal oluyor. Seyrettiğimiz bunca kötü habere karşı duyarsızlaşıyoruz ve en önemlisi toplum halinde evlatlarımıza bu merhametsizliği aktarıyoruz. İslam anlayışında bu yüzden günahların bile açıkca dile getirilmemesi istenir. Bir haksızlık, bir kötülük karşısında onu değiştirmek için elimizden gelenin yapılması istenir eğer olmuyorsa dilimizle yermemiz o da olmuyorsa kalben inkarı söylenir.  Peygamberimizin sözü şöyledir;  “Sizden biriniz bir kötülük işlendiğini görürse onu eliyle değiştirsin. Eğer buna gücü yetmezse diliyle düzeltmeye çalışsın. Buna da gücü yetmezse kalben nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”

                              Dünya da kötülüğün anlamını izah etmeye çalışan bir çok düşünür, yazar, sanatçı var. Geçen gün bunlardan fazla da ismi duyulmamış olan Yugoslavyanın kurucularından ve aynı zaman da heykeltıraş olan Ivan Mestroviç'in torunu olan Harvardlı sosyolog Stjepan G. Mestroviç'in adına rastladım. Duygu ötesi toplum kavramını ortaya çıkarmış. Merak ettiğim bu kavram için kitabını alıp okumak istiyorum. Bir çok yoldan kötülüğün niye var olduğunu, ne yapmamız gerektiğini görüyoruz ama uygulamakta ne kadar başarılıyız, bilmiyorum...





10 yorum:

  1. İnsanların, milletlerin, devletlerin, oluşumların amaçları var. Bu amaçlara ulaşmanın yolları da bazen kötülükten geçiyor. Ve ne yazık ki bazı insanlar, bazı milletler, bazı devletler ve bazı oluşumlar amaçlarına erebilmek için kötülüğü seçiyor. Kötülüğü seçenler olduğu sürece savaşlar da olacak. Korkarım en kazananlar da kimselere zararı dokunmayan iyi insanlar, iyi milletler, iyi devletler, iyi oluşumlar değil, "kötülüğü seçen en güçlüler" olacak!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki bu güçlerin elinde yok olup gidiyor binlerce masum. Dünya
      ilk zamanlarından beri bununla uğraşıyor. Böyle gelmiş böyle
      gidecek, her zaman kötülük, şiddet olacak ama tepkimiz olmalı
      en küçük boyutta olsa da.

      Sil
  2. Hayat çok ciddi işliyor fakat bu ciddiyet bize fazla olduğundan uzak durmaya çalışıyoruz sadece.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kapımızın önüne gelmeden, canımız yanmadan da tepkimizi koymalı,
      kötülüğe hizmet etmemeliyiz bence..

      Sil
  3. Merhaba! Yayınlarınızı okudum ve çok beğendim. Bloğunuzu takipteyim. Sizide bloğuma davet ediyorum davetimi kırmaz gelirseniz çok mutlu olurum.

    Blog adresim: https://yusufakmann.blogspot.com

    YanıtlaSil
  4. Dunya gitgide yaşanmaz bir yer oluyor, gerçekten...

    YanıtlaSil
  5. nefis ve kalp arasında kalan insan nefsi tercih edip kalp ehli olmaktan uzaklaşıyor. reklemı filmi dizisi sosyal medyası derken nefsi besleyen o kadar çok şeye maruz kalıyor ki insanlar. büyüklerin savaş merakını bir yana koyalım bir lise öğretmeni olarak şunu derim ki en büyük zorbalık gençlerin birbirine yaptığı. o kadar acımasız bir şekilde eleştirebilmek, ben irkiliyorum her seferinde. biz lisedeyken kesinlikle böyle değildi. yediğimiz içtiğimiz ve seyrettiğimiz her şey biz hiç fark etmeden karakterimizin bir parçası oluyor.
    hani güzel bir söz var ya iyiliğe iyilik her kişinin harcı, kötülüğe iyilik er kişinin harcı derler. dedemin bir numaralı söylemiydi. şimdi dişe diş göze göz bir mücadele taaa ana kucağında öğütleniyor. büyük devlerin çıkar çatışmaları bana son derece olağan gelmeye başladı. bizim sıradan ve gündelik hayatlarımızdaki çatışmaları görünce.
    dünya imtihan yurdu. tabi ki sınanacağız. ama iyiliği emredip kötülükten sakındırmak hali hiç bu kadar boynu bükük ve sahipsiz kaldı mıydı acep diye sormadan edemiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi ki anasınıfı öğretmeniyim diyorum bu yüzden biliyor musun. Onların daha
      kirlenmemiş halleriyle vakit geçirmek her defasında bana şifa oluyor. ortaokul hele liselilerin halleri, konuşmalarına etrafta rastladıkça umudum iyice tükeniyor.
      kızımdan da yabancı değilim etrafında olanları anlatıyor ya da gösteriyor
      Aman Allahım diyorum küçücük bir kasaba da bunlar nasıl olur?
      Kızım bunları gösterme bana, hatta sen de bakma, kalbimiz
      karardıkça kararıyor yoksa. ama ben artık belli bir yaşa gelmişim peki bu çoluk çocuğun maruz kaldığı orantısız , şiddet dolu görüntüler ne olacak.
      böyle büyüyen çocuklar sonra kolaylıkla acımasızlığa hizmet ediyorlar.

      Sil
  6. Bende çok üzülüyorum, bu nasıl gidiş ve nereye varacak.. :/

    YanıtlaSil

Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...