7 Kasım 2012 Çarşamba

viyanaya devam

                        Viyana'ya  giderken  çok  heyecanlıydım. Çünkü  apayrı bir şehir Viyana.   Avrupa’nın en aristokrat şehrine gidiyordum. Habsburg Hanedanı’nın 640 yıllık iktidarına sahne olmuş dev bir imparatorluğun merkezine. Müzik, mimari, resim ve heykelin kalbine... Mozart, ‘Figaro’nun Düğünü’nü burada besteledi. Freud, bilinçaltına giden yolu burada keşfetti. Dünya savaşlarının zorlu günlerine direnen kentin zarafetinden hiçbir şey yitirmediğini biliyordum.  Ama  bazı  konularda  hayal kırıklığına uğradım.  Bunlara  sonra değineceğim..


 
 
Şimdi  Pelinle  yine  şehir  turuna  çıkalım...Graben caddesinden Stephanplatz’a doğru yürüyüşümüze devam ettik. Graben caddesi, kentin tarihi atmosferi içerisine yedirilmiş dünyaca ünlü markaların mağazalarının bulunduğu trafiğe kapalı genişçe bir cadde. Buranın sonunda vardığımız St.Stephan Meydanı olarak adlandırılan mekan için Viyana’nın göbeği dersek yanlış olmaz. Türlü sokak sanatçılarından, ortaçağ kostümleriyle opera bileti satan üniversite öğrencilerine, her köşe başındaki cafelerden, faytonlara ve Stephansdom Klisesinin muhteşem görüntüsüne kadar her şey mevcut.
 
 
 
 
 
Şehirlerde  keşfetmekten  hoşlandığım  bir şey ;  grafitti   ...  Tuna  nehri  boyunca  çok  güzel şeylere  rastladım...
 
 
 
 
 
Müze gezmek bir şehrin tarihini öğrenmek açısından çok faydalı, özellikle Viyana bu konu da çok başarılı, bir çok müze ve saraylar var. Ben hepsini gezemedim tabi ama tavsiye edebileceğim yerler var… Öncelikle Viyana sanat tarihi müzesi çok güzeldi, Ünlü ressamların bir sürü eserleri sergileniyor, Efes müzesi çok anlamlıydı ki Artemis heykeli burada.. Saray olarak Belvedere e mutlaka gidin.. Ayrıca eski silahların ve müzik aletlerinin sergilendiği yine Efes müzesinin içinde yeralan bir müze daha var.. Fiyatlar çok pahalı değil kombine bilet aldığınız takdirde birçok müzeyi gezebiliyorsunuz.
Hofburg Sarayı  ,  Avusturya İmparatorluğu'nun Viyana'da bulunan kışlık sarayı. İçi sanki depo gibi, her türlü tarihi eseri göstermekteler.
 
 
 
 
Belvedere ,  Meşhur Prens Eugen'in yaptırdığı saray. Prens Eugen; Osmanlıları 1697'de Zenta savaşında yenen ve bizim için bir dönüm noktası olan Karlofça Antlaşması'na sebep olan kişi..
Üst Belvedere’de yeni akımcı Egon Schiele, Oskar Kokoschka ve Gustav Klimt’in bir çok eserinin yanı sıra Klimt’in dünyaca ünlü “The Kiss ” tablosunu görmek mümkün.
 
 
 
 
 
                   Maria Therasa,    Avusturya'yı yöneten Habsburg Hanedanı'nın imparatoriçesi. 16 çocuğu olmuş. Fransa Kraliçesi Marie Antoinette en genç kızıdır. Kız çocukları Avrupa hükümdarlaryıla evlilikler yaptığı için Avrupa'nın Anası olarak da kabul edilir. Aynı zamanda Macaristan Kraliçesi'dir.
Maria Theresa, 16 çocuğu olmasının ve bunları siyasi iktidar uğruna dost düşman gözetmeksizin evlendirmesinin yanı sıra Viyana’yi bir müzik başkenti yapma konusunda attığı adımlarla da ün yapmıştır. Henüz 6 yaşında olan Mozart’ı sarayında kabul ettikten sonra desteklemesi, Beethoven, Brahms, Shubert, Strauss gibi ustadların da yolunu açmıştır.
                        Elizabeth (Sisi),   Her yerde Sisi portresi ve hediyelik eşyası var. Sanki Viyana'nın bir reklam aracı. Akıbetinin Lady Diana'ya benzediği söyleniyor. Halkla iç içe olmuş, halk tarafından çok sevilmiş. Macaristan'a düşkün bir lady. I. Franz Joseph'in karısı, Avusturya İmparatoriçesi, 1867'den itibaren Macaristan Kraliçesi. Kendisi Bavyera'lıdır.


                                                              



                      Şimdiki  durağımız  meşhur  Cafe  Demel...Cafe Demel Viyana'nın en popüler cafelerinden biri. Gitmeden önce yaptığım araştırmada burada Appel Strudel  ve  Sachertorte  yemeden dönmemek gerektiğini okumuştum. Appel Strudel bizim elmalı turta lezzetinde elma ve tarçın karışımından oluşan ve kendi ince hamurunda sarılı  , bazılarının içinde krema dolgusu da olan bir lezzet.

 
 
 
 
Demel Cafe'nin en tatlı yanı siz kahvenizi içip tatlınızı yerken camlı paravanın ardından mutfakta çalışan şefleri ve yaptıkları eserleri seyredebiliyorsunuz.
 
 
 
 
 
 
 
Son  durağımız  Hundertswasser  Evleri...
Friedensreich Hundertwasser, tanınmış bir ressamken 2. dünya savaşında zarar gören bir yahudi mahallesini resimlerindeki gibi renkli ve farklı olarak seneler süren bir çalışma sonunda tekrar tasarlamış..
Herhangi bir yerinde düz öğe kullanılmayan ve her biri birbirinden farklı dairelerden oluşan apartmanları bulunan bu cadde gerçekten görülesi ve orjinal bir mekan.


 
 
 
Ayrıca  Fernwaerme Wien'in Viyana-Spittelau Tesisleri'nin özgün mimari dizaynı dünyaca ünlü Avusturya'lı mimar ve ressam Friedensreich Hundertwasser'e ait. Çevreciliği ve doğa sevgisiyle tanınan Hundertwasser, bugün birçok turistin ilgi odağı olan tesisin mimarisi için hiçbir ücret talep etmemiş..
 
 
 
Nedir  bu  derseniz,  çöp  fabrikası.  Ama  enerji  üreten.. Viyana'da evsel ve endüstriyel atıktan enerji geri kazanan Fernwaerme Wien Şirketi Viyana kenti içinde döşenmiş 1100 km'lik boru şebekesi ile 296.000 konut ve 5800 büyük alıcının sıcak su ihtiyacını karşılıyor. Şirketin Viyana Simmeringer Haide tesislerinde evsel atıkların yanı sıra tehlikeli atıklar ve arıtma çamurlarından enerji üretiliyor.
 
 Viyana  gezmekle  bitmedi ama  bir daha ki  postta  farklı  bir yer anlatacağım...
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 



 
 
 
 
 
 

 
                       

7 yorum:

  1. Ne güzel yazmışsın Buket!
    Fotoğraflara baktım. Pırıl pırıl her yer!

    Oysa ben Viyana'yı bambaşka hatırlıyorum.
    Bir vakitler iki günlüğüne benim de yolum Viyana'ya düşmüştü. Sonbaharın son günleriydi.
    Viyana ilk bakışta bana sakin, telaşsız bir şehir görünümü vermişti. Üç ay önce annem ölmüştü. İçim feci üşüyordu. Avunamıyordum bir türlü. Yanıma melankolimi alıp, iki gün Viyana sokaklarında avare avare dolanıp durmuştum. Şehrin sesine yüreğimi dikmiştim. Sanki Mozart'ın notaları başımın üstünde dolanıyordu. Viyana'nın gizemli, puslu havası, özellikle Stephansdom kilisesinin kara, gotik görünümü, sonbaharın griliği ruhuma tamıtamına denk düşmüştü.

    Bir yerde okumuştum, eğer ruhunuzdan hoşnut değilseniz, Viyana'da iki günden fazla kalmayın diye yazıyordu. Çünkü son 200 yıldır Viyana dünyanın psikoloji ve psikiyatri merkeziymiş.
    Eğer bencileyin biri Viyana'da iki günden fazla kalsa şehir önce görkemiyle gözümü boyuyabilir,
    ardından üşüyen ruhumu ele geçirebilir diye, hemen memlekete geri dönmüştüm:)

    Viyana "yaşasın yoksulluk" dedirten bir şehir bence. Düşünsene, koskoca Habsburg Saraylarının o şaşaalı ihtişamına karşın, Avusturya kraliçesi Sisi'nin oğlu Prens Rudolf'un o feci intiharı, kızı Marie Antoinette (Hani halkı için ekmek bulamıyorlarsa , pasta yesinler diyen Fransa Kraliçesi ) giyotinle idam edilmesi... Kendisinin de bir suikast sonucu ölmesi.. Bunları düşününce insanın bağıra bağıra "altın, gümüş, pırlanta, zümrüt, sedef, yakutla kim mutlu olmuş dünyada" diyesi geliyor:)

    Eyvah, aldım sazı elime görüyor musun? Gene abartma sanatımı icra ediyorum:))

    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben de şimdi sisi hakkında bilgi topluyordum ,
      bakalım istediğim gibi yazabilecekmiyim ?

      Sil
  2. Hep gitmek istediğim yerler, Demel'de birşeyler tıkınmazsam gözüm açık gidecek :)

    çok güzel geziyorsunuz ya vallahi gezi notları gibi oldu blog, harikasınız!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. gidersin sycorox, bak ben bile ancak bu yaşta başladım yurt dışı
      gezisine :)

      Sil
  3. Harika fotograflar çekmişsin arkadasım. Çok merak ediyordum Viyana yı. Tam bir seyyah oldun artık. Sen bu yıl leyleği havada gormusmuydun?

    YanıtlaSil
  4. Viyana hakkında son zamanlarda bazı bilgiler edindim, giden iki arkadaşım sayesinde ama ayrıca senin farklı bakış açından da bir şeyler almak çok güzeldi Buketcim.Sisi çok ilginç bir karaktermiş:)
    Son olarak, enerji üreten çöp fabrikası mı? dedim, harika bir şeymiş...teşekkürler;)

    YanıtlaSil
  5. Viyana...Benim Avrupa'daki ilk göz ağrım, sanırım hep de öyle kalacak gibi. Pazar günü Vatan gazetesinde Süha Derbent'in yazısı vardı Viyana ile ilgili. Şimdi üzerine bir de senin yazdıklarını okuyunca daha da fazla özledim. Kasvetine, soğukluğuna rağmen ben bu şehri çok sevdim. Sen de çok güzel anlatmışsın :) Diğer yazılarını da sabırsızlıkla bekliyoruz. Görüşmek üzere.

    YanıtlaSil

Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...