31 Aralık 2013 Salı

YILBAŞI



İşte  bir yılın daha sonuna geldik.  Nasıl da  hızlı  geçti  aslında. Hazırlıklar  bir çok  evde bitmek üzeredir. Tatlı bir telaş devam ediyor. Her yıl  farklı  bir yılbaşı  yaşadım.  Bu yılsonu beş kişiyiz,  bir  yerde yemek yiyeceğiz .  Babamız Bursa'da ,  anne-babasının  yanında.  O izinliydi,  benim ise okul vardı. Ben de kızımla  evde olacaktım aslında. Sonra kardeşimle  plan yaptık. 
Yeni bir  yıla  girerken herkes  gibi sağlık, mutluluk,  esenlik diliyorum. Allah  herkesin  gönlüne  göre versin. En başta sağlık olsun,  gerisi  gelir. Ülkemiz için daha iyi, sorunsuz günler olsun. Yeni bir yılın  günlerinde  tekrar  görüşmek  üzere!



Yeni  yıla  girmek üzere çeşitli yerlerde  çektiğim fotoğraflar ile veda ediyorum..
















Vee   son  olarak  kızımla  yaptığımız  yeni yıl pastası  :)








26 Aralık 2013 Perşembe

BUGÜNLERDE..

                          Bugünlerde  bir koşturmaca, sıkıntı, yorgunluk içindeyim ..Nedeni yok, sene ortası iş yoğunluğu, yapmam gerekenler  ve yapamadıklarımın çoğalması, içinde bulunduğum çıkmaz durum,  günlerin koşuşturması,  tatile özlem, hastalıklar,  moralsizlikler...say say  bitmez bir çoğumuz gibi. Kimi  görsem  yorgunluktan bahsediyor, zamanın su gibi  akıp  gitmesinden.  Sabahın köründe kalkıyoruz , koştura koştura okula git , eve dön, ev işi, çocuğun dersleri falan derken akşam olmuş, biraz şu bu derken yeniden yatma ve tekrar sabah. Bu koşturmaca nedir böyle diyorum..
Bugünlerde yaptıklarımı kısa kısa  aktarayım şimdi..

  • Beni  sevindiren ,  moralimi  düzelten bir gelişme..İnternetten  sipariş  kitaplarım  geldi. Elimde  alınacak  kitaplar  listesi  uzun.  Şimdilik  bunları aldım,  okunmayı bekleyen,  keşfedilecek yepyeni  dünyalar.  Elimde okuyacak kitap kalmamıştı, acaba hangisinden  başlasam..

  • Geçen gün  Beste  de  görüpte  acaba nasıl olur diye  merak ettiğim kış  reçelini  yaptım. Gerçekten de çok  güzel oldu.  Bu  mevsimin meyveleri ile yapılıyor. Tarifi  şöyle :     1 sise meyvemsi  kırmızı  sarap, 450 gr kuru incir, 2 armut, 2 elma, 1 ayva, 1 portakal, 1 defne yaprağı,  1 çubuk tarçin, 100 gr seker
    1- Portakal kabuklarını  bir kenara rendeleyin. Incirlerin  dörde kesin. Elma, ayva ve armutları  soyup kup kup kesin.
    2-Tüm malzemeyi bir tencereye koyup kaynayınca altını  kısın,  bir saat yirmi dakika kısık  ateste kaynasın. Yoğun bir reçel olacak bu. Tadına bakin seker miktarını  az bulursanız ekleyebilirsiniz. Tarçın ve defne yapragını  çıkarın. 

                                


  •    Yeni  yıl  hediyeleri için  paket  kağıdı  hazırladım.  Bunun için  şu  kahverengi  kağıtlarının  üzerine patates baskısı  yaptım.  Çam ağacı  şeklinde  kestiğim  patatesleri  suluboya ile  boyayıp  bastım  ve  kurumaya bıraktım. Son olarak paketleme kısmı..     
  • Yılbaşı  ağacımızı bu yıl  kurmadık çünkü  boncuktan ağaç tasarlıyorum şu sıralar.  Ama üzerine el yapımı  süsler  yaptım.  Oldukça  kolay.  Hazır seramik killerinden aldım.  Şekiller  yaptık. Fırınlamaya gerek  yok. Kurumasını bekleyip  boyamasını  yapıyorsunuz. Ben üzerini de  simledikten sonra ağacımı  bitirdikten sonra dallarına asmak üzere beklemeye  aldım.  Yapması eğlenceli..


  • Okulda  el izimizi  fon kartona çıkarıp  keserek  çam ağacı  yaptık. Sonra da  renkli  ponponları  üzerine yapıştırarak  süsledik.  Sınıfımızın  yeniyıl ağacı da   bu  oldu. 



  • Geçen sene yılbaşında Venedik'teydik. Onu hatırladık ailece.  Ve zamanın  nasıl  hızlı geçip  gittiğine tekrar  şaştık kaldık.  Öyle  güzel  bir  geziydi ki.  Kışın çok soğuk olur  , aman  gezilmez demeyin seyahatın  her  türlüsü  çok güzel  bence.  Biz  geçen sene ki  fotoğraflara  bakıp  bakıp iç  geçirdik. Yeni yıl , noel, natal  derken 2014  geldi  bile :)


  • Bu yaptıklarım yorucu olsa da  beni dinlendiren şeyler aslında.  Kurabiyesiz gün olmaz diyerek kzımla baykuş kurabiyesi  bile yaptık.  Hızlıca  geçen  bir günün  sonunda  belki de en güzel şey  kurabiye ve kahveni alıp şöyle hiçbir şey  yapmadan oturmak..



                                                                                                                                                                            





















21 Aralık 2013 Cumartesi

AYLAKLAR

                                  En son  Melih Cevdet Anday'ın  Aylaklar  romanını  bitirdim.  Yalın dille yazılmış, sizi  İstanbul konaklarında ki  yaşamlara götüren bir kitap.  Şükrü  Paşa'dan  kalmış  Osmanlı konağında oturan  geniş bir ailenin  uzun  soluklu yaşamını okuyoruz . Kitabın  birinci  bölümünde konakta  oturup sırtını Leman Hanıma dayamış bir  avuç insanın  hayatını,  ilişkilerini,  bir  dönemi  gorüyoruz. Başlangıçta vasat bir  dönem romanı  gibi  gelmesine  rağmen ikinci  bölümde  romanın  kalbi ortaya  çıkıyor   bence. İkinci  bölümde torun  Muammer'in günlüğünü  okuyoruz.  Bu  bölüm  ilk  bölüme  göre daha derin  özellikler  içeriyor. Varoluşsal düşüncelere  sahip  satırları okumak  beni  son anda  kitaba  daha çok  bağladı.
                             ''Bir zamanlar bu köşkün belki her odası bir sevişme yuvası olmuştu. Sanki eskiden yalnız sevişilir, yalnız gülünür, yalnız söylenir, yalnız oynanırdı. Hadi bağdadi çürüyor, hadi eşya eskiyor, para azalıyor, insanlar ölüyor, yaşlanıyor, fakat sevgiler, aşklar ne oluyor, nereye gidiyordu? Eskilikten, parasızlıktan onlara ne idi? Bir yoksul evini bile cennete çeviren sevişme, hangi uğursuzluk yüzünden bu köşke yüz çevirmişti?''

                                                           

                             Kitabı  okumaya  devam   ederken  Fellini'nin  1953  yapımı  i  Vitelloni  isimli   filmi  aklıma  geldi.  Tekrar  filmi  bulup  seyrettim. Fellini'nin  Aylaklar'ı  olarak  dilimize  çevrilmiş.  Fellini’nin ‘La Strada’   filmiyle dünya çapında ün kazanmadan bir önceki adımı olan ‘I vitelloni’, yönetmenin uluslararası alanda tanınmaya başlamasını sağlamış.  Fellini’ye dair otobiyografik ögeler barındıran film, başrol oyuncularından Alberto Sordi’ye şöhretin kapılarını açıp dönemin en tanınmış aktörü haline getirmiş. Film, Adriyatik Denizi’nin kenarında küçük bir kasabada düzenlenen Deniz Kızı isimli güzellik yarışmasıyla başlar. Bu esnada bir dış ses, filmin 5 ana karakterini sırasıyla tanıtmaya başlar bize. Bu 5 karakter, toplumsal ve bireysel sorumluluklardan yoksun, eğlence dışında hiçbir şey düşünemeyen, günlerini aylaklık ederek geçiren; doğal olarak hiçbir alanda dikiş tutturamayan bireylerdir. Gitmek en kolay olandır, tanımadıkları, bilmedikleri yerlere gitmek isterler; gidemezler. 

                   Kitapta  bir  evin  içinde  yaşayan  insanlar,  filmde  ise  beş  arkadaş  aylaklık edenlerdi.  Kim olursa olsun  tembellik , aylaklık  yapmak  iyi  karşılanmadı.  Özellikle  filmde  son dakikalarda  Fausto  aylaklığı  yüzünden  babasından  kemerle  öyle  bir dayak yedi ki,  siz de  içinizde 'oh iyi oldu' diyorsunuz.  
                Merak  eden olursa  tavsiyemdir...
                                             
                               


15 Aralık 2013 Pazar

Yeni yıl için Keçeler

                              Keçeden arasıra bir şeyler  yaptığımı  biliyorsunuz.  Yeni yıla  doğru görsellere bakıpta  kalpler, ağaçlar, küçük  çanlar  dikmemek olmazdı. Hatta  çalıştığım yerdeki arkadaşları da  etkiledim. Onlarda neler diktiler neler..Biraz da  yeni yıl postası  hazırladım  bazı  arkadaşlarıma.  Öyle  güzel,  özenli  dikiş  diktiğim söylenemez.  Hatta  beni  tanıyanlar bu ufacık  şeylerle  nasıl uğraştığıma  şaşmıyor  değiller..Bilmiyorum ,  dönem dönem  birşeylere  sarıyorum bende.  
Keçeden  yılbaşı  süsleri  ,  ağaçlar,  kalpler  diktik.  Sonra da  ağaca, duvarlarımıza  astık.







11 Aralık 2013 Çarşamba

Yeni Yıl Süsleri

                         Bugün bizim  evden  yeni yıl  manzaralarını  paylaşacağım.  Evde  hazırlanan yeni  yıl köşesi,  yeni yıl süsleri, çam  ağacımız...Yeni  yıla doğru  bloglarda  bulunan  görsellere  bakmaktan mutlu  oluyorum. Ben de  bu  yüzden  küçük  mutluluklara katkım olsun istedim.  İşte  bizim evden  görüntüler...










Bu   arada  artık  ben de    Pelinpembesi  olarak  instagramdayım.  Beklerim :)






7 Aralık 2013 Cumartesi

Yeni yıl Kurabiyeleri

                                  Yeni  bir  yıl yaklaşırken her tarafta   hazırlıklar başladı.  Her yıl  olduğu gibi  bu yılda  bloglar  canlandı,  kırmızı ve  yeşil  her tarafta  görülmeye  başladı. Bizde  evde  yeni yıl  kurabiyeleri  yapıp  bir  güzel  yedik. Yapılışı  her  zaman ki  kurabiye  tarifi.  Ama  bilmeyenler için  tekrar  yazacağım.  Evde  bir  haftasonu  çocuğunuzla bu tarifi  bence  deneyin.  Yeni  yıl  ruhu  evinizi  sarsın.  
          Malzemeler :
         1  yumurtanın sarısı
             150 gr yumuşatılmış margarin
             2 su bardağı un
               1 su bardağı mısır  nişastası
             Yarım su bardağı pudra şeker
             1 paket vanilya
             1 tatlı kaşığı tarçın
             Yarım paket kabartma tozu
                                       Daha  sonra da  şeker  hamuruyla  kaplayıp  süsledik.  Sonra da  aşağıda gördüğünüz  kompozisyonu  hazırladım.  




   

                                   Bu yıl  böyle bir  kompozisyon  yaptık.  Geçen  sene   yaptıklarımızda  çok  güzeldi.  Bu  kurabiyelerimizi de  aynı tarifle  yaptım.  Yalnızca şekiller  farklı..












4 Aralık 2013 Çarşamba

İtalyan ekmeği FOCACCIA



                            Proust  için  madlen kurabiyelerinin  kokusu  ne ise  benim içinde  fırında  pişip  eve  yayılan ekmeğin kokusu odur.  Zaman  zaman  evde  ekmek  mayalar  ve  pişiririm.  Çeşit çeşit  ekmek  yapabiliriz.  Geçen  gün  İtalya'da  yiyip  çok  beğendiğimiz,  sonra da  her  karnımızın  acıktığında  ellerimize  aldığımız  pesto soslu ,  sıcacık  focaccia  yaptım.  Tam  oradakiler  gibi  olmasa  da   bu  özlemimizi  bastırdı. 

                           Focaccia, en eski İtalyan ekmeği olarak biliniyor. Tarih öncesi dönemde bu ekmek mayasız olarak hazırlanırmış ve Roma dilinde  ‘panis focacius'  olan adı,   külün altında pişirilmiş yassı ekmek anlamına gelirmiş.   Ancak tüm yassı ekmeklerin  anayurdunun özellikle Anadolu ve Mısır olduğunu düşünürseniz,  focaccia'nın da bizim buralarda doğmuş olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Antikçağda mayasız olarak hazırlanan bu ekmek artık mayalı olarak yapılıyor ve üzerine konan çeşnilerle inanılmaz güzel, doyumsuz oluyor. 
Focaccia ekmeği önce herhangibir sıradan ekmek gibi un, tuz, su ve mayadan oluşan bir hamur şeklinde hazırlanıp kabarmaya bırakılıyor. Ardından yassı şekil verilip ikinci kez kabartılıyor. Fırına koymadan önce de üzerine parmaklarla bir sürü delik açılıp zeytinyağı sürülüyor ve arzu ettiğiniz çeşniyle süslenip fırına veriliyor.  İtalya da iken  çeşitlerini de  denedik.  Biberiyeli,  zeytinli,  soğanlı,  kuru  domatesli..  Ama  en çok  pesto  soslu olanlarını  beğendim.  




                                 Nasıl  yaptım   derseniz  işte  tarifi:
                      Malzemeler:   3 bardak beyaz un,  1 tatlı kaşığı kuru maya,  ¾ tatlı kaşığı tuz,  3 çorba kaşığı süt,  3-4 çorba kaşığı sızma zeytinyağı..

Unu derin bir karıştırma kabına alarak, ortasını açın ve şekeri, tuzu, mayayı ilave ederek karıştırın.
Suyu azar azar ekleyin. -Yumuşak bir hamur olmalı, ele yapışmayacak kıvamda-
İyice yoğurun ve üzerini örterek yarım saat dinlendirin. Yarım saatin sonunda, biraz kabarmaya başlayan hamuru, tezgahın üzerine alın ve bir tatlı kaşığı zeytinyağ ile yine yoğurun, kapatın. Yarım saat daha bekletin. Yine bir tatlı kaşığı zeytinyağ ile iki katına ulaşmış olan hamuru yoğurun.
Pişirme kabını yağlayın. Hamuru eliniz ile kabın içine yayın. Üzerini parmaklarınız ile delik delik yapın.  Zeytinyağ, rendelenmiş sarımsak, dal biberiye, fesleğen ile hazırladığınız sosu, fırça yardımı ile üzerine sürün. Biraz iri tuz serpin.


Ekmek  yapımından  sonra   size  balkonumuzun  kış   bölümünü  de  göstermek  istiyorum.  Kış  gelmesiyle  artık  balkona  çıkamaz olduk  ama  çiçeklerimin  hep  gözümün  önünde  olmasını istiyorum.  Evimin  içinde  hiç  çiçek  yok.  Daha  çok  bahçe  ve  balkon  çiçeklerini  seviyorum.  Kışın  olanlar da  gördüğünüz  gibi  kaktüs  çeşitleri.  Bakıma  gerek  yok.  Haftalarca  sulama yapmadığım  halde canlılar.  Çok  sevdiğim  kabak  olmazsa olmazım :)










                                                             

1 Aralık 2013 Pazar

Aralık Ayında İlk Pazar..

                           Nihayet  bol  üşümeli, soğuk,  karanlık ay olan aralık  başlamış bulunuyor. Yaz  ve ilkbahar  aylarını  sevsem de  kışın  soğuk, gri günlerini de seviyorum.  Ev de  zaman geçirmek  güzel  böyle  günlerde.  Zaten  hafta içi  çalışan  bir çok insan  gibi  yüksek tempoyla geçiyor.  Yarım gün iş yapmama rağmen  akşam olunca pilim  bitmiş  oluyor.  Şu  insanoğlunun  çilesi  nedir  böyle?  Zamanla  yarış,  çalış, didin, uğraş,  anlık  mutluluklar ,  bol bol  stres..Kafam  dolu  olduğunda  evde kalıp  dinlenmek,  kitap  okumak,  film  seyretmek,  ara ara uyumak,  blog  okumak  bana iyi gelen  şeyler.  Elimde  internetten  aldığım kitapların sonuncusu  var. Bitti  bitecek.. Şu  karanlık  günlerde  oldukça  karamsar  bir  kitap.  Ama  yıllardır  sahip olduğum  duygularımı,  düşüncelerimi  bir filozoftan  okumakta  rahatlatıcı geldi.  Şu  dünyadaki  en  önemli  meseleye  onlarında  bir  cevap  bulamaması  ise kaosa  sürükleyici.  Kitabın  adı  Ölümü Düşünmek .. Vladimir Jankelevitch  tarafından  yazılmış.   

                  Kitapta  yazar  ve  söyleşileri  bulunmakta.  İnsanın, filozof bile olsa insanın, ölümden konuşurken, sanki kendi ölümünden değil de başkalarının ölümünden bahsediyor gözükmesinin altını çiziyor.  Lankelevıtch bir yandan Hıristiyanlığı, özellikle Katolik mezhebini kıyasıya eleştiriyor.   “Ölüm hiçbir mihenk taşı olmayan başkadır, bu dünyadan hiçbir şeye göndermede bulunmayan başka, dinlerin bize söylemediği bir nevi mutlak öte dünyadır, ''  diyor  filozof. 


                                    


               Biraz  bağlantılı  oldu  ama  izlediğim  Wim Wenders   filmi de  oldukça  etkileyiciydi.  Berlin  Üzerindeki  Gökyüzü  1987  Almanya yapımı  bir  film.  Melekleri  nasıl  bilirsiniz  bilmem ama  filmdeki  melekler  uzun  siyah  mantolu  ,  arada  kanatları görünen,  insanların  arasında  gezinen,  onları  dinleyen,  içseslerini  duyan ,  ama  tepki  göstermeyen  melekler.  Bazen  bir  katedralin en üstünde,  bazen intihar eden adamın yanında,  bazen  gökyüzünde ki  uçakta oluyorlar.  Onları  görenler  yalnızca  çocuklar.  Meleklerin uzun yıllardan beri  insanlarla olduklarını, onalrı  yalnızca  dinlediklerini  görüyoruz.  İçlerinden  biri  dünyaya  karışmak,  ölümlü  olmak  istiyor.  Sonrasını da  yazmayayım.  Zaten  Melekler  Şehri'ni  bilmeyen  yoktur.  Nicholas Cage oynuyordu  hani.  Bu  filmden  esinlendikleri  söyleniyor. 



                        

                                Wim Wenders   farklı çekim açılarıyla sizi   Berlin'de   gezdirirken bir yandan da film boyunca    "Kafaları binlerce sorunla meşgul gelip geçen insanlardan mı; yoksa hissiz, temassız, algısı neredeyse tamamen kapalı meleklerden mi olmak isterdin?" sorusunu  soruyor.  Meleklerin  her şeye  hakim ama  bir o kadar da  tepkisiz oluşları,  insanların  her birinde ayrı ayrı  sorunların oluşu.  Hatta  öyle  bir sahne  vardı ki,  bir  Türk kadını  çamaşırhanede  otururken  düşüncelere  dalmış  halde görüyoruz.  Yabancı  bir yönetmenin  bizi  böylesine doğru  tanıması ilginç geldi bana.  Kadının  kafasındakiler eminim yurdumuzun üçte ikisini  temsil ediyordur :)



                Fotoğraf: kurabiyeler hazır , kızları bekliyorum :)

                 Bir  pazar  günü  evde  yapılan  tarçınlı  kurabiyeler  ile  devam  eder.  Bir  gün öncesi  gelen  arkadaşlarıma  yaptığım  çam  ağaçlı  kurabiyeleri  de  film seyrederken  yedik.  Yeni yıla  yaklaşırken  çam ağaçlı  figürlü  paylaşımlar  çoğaldı.  Ben de  buna  katıldım  böylece.  Herkese  güzel ve  bol karlı  bir  aralık ayı diliyorum.  
 














Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...