15 Ekim 2018 Pazartesi

Büyük Ağaçların Gölgesinde


Usul usul girerler hafızanın bohçasına.
Onları çöp ya da nadide bir antika haline getiren hatırlandıkları zamandır. Saklanırlar salınarak çıkacakları ana kadar.
Bir ses, bir ışık, bir koku ya da bir name eşliğinde ansızın hücuma geçerler derinlerden. Çocukluğumun incir ağaçları doluyor odaya...

                Ahir Zaman Gülüşleri kitabında ki ilk öyküsüne böyle başlar Fatma Barbarosoğlu. İncir ağaçlarının tılsımlı bir yanı var benim de hayatımda. Küçükken aman altında durmayın oynamayın kötüdür diye uyarırdı büyüklerimiz. Bir de ağaçtan düşersek sakatlanırsın diye korkuturlardı. Kimbilir belki de doğrudur, yaşanan olaylar sonucu söylenmiştir belki de. Her ağacın güzelliği, öyküsü farklı. Kimisini görünce etkileniriz, kimisinden korkarız, kimisi bizi çocukluğumuza götürür. 
             


Gezilerimiz sırasında çeşit çeşit ağaca rastlarız. Her defasında onları fotoğraflamadan  durumam. Mesela bu ağaca  Ayvalık sokaklarında rastladık yürürken. Altına da mahalleli bir bank koymuş. Çınarları çok seviyorum zaten, öylesine heybetlidir ki her seferinde her görüşte uzun süre altlarında oturmak isterim. Bu  bankta da oturmuştuk  hemen. Güneş oldukça etkiliydi ama çınar sayesinde nefes almıştık.


Başka bir çınara da Marmara adasında rastladım. Evlerin arasında tüm heybetiyle,  dalında ki salıncağıyla duruyordu sakince. Bir ağacın yanından mutluluk duymadan geçmeyi anlayamıyorum diyor Dostoyevski. Yüreği olan herkes bunu hissediyordur. 



                                                  Ben ağaçların soyundanım
                                           Ve bu 'bayat' havayı solumak
                                           kederlendiriyor beni,
                                           Ölen bir kuş
                                           uçuşu unutmamayı öğütledi bana     
    
                         diyor  ya Füruğ Ferruhzad. Her haftasonu koşa koşa bu ağaca gidiyorum. Her mevsim döngüsünde farklı olan ağaçlar başka güzel değil mi?  


Doğa güzelliğiyle bilinen İsviçre'de karşımıza çıkan bir ağaç. İki kesişen yolun tam ortasında. Hem de altında bir bank var. Tam istediğim gibi, bizi davet ediyor anında. Öyle duyarsız geçemeyiz,tabi ki oturuyoruz..


Yine bir bank. Bu sefer iki komşu ağacın arasına kurulmuş. Bisikletle gittiğimiz köyde. 


Bir de böyle yalnız ağaçlar vardır. Aslında burada olmaması gerekir, plajda kumların içinde kışın yapayalnız yazın kalabalık, kimseye faydası dokunmadan..



Amasra sokaklarında gezerken bir cami avlusunda ıhlamur ağacı. 

Tanıdığım bir ağaç var.
Etlik bağlarına yakın..
Saadetin adını bile duymamış.
Tanrının işine bakın.
Geceyi gündüzü biliyor. 
Dört mevsim, rüzgârı, karı...
Ay ışığına bayılıyor.
Ama kötülemiyor karanlığı.
Ona bir kitap vereceğim.
Rahatını kaçırmak için.
Bir öğrenegörsün aşkı,
Ağacı o vakit seyredin." 

Melih Cevdet Anday



Amasra sahilinde sıra sıra olan ağaçlardan bir tanesi. Bizim için özel olmasının nedeni orada olduğumuz sürece gezip dolaşıp hep onun altında oturuşumuz. Denizi beraber seyretmek  ne güzeldi. Sonbahar da olduğumuz için rüzgar eksik değildi o haftasonu, belki de en güzeli bir ağacın altında oturup rüzgarı hissetmek. Yapraklarını, dallarını rüzgarda sallayarak rüzgarı içinize işleten  başka ne olabilir bu dünya da.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...