28 Nisan 2020 Salı

Nisan Ayı Okuma Listesi


         Bakıyorum da okuma hızıma, hafta da bir kitap gibi gözüküyor. Acelesi yok tabi. Bazı kitaplar hiç bitmesin isteniyor; yavaş yavaş okunup üzerinde uzun uzun düşünülüyor. Bazıları çok uzun oluyor, 4 yüz 5 yüz sayfa olanlar okuması uzun sürüyor tabi. 
Bakalım nisan ayında hangi kitapları okumuşum.
İlk kitap Diyarbakır'ı yemekleriyle, adetleriyle, azınlık halkıyla tanıtan Amida'nın Sofrası.


          Yazar Silva Özyerli kendi ailesi üzerinden Diyarbakır yaşam kesiti sunmuş bize. Öyle çok seviyorum ki böyle kitapları, sanki o yıllara dönüp o mahallede o şehirde yaşamış , o havayı solumuş, o zorluklara katlanmış kadar oluyorum sanki. Bir de yanında neredeyse kaybolmuş yemek tarifleri olunca...


       Arkadaşımın hediye ettiği Fatma Barbarosoğlu kitaplarından biri de İki Kişilİk Rüyalar. Yazar kitapta günlük yaşam döngüsünde kadının yerini anne, eş, kardeş rollerinde sorgularken çağın ritmine ayak uydurma sürecinde çoklu görevler üstlenerek değerlere yabancılaşmasına da dikkat çekiyor.


       Diğer okuduğum kitap Uzakların Saldırısı. Furkan Çalışkan yazılarını  dergiden de takip ediyorum, sevdiğim bir yazar. Ayrıca güzel şiirler yazan bir şair. Bu düz yazı kitabı şiirlerini oluşturan günlük tuttuğu notlar, Meksika'dan Bosna'ya uzanan dip notlardan oluşmuş bir kitap.


             Diğer kitabım Peter Wild Ketebe Kitaptan çıkan Akira Kurosava'nın yaşamının ve filmlerinin anlatıldığı kitap. Kurosava sevdiğim yönetmenlerden. Bir çok filmini seyretmiştim zaten, kitapta her filmin arka sahnesi de anlatıldığından oldukça yararlı bir okuma oldu.



                 Vee gelelim en sevdiğim yazar Benhard'a. Daha önce okumadığım bir kitabını aldım Ucuzayiyenler. Güzel bir çeviri sayesinde yeniden Thomas Bernhard okumak güzeldi. Oldukça kısa bir kitap, 2 günde bitmişti.


              Ve ayımızı yine Fatma Barbarosoğlu kitabı ile bitirdim. Yine çok güzel bir okuma oldu benim için.




































25 Nisan 2020 Cumartesi

İnsanlık Bu kadar mı?

                      Netflixte izlediğim The Platform filmi akışı ve kurgusuyla bilindik filmlerden. Konusu belli zaten dünyanın sorunu; insanların aç gözlülüğü. Ama seyredilmesi, ders çıkarılması filmlerden. 300 katlı bir platform düşünün; her katında mahkumlar kalıyor. En üstte ki kattan itibaren günde bir öğün mükellef bir sofra hazırlanıp aşağı katlara doğru iniyor. Her katta belli bir süre duruyor ve insanlar karnını doyuruyor. Yemekler herkese yetecek kadar aslında. Ama insanların aç gözlüğü, nimete saygısızlığı, bencilliği birleşince aşağıda kalanlara yalnızca tarumar bir sofra düşüyor paylarına. İşin ilginç yanı üsttekiler belli bir süre sonra aşağı iniyor. Günümüzle ne kadar örtüşüyor değil mi?  Şimdiyi düşün, aç değilsen ne mutlu geriye kalanın canı cehenneme..



                           Jhon Cheever'in Yüzücü kitabında Dev Radyo adlı bir öyküsü var. Bir çift evlerine bir radyo alır ama bu radyoyla tüm apartman da bulunanları dinleyebildiklerini görürler. Öyle ki apartmanda olanlar radyo da canlı olarak yer alır. Öykü de radyo üzerinden toplumun para düşkünlüğü, hırsızlıkları ve ahlak düşkünlükleri ortaya konur. Hiç kimse göründüğü gibi değildir. Ama belli bir süre sonra karı koca dinlemekten vazgeçerler. Hayatın tekrar yalan yüzüne dönerler, klasik müzik dinlemeye başlarlar. Çünkü gerçek yüzünü gördükleri insanlara katlanmaları mümkün değildir. Ne var ki zamanla karı koca eleştirdikleri komşulardan hiç farklı olmadıkları, ikiyüzlülük yaptıkları ortaya çıkacaktır.
                     Bu düzen de biz nerede duruyoruz, bir düşünelim..


















17 Nisan 2020 Cuma

Cuma Gelmişken..


Merhaba, bir cuma daha geldi hoşgeldi. Şükür bugün de sağlıkla evdeyiz, annemler ve kardeşim, akrabalarımız ve komşularımız iyiler. Salgın hastalık bizimde kasaba da kol geziyor hatta ana oğul bir ölüm yaşadık, tanımıyoruz ama insan duyunca çok şaşırıyor ve üzülüyor. Fotoğraflarını gördük gazete de, gayet sağlıklı isu çalışanı bir adam, nasıl olur diyor insan. Çok düşünmek moralimi bozuyor tabi ki, fazla kaptırmak istemiyorum ve olumlu halleri görmeye odaklanıyorum, başka çaresi yok.
Şükürler olsun ki bu sarı evde yaşıyorum bir bahçe içinde. İlk aldığımızda 70 yıllık bakımsız bir evdi. Bir çok şeyiyle uğraştık, dolu ağaç ektik avuç içi kadar yere. Etrafta binalar çok tabi ki, çünkü şehrin göbeğindeyiz. Ama burası bizim kurtarılmış bölgemiz.


               Bu cuma yazım bol çiçek içerecek. Çünkü evdeyken yapılanlar sabit. Ama baharın gelmesiyle doğa coştu. Kimi zaman sımsıcak kimi zaman soğuk hava oluyor. Biz de her fırsatta bahçeye çıkıyoruz. Masamızı açıp kahvaltıyı artık bahçede yapıyoruz.


               Güneşli yerde hep oturan benim devamlı üşüyen biri olarak. Bahçe ön duvarımızı kireçle boyadık geçen hafta. Tertemiz oldu, toprağı da kazıp havalandırdık. Bu hafta yağan yağmurla daha da bitkiler coştu.



Arka bahçede ki  kiraz ağacım tomurcuk halindeydi. Bir hafta da hepsi iyice açarak bembeyaz oldu. Japon akçaağacım bile kırmızı yapraklarıyla canlandı bu sürede.


Açelyaların tam açma zamanı..



      Sabah uyandığımda penceremi açtığımda kiraz ağacımı görüyorum.


Ekmek yapanlar kervanına ben de katıldım ama benim ki bir değişik oldu.


Bunun dışında battaniye örüyorum. Bitti bitecek gibi. Bakalım ne zaman sıkılacağım bu örgülerden. Ama örmek güzel bir terapi. Bitirirsem yerine ne koyarım bilmiyorum.


Kitap okuyup biraz film, belgesel derken zaten gün bitiyor. Bu sıralar İstanbul MUBİ ye üye oldum ve burada her gün bir festival filmi seyrediyorum. Üstelik 30 gün ücretsiz. Meraklılarına duyrulur.
Cumamız hayırlı olsun, bu hafta sonu hep birlikte evdeyiz, sağlıkla kalalım!
















13 Nisan 2020 Pazartesi

Hadi Yap !

                  Kendim yapıyorum belki sizin de ilginizi çeker diye hazırladım bu yazıyı. Şu günlerde herkesin tutturduğu bir yol var tabi ilgi ve alakasına göre. Meşguliyetlerimiz ve sorumluluklarımız farklı ama ortak bir şeyler yakalayabiliriz. Evden çalışma hayatınız olmayınca tam bir emeklilik provası yaşıyorum gibi geliyor.Emekli olunca daha çok gezerim, seyahat ederim hatta bazı şehirlerde haftalarca kalırım diye hayallerim vardı. Bunlarsız bir zaman dilimindeyim artık, stabil bir hayat sürüyorum ama inanın daha hiç sıkılmadım. Belki ev hayatını yıllardır çok özlediğimden, belki yıllardır erken kalkmanın sıkıntısını hep yaşadığımdan, bilmiyorum.
                Gelin şunlarla başlayalım..
             
          1. İstediğiniz Saatte kalkın:
                Çalışma hayatım boyunca çok erken saatlerde kalkmadım aslında. Saat 8 civarı kalkarım, hazırlanırım ve okula giderim. Yine de her uyanışımda hala uykum vardır. Hele kışsa mevsim o sıcacık yorgandan hiç çıkmak istemem. Hatta acaba bugün günlerden ne diye ayılmaya çalışır eğer hafta sonuysa öyle seviniyorum ki. Ve tabi sonra uykuya devam.
            Yaşlanınca zaten istesen de uyuyamıyorsun, erkenden kalkıyorsun yatakta boş boş dönüp duracağına.Kalkınca bir bakıyorsun önünde koskoca bir gün. İyisi mi elimizde bu fırsat var, yataklarımızdan çıkmayalım diyorum :)
         2. Çay Demle mutlaka kendine;
          Sabah kahvaltısıyla başlayan günün en güzel açılışı bergomatlı çay bence. Gün boyu çay içmem ama kahvaltı da olmazsa olmazım. Hatta kahvaltı bitince hiç masayı falan da toplamam, elime keyif çayımı da alır salona geçerim. Müziğimi açar dergi ya da kitap okurum. Galiba bu emekli olursam yaptığım ritüellerden biri olacak çünkü çok seviyorum.


                                       3.Kitap Oku;
                               Kitap okumadan geçen bir günüm yok gerçi ama şu zamanların en büyük arkadaşının kitaplar olduğunu rahatça söyleyebilirim. Herkesin seveceği bir kitap türü var, elinizde yoksa internetten sipariş verebilirsiniz. Ben eski okuduklarıma da dönmek istiyorum bu süreçte ama elimde okumadığım 4-5 kitap var şu sıralar.

                                      4.Bir Belgesel Seyret;
                                 Artık dizi izlemekten çok belgesel seyretmeyi çok seviyorum ve çekilmiş birbirinden güzel belgeseller var. Saçma dizilerle günü öldürmektense bunlara bir bakın derim.
              1. Aile Olmak Belgeseli
                                  2. Morgan Freeman ile İnancın Hikayesi
              3. Trt 2 de İzler ve Suretler
              4. Işığın Masalları
              5. Eartlings
              6. Baraka ve Samsara Belgeseli


                            5.Bir Hayal Kur;
               Hayaller insanı yaşatır, dinç tutar ve canlılık verir. Bir hayal tutalım en azından. İçimizde yeşertelim, bizi motive etsin, yaşam enerjimizi arttırsın. Ne olduğu da önemli; basit ve faydalı olsun hepimiz için. 
                      
                           6. Müzik dinle;
                 Ben bir çok şeyi gerçekleştirirken diliyorum. Yazarken, okurken, yemek pişirirken, bahçe de ya da balkonda. Radyo çok dinliyorum. Telefonuma RadioGarden  bir uygulama indirdim mesela. Tüm gün oradan dinliyorum. Dünya üzerinde çalan tüm radyolara online ulaşabiliyorsunuz.

                          7. Bir Şiir oku;
                    Her gün bir şiir okumayı huy edindim nedense. Bir anda bir yerlerden karşıma çıkıyor günün süprizi gibi. Geçen gün not ettiğim ve çok beğendiğim Ahmet Erhan şiirini paylaşmak istiyorum;         
                                                  Anne ben geldim, üstüm başım
                                                 Uzak yolların tozlarıyla perişan
                                                 Çoktan paralandı ördüğün kazak
                                                 Üzerinde yeşil nakışlar olan
                                                 Anne ben geldim, yoruldum artık
                                        Her yolağzında kendime rastlamaktan
                                        Hep acılı, sarhoş ve sarsak
                                                Şiirler çırpıştıran bir adam
                                        Kurumuş kuyunun suyu, incirin
                                               Sütü çoktan çekilmiş
                                               Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
                                               Ayrık otları, dikenler bürümüş
                                               Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
                                      Atnalı ve sarmısak duruyor ama 
                                              Oğlum, mektup yaz diyen 
                                              Sesin hâlâ kulaklarımda
                                              nne ben geldim, ağdaki balık 
                                             Bardaktaki su kadar umarsızım
                                             Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
                                             Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın      

                               8.Çiçek ek, sula ve büyümesini izle;

                      Ben bu sıralar çok ektim.Zaten bahçede ki saksıları değiştirdim, topakları yeniledim, yeni fideler ektim. Dünyanın en güzel şeyi gibi geliyor çiçeklerle uğraşmayı seviyorum. En son 2 tl ye bu laleyi alıp bahçeye ektim.
   


                                  9. Bir şey Pişir;
             Şu sıralar bir şeyler pişirmeyen yoktur sanırım. Ama yine de çırpın, karıştırın ve yoğurun diyeceğim. Uğraşması, fırına atması ve sonucu beklemesi güzel bir süreç, tavsiye ederim. Tabi ki en güzeli de yemesi:)




                                10. Bir Dergiyi takip et;
                     Dergi okumayı da çok seviyorum. Ot, Kafa, Cins, Sabit Fikir sevdiğim dergiler. Sabahları kahvaltım bittikten sonra çayımı da alıp dergilerime gömülürüm. Bazı dergilerin geçmiş sayılarına yarı fiyatına ulaşabilirsiniz.



                          11. Örgü ör, nakış işle, resim yap;
                          Mutlaka bir hobiniz olsun. Neyi görmeyi seviyorsanız onu yapmaya çalışın bence.Örgü yastık, battaniyeleri çok seviyordum ben de ve denedim, öğrendim. Şimdi ev örgü dolu. Artık bu tür yapmak isterseniz izleyip öğrenebileceğiniz dolu videolar var.Bu yüzden ben
bilmiyorum demeyin.




                                    12. Bir hikaye , bir kıssa anlat;
     
               Her zaman küçük öyküleri, kıssaları sevmişimdir. Siz de bir çok kaynaktan ulaşabilirsiniz bunlara. Sonra da aile sofrasında, bir akşam çayını içerken ya da hep beraber vakit geçirirken bunu paylaşabilirsiniz. En güzel kıssalar Mevlana'nın Mesnevisinde benden söylemesi.

                                  13. Bir Dua Öğren;
                          Duanın gücüne inanırım, Yüce Allah her zaman kendisine duayla istekte bulunulmasını, sonra sabredilmesini, kabul etmeyeceği duanın olmayacağını söylemiştir. En güzel dualar Kuranı Kerim'dedir zaten. Benim de çok sevdiğim ve aklıma geldikçe yaptığım Hz. Süleyman'ın duası var,sizinle paylaşmak istiyorum;



                                          14. Gökyüzüne Bak ;
                                  Bunaldın mı, için mi sıkıldı, çok mu mutlusun ya da için içine sığmıyordur, şöyle derin bir nefes al ve başını kaldır. Gökyüzüne bak. Öyle iyi gelecektir ki. Herkesin bakabileceği bir deniz, göl, orman manzarası yoktur ama gök hep durur başımızın üzerinde. Hepimizindir..

                                          







                 



















10 Nisan 2020 Cuma

Cuma Gelmiş

                                         Günlerin hangisi olduğunu unuttuğum zamanlardayım. Bunu hep düşünürdüm;  bu koşturmaca nedir ipin ucunu yakalayamıyoruz, günler ardı ardına geçiyor. Şöyle günleri, haftaları önemsemeyeceğim bir zaman gelecek mi diye. Meğer böyle bir şeyle gelecekmiş. Salgınla başlayan yeni hayatımız içinde ki kaygıyı fazlasıyla taşıyor tabi ki. Oh evde ki hayat ne rahatmış diyorum ama içimde yine de bir sıkıntı var. Herkeste durum böyle aşağı yukarı. Yine de çok bunalıma girip ne olacağız, ne yapacağız diye karalar bağlamıyorum. Dünyanın böylesine geçici olduğunu bir kez daha anlıyor insan. Bir sele kapılmış gibi gidişte ben de ömrümü oynuyorum işte. Bir çok şey dışımızda gelişirken günü yaşamaya devam ediyorum. Sartre'ın Bunaltı kitabı en sevdiklerimlerinden. Bir yerinde şöyle der ;
         ''Şimdi kimseyi düşünmüyorum, sözcükleri bulmak için bile çabalamıyorum. Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş bir şeyler akıyor içimden. Dokunmuyorum, bırakıyorum gitsin. Sözcüklere bağlanamadığım için düşüncelerim çoğu zaman karmakarışık. Belirsiz ve hoş şekiller halinde ortaya çıkıyor, sonra kayboluyorlar, hemen unutuyorum onları.''
                    Cuma ile bir döküm yapmaya devam. Her cuma anneme ve kendime çiçek almaya devam ediyorum. Kayınvalidemlerde burada yaşıyor ama o sevmediğinden ona almıyorum. Frezyalar çıktığı için halama da almıştım geçen hafta. Bu hafta çiçeği değiştirerek bunları aldım ve pazardan geldiğim gibi vazoya koydum.



         Koltuğumun önüne gelecek şekilde sehpama yerleştirdim. Thomas Bernhard bu tür şeyleri görse o küçümser bakışlarını gezdirir ve acınası bizler için şöyle derdi herhalde:

            ''Herkes mutlu bir insan gibi görülmek istiyor, asla mutsuz olarak değil, her zaman tamamen sahteleştirilmiş olarak, hiçbir zaman gerçekte olduğu gibi, yani herkesten daha mutsuz olarak değil. Hepsi de her zaman mutlu ve güzel görünmek istiyor fotoğraflarda, hepsi de çirkin ve mutsuz oldukları hâlde. Fotoğrafa sığınıyorlar, kasten, onları tümüyle sahtelik içinde mutlu ve güzel ya da hiç değilse gerçekte olduklarından daha az çirkin ve daha az mutsuz gösteren fotoğrafta büzülüp kalıyorlar. Fotoğraftan, arzuladıkları ideal görüntüye ulaşmayı umuyorlar, fotoğrafta arzulanan ve ideal olan bu görüntüyü yaratmak için, en korkunç çarpıtma bile olabilir bu, her türlü aracı kullanıyorlar. Bu arada kendilerini ne kadar korkunç ve ürkütücü biçimde rezil ettiklerinin farkına bile varmıyorlar.''



                   Sabahları kahvaltıdan sonra çayımı da alıp oturduğum yerden gördüğüm canım çam ağacım. Kızımın doğuşunda bu çam ağacını alıp saksıya ekmiştik. Belki bir gün bahçemiz olur niyetine. Gerçekten de evrene hayallerini göndermen ve küçücük bir noktasından başlangıç yapman gerekiyor gibi geliyor bana. O zamanlar öylesine yapılan bir dilek beş yıl sonra gerçekleşti ve şimdi ki bahçeli evimizi aldık. İşte şimdi evim kadar olan bu ağaç bir zamanlar saksı da ki minik çam ağacı.




        Kırlangıç fırtınası kaç gündür devam etti ne güzel. Çok severim rüzgarı, fırtına ve gök gürültülü yağmuru. Yağmur o kadar yağmadı ama bu fırtına çok iyi geldi bana nedense. Geçen gün halam turşun varsa getirir misin deyince çıktım evden. Bize yakın oturur, dönüşte denizi gördüm nasıl dalgalar vardı anlatamam. Kırlangıçlar için miydi bu bilmem ama deniz köpük köpük harikaydı. Bir kaç fotoğraf çektim hatta biraz video. Anneme gönderdim, o çok sever bu tür videoları. İkimiz aynıyız,doğaya dair ne varsa severiz.



              Kırlangıçlar suya akın uçarlarsa yağmur geliyor demekmiş. Nisan da yağan yağmura Jale deniyormuş. Bu yağmurların şifa getirdiğine inanılıyor. Hatta kırlangıçotu denen bir bitki de bu dönemde çıkarmış ve gözlere iyi gelen özelliği varmış.




Dönüşte bahçeme bakıp şöyle bir hemen eve çıktım. Rüzgar çok olduğundan bir şey yapılmıyor. Bugün biraz kireç alıp duvarları boyama niyetim var. Hava da daha iyi düne göre. Biraz bahçe
bakımı iyi gelecek ruh halime. 
Yeni bir cuma başlarken nisan ayında, yağan yağmurlar gibi şifa getirmesini dilerim.
Mutlu ve sağlıklı haftalar..







7 Nisan 2020 Salı

Biraz Bahar Gerek



                       ''biraz bahar gerekiyor allahım ben hiç iyi değilim
                           biraz çağla birkaç erguvan gerekiyor
                          ahmet hamdi tanpınar biraz da zarifoğlunun geç dönemleri
                         sağcılık gerekiyor biraz, biraz isyan, biraz unutuş''


        İsmil Kılıçarslan şiirinde dediği gibi bahara, güneşe ihtiyacım var. Gri ve soğuk, rüzgarlı ve sağnak yağışlı havaları çok sevsem de kırları, patlayan tomurcuklu ağaçları, sarıya boyanmış tarlaları çok özlediğimi farkettim bugün. Dün gece izlediğim belgeselde belki hormonlarımı harekete geçirdi, doğaya atmalıyım kendimi dedim her nekadar da bu günlerde imkansız olsa da . Footprints: The Path of Your Life belgeseliydi seyrettiğim. 11 kişi düşünün birbirini tanımayan, farklı mesleklerde ve kişiliklerde tam 1o erkek bir rahiple birlikte 500 mil uzunluğundaki Camino de Santiago yolunu yürümeyi kabul ediyor  ve inançlarını sınadıkları 40 gün süren yolculuğa çıkıyorlar.
Camino de Santiago ismini 4 sene önce yaptığımız Bilbao seyahatinde görmüştüm. Uçağımız Bilbao'da bizi indirdikten sonra Santiago'ya devam ediyordu. Neden buraya devam ediyor diye merak edip araştırınca burasının Hıristiyan hacılar için önemli bir rota olduğunu öğrenmiştim.
       Neyse, belgeselde bu rota da uzun bir yürüyüş yapıyorlardı ve geçtikleri dağlar, tepeler, köyler öyle güzeldi ki sanki ben de yürümüş oldum. Yurt dışında gezdiğimiz dağ rotalarını hatırladım.


                        İnsan doğaya bağımlı. İçinde olmasa da bir resmine, bir görüntüsüne muhtaç kaldığını hissediyor ve yüzünü o yöne çeviriyor. Geçen sene ki köyde çektiğim fotoğrafları buldum. Tekrar bir yerlere koymalıyım dedim. Bugün ki yazıma ekledim ben de. Uzun geçen günlerimiz yavaşlattığımız hayatlarımızla bize iyi geliyor gibi. Herkes evlere kapanmakla soluklandı sanki. Bu salgınla bir çok şey değişecek diyenler var ve bence de bu başladı bile. İnsanlar yanında bulunan komşusunun, yaşlı akrabasının farkına vardı. Arayıp sormaya, yardım etmeye, bugünlerde iyi birşeyler yapmaya istekli hale geldi gibi geliyor. Evlerde ki zamanımızda eğer kafalarımızı şu kahrolası görüntü makinelerinden kaldırabilirsek iç sesimizi duyacağız artık gibi geliyor. 
                       Doğayı kendi haline bıraktık ne güzel. Biz olsak da olmasak da düzen devam edecek, ağaçlar çiçeklenecek, baharlar gelecek. Biraz isyan, biraz unutuş gerekecek normale dönmek için.














3 Nisan 2020 Cuma

EVDE CUMA

                   
             Bazı insanlar hastane odalarında canını kurtarmaya çalışırken bir çoğumuz evlerimize kapanmanın iyi mi kötü mü olduğunu tartışıyoruz, şurada 3 hafta geçmesine rağmen biz hiç sıkılmadık, aslında ben evcimenim sloganları atıp kendimizi kandırıyoruz. Belki de kötü bir şey değildir bu kandırmalar. Salgın bir hastalıkla dengemiz bozuldu, özgürlüklerimiz elimizden alındı. Bir çok halkın yıllardır çektiği çileyi 2-3 haftadır konforlu alanlarımızda çekmeye çalışıyoruz. Ama hala şımarıklık içindeyiz. 
Uzun saatler hala bana kısa geliyor, dört duvar arasında olsam da yapacak çok şeyim var. Geçen gün tekrardan Kış Uykusu'nu seyrettim. Kapadokya'ya gidip emekli olmuş Aydın kardeşine kızıyordu; ''valla odam, kitaplarım neredeyse ben orada hiç sıkılmam. Oyalanmak lazım, tutkuyla yapacakların olması lazım. Sen de hiç biri yok ve sıkılıyorsun'' diyordu. Küçücük odasında yazı yazıp kendi kendine yetiyordu.



Canıyla boğuşan onca insan varken şükür yaşıyorum, sağlıklıyım demekten bile utanır hale geldi insan. Ama yapacak bir şey yok, bizimde bağışıklık sistemimiz için moral en büyük ilaç. Sabah uyanır uyanmaz perdemi çekip sokağa bakıyorum. Kiraz ağacım karşılıyor beni. Bu yıl da tomurcuklarını görüyorum şükür diyorum içimden. Sonra Peygamberimizin sabahları yaptığı dua geliyor aklıma. Her gün söyleye söyleye ezberledim;
''Allahım bugün de bana faydalı ilim, hayırlı rızık, kabul olunan amel ver''


                  Sokağa artık hafta da bir çıkıyoruz ama geçen haftalarda Yalova'nın Çiftlikköy'le olan arasında ki deniz kenarında yürümüştük. Öyle güzel bir yol yapmışlar ki, bir yanın deniz..


                         Burada Ataürk'ün Yürüyen Köşkü var. Artık ziyaretçi almıyorlar ama dışarıdan da çok güzel. O koca çınar ağacını özlemişiz. Öyküsünü bilmeyenlere biraz bahsedeyim..

                            ''Atatürk, 21 Ağustos 1929 tarihinde Ertuğrul Yatı ile İstanbul’dan Bursa’ya doğru gitmek için yola çıkar, Yalova açıklarından geçerken gördüğü çınar ağacından çok etkilenir ve sahile çıkarak bir müddet dinlenir.Atatürk bu çınar ağacının yanına küçük bir ev yapılmasını ister. 22 gün gibi kısa bir sürede ahşap iki katlı bir ev ve eve ek betonarme toplantı salonunun inşaatı tamamlanarak 12 Eylül 1929 tarihinde kullanıma açılır.
                  Bundan 1 yıl sonra (1930 yılında), Atatürk sahildeki Köşküne tekrar geldiğinde, bahçıvanı ağacın bir dalını keserken görmüştür. Bunu neden yaptığını sorduğunda bahçıvan “Paşam, bu dallar çatıya zarar vermektedir” cevabını alınca tarihe geçen şu emri vermiştir: “O dal kalacak Köşk gidecek!” Bunun ne anlama geldiğini bahçıvan daha sonra anlayacaktır. Gazi’nin emriyle İstanbul’dan getirilen bir teknik ekip 8.8.1930 tarihinde (üç gün içinde) bu binayı raylar üzerinde 4 metre 80 santim doğuya kaydırır! Atatürk  Köşk’ün yaklaşık 5 Metre kaydırılma çalışmalarına, bizzat nezaret etmiştir.''
Bilgiler buradan


Onun dışında herkes gibi evdeyiz. Son 3 gündür canımı sıkan ev içi olaylar olmasına rağmen moralimi yükseltecek işlerle uğraşmayı bırakmıyorum. Evde ailece daha fazla vakit geçirdiğimiz için bunu fırsat bilerek daha fazla muhabbet, birlikte etkinlik istiyorum ama herkes eline telefonu alarak köşeye çekilmeyi tercih ediyor. Birlikte film, belgesel seyredelim diyorum kızım beni despotlukla suçluyor artık ve benim saçma sapan filmlerimi izlemek istemediğini söylüyor. Gündemde ki seviyesiz tüm filmleri, şarkıları, videoları tüm gün zaten seyrediyor. Gençliği esir eden bu döngü de başta kendi kızımı kaybediyorum. Tamam biraz kitap okuyalım beraber, gel yarım saat olsun diyorum ondan da nefret ediyormuş ve aslında hiç kitap okumayı sevmemiş. Düşünebiliyor musunuz, elimden 8 saat kitap eksik olmaz, aileler örnek olacak ki kitap okuma alışkanlığı gelişecek çocuklarda denir. Ya inanmıyorum ben buna. 
Keman çalmayı durup dururken kendi istemişti 2 sene önce ve ben çok sevinmiştim. Çünkü daha ilkokul başladığı zamanlarda bir müzik aletini çalmasını istemiştim ve reddetmişti. Şimdi o keman evde olduğumuz sürece eline alınmadı. Tamam başka sevdiğin bir şey yok mu diyorum haa bu arada ders çalışmayı geçtim. Defter, kitabın yanında telefon kafa orada yapılan dersten ne kadar hayır gelir. Liseyle beraber önlenemez bir başıboşluk içine girdi ve evde bunu dert eden bir benim.


                Tamam deyip bu son 4 gündür onu tamamiyle boş bıraktım. Sabah en geç 10 da kalkmasını sağlıyordum artık öğlene doğru kalkıyor ve yüzünü yıkadığı gibi telefonu ele alıp yatağında oturuyor. Odası kapalı arada mutfağa ya da banyoya gidiyor. Hiç mi insan üzülmez, annemi kırdım biraz dikkat edeyim ama bunu gördükçe daha çok üzülüyorum. Dediğim gibi moralimi düzeltecek çarelerden biri mutfak. Kek yaptım kendi kendime geçmişte ne güzel birlikte yapardık diye anımsayarak.


                        Geçen günlerde hava bir günlüğüne çok güzel olmuştu. Hemen bahçeme inerek biraz iş yaptım. Yabancı otları temizledim, saksıları değiştirdim, kaktüslerimi ön tarafa taşıdım, taşları süpürdüm. 


                  Hatta masayı ve sandalyeleri çıkarıp yıkadım ertesi gün otururuz diye. Ama kısmet olmadı, hava çok soğudu. Kaç gündür evdeyiz, dışarı çıkamasak da balkonlar yada bahçe ne iyi geliyordu insana. Neyse sağlık olsun demekten başka çaremiz yok..



Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...