29 Aralık 2011 Perşembe

Yeni Yıla Girerken

                                            Yeni yıla yaklaşırken düşünüyorumda,   yılbaşı  gecesi  önemli ve  heyecanlı  değilde  ,  o  güne doğru  yapılanlar güzel sanki.  Zaten  bizim için  özel  kutlanan bir gece olmamıştır  hiçbir zaman. Ama  ne  yalan  söyleyeyim,  süslenmiş  vitrinler, alınan  hediyeler,  bazı  evlere kurulan  ağaçlar , etraftaki  yeşil-kırmızı  çokluğu  beni  hep mutlu etmiştir. Dayatılmış ya da  şartlandırılmış  bir  zevkin  kurbanıyım ,  biliyorum   :(

                                         Yeni yıl  kurabiyeleri  yaptık  kızımla...









Evimizden  küçük  ayrıntılar...










Geçen gece  arkadaşlarımla ön yeniyıl  buluşması  yaptık.  Hazırlanan  enfes  karamelli  pasta...






Süslenen  çam ağacı ve  ayrıntılar  :))


















Ve  mutlu son !!
Sevgili  arkadaşım  zeynep 'ten  gelen  hediyeler.  Kızımla  merakla  Melisadan  gelen  kartı  inceliyor...




25 Aralık 2011 Pazar

YENİ YIL HAZIRLIKLARI

                                      Eee  yeni yıl  yaklaştı,  bloglarda  birbirinden  güzel ağaçlar,  evler,  pastalar  görünce  dayanamadım ben de  yaptım. Normalde  yeni yıl hazırlığım yoktur,  gecesinde de özel  bir şey  yapmayız.  Ama  bir  blogunuz  olunca ve  blog aleminde  de  durmadan  geziyorsanız yapıyorsunuz  :)    İlk  olarak  kızımla minik  ağacımızı  süsledik,  ışıklarını  yakıyoruz  her gece. Bu  bile  mutluluk  getiriyor evimize...














Ağacımız   ve  küçük  ayrıntılar...









Cafe Nohutta  görüp  beğendiğim  hemen  yapmalıyım dediğim  ağaçtan... Oldukça  zorlansam da  yapılınca  mutlu olduk.  Tek tek  küçük  kağıtları  yapıştırmak  zamanımızı  aldı.


















21 Aralık 2011 Çarşamba

GINGERBREAD

                                       Ben de  gingerbread  yapabilirmiyim dedim   ve  denedim.  Oluyor  ama  çok zor oluyor.  Aslında  geçen sene yapmıştım  ama  bu sene de  sizle  paylaşmak istedim.  Bildiğimiz  kurabiye  hamurunu  hazırlıyoruz.  İnternetten  ev  kalıplarını  bulmuştum.  Hamuru  yarım santim kalınlıkta açarak  kalıpları çizdim. Sonra  da  fırında  tek tek  pişirdim..



Dolgu  kreması da  hazırlanarak  kenarlar  yapıştırılmaya  çalışılır.  Yanınızda  bir arkadaşınız olsa iyi olur.





Eğer  dört  duvarı yaptıysanız işiniz  kolaylaştı  demektir.  Çatıyı da  oturtmayı başarırsanız  zoru bitti demektir..





S onra da  işin  en zevkli yeri  , süsleme geliyor.  Zevkinize  göre süsleyin..




Evi  ağacımızın  yanına  koyup seyrettik..






17 Aralık 2011 Cumartesi

AKİRA

                                                Bu hafta sonu  evde oturarak  kendime sinema günü  ilan ettim.  Sevdiğim bir yönetmenin  izlemediğim  iki  filmini  seyredeyim dedim. Akira  Kurosawa'nın  İkiru 'sunu  seçtim. Filmde  abartılı dosya  yığını içinde belediyede çalışan insanları  görüyoruz. Bu memurlar  içinde   halkla ilişkiler  memuru  Watanebe  canla başla çalışmaktadır.  İş yapar gibi  görünen  diğer  memurlar  talepleri  olan  halkı oyalamaktadır.  Hayatı rutin içinde  geçen  Watanebe  bir gün  mide kanseri olduğunu öğrenir.





Bunu  kabullenip  hayatını  gözden geçirmesi  uzun  sürmez.  Kısa  süre  sonra  öleceğini  öğrenen  bir insan  ne yapar?  Hemen  kaybettiklerini  basit  zevkleri  elde  etmeye  çalışmakla başlar  Watanebe..  Kadınlarla  eğlenmek  ister,  yemediklerini,  içmediklerini  bir anda  karşılar.  Ama  bunlar  geçicidir  ve  onu   tatmin  etmez..





Sonra mı  ne  olur,  bence  seyretmelisiniz.  Diğer  Kurosawa    filmi,  seyredip  etkisinde  kaldığım  bir  film.   Dersu  Uzala... Kurosawa'nın 72'de yaptığı rus gezgini   Vlademir Arseniev'in   anılarından   yola    çıkarak    çektiği   film.  Dersu  Uzala   dağlarda yaşayan bir avcıdır. Keşif için  ordudan  gönderilen  Arseniev  ile  dağlarda  tanışan   Dersu,    birçok ölüm tehlikesi atlatarak    ''Kapitan''   dediği   yüzbaşı   Arseniev  ile  yıllar  geçirir.





Arsenyev ve Rus askeri rehberlerinin araştırma ve haritalama çalışmaları sırasında karşılaştıkları yarı avcı,  yarı şaman,  bilge yaşlı bir adam olan Dersu Uzala ile tanışmalarını,
kurdukları derin dostluğu ve ondan öğrendikleri doğadaki yaşam kurallarını, doğa ile mücadeleyi yaşama sevgisini bizlere yansıtıyor.
Dersu   Uzalanın   hayat ve yaşama felsefesi doğada bulunan canlı cansız her nesneyi insanlar olarak kabul etmesi onlara değer verip
önemsemesi bilge yönünü öne çakarıyor
.











15 Aralık 2011 Perşembe

Ünlü yazarların kütüphaneleri

                                        Leah Price‘ın hazırladığı Unpacking My Library: Writers and Their Books (Kitaplarımı çıkartmak: Yazarlar ve Kitapları) isimli kitapta bazı ünlü yazarların kütüphanelerinin resimlerine yer veriliyor. İşte bu yazarlardan bazıları ve kütüphaneleri:




                                                           William Faulkner





                                                         Eudora Welty




Mark Twain’in ‘yer kütüphanesi’



Agatha Christie

12 Aralık 2011 Pazartesi

İstanbul'da Neler Yaptık Neler !

                             Yine  fırsat  bulduk , haftasonunu  İstanbul'da  geçirdik.  Bugün  burada,  bu  postta    sanat var,  gezi  var, alışveriş var,  yemek  var  :)   Cuma  gecesi  İstanbula  gelir gelmez  tiyatro  bileti bulalım dedik ve  Cevahir'de  Kırmızı  adlı  oyuna bilet aldık.  Bir  ressam  ve  yanında  çömezini anlatan oyun  güzel  sayılırdı.




Cumartesi  günü  blog arkadaşlarımdan  sevgili   http://baykusgozuyle.blogspot.com/   ile  buluştuk, tanıştık. Bol  bol  sohpet ettik, zaman nasıl geçti  anlamadık.  Kendisi  çok tatlı,  samimi   ve  zarif  biri.  Bloguna  göz atmanızı  tavsiye   ederim.. Bana  ve  kızıma  çok  sevimli  hediyeler  verdi. Eve  gider  gitmez  Peline  verdim.  Hediye  paketini  nasıl  açtığını  görseydiniz.








 Sonra  biz ayrılıp  Galata  sokaklarında,  sergilerde  ,  pasajlarda  dolaştık. Beyaz  Tohumlayıcılar /  White  Seeders  sergisini  gezdik.





Mısır  Apartmanındaki  Özgür  Korkmazgil  sergisini de gezdik.







                                Akşam  yemeği  için Mısır Apartmanın  en üst  katında  yer alan  360'a  gittik.  Adını  sanını  tam olarak veriyorum ki,  siz siz  olun  kesinlikle  gitmeyin. Dergilerde   İstanbulun en güzel on restoranı gibi sıfatlarla  gösterilen  yerlerden  biri  olan bu  mekan ,  denizi ve  manzarayı  tepeden  görmesiyle  güzel  ama  bunun  dışında  fazla  bir  özelliği yok.  Masalar ,  sandalyeler  özensiz,  mum koyup loş bir atmosfer  yaratarak  bunu  telafi  edeceklerini  sanmışlar.  Gelelim  yemeklerine....  Başlangıçlar  uçuk  fiyatlarına göre  yetersiz.  Ana  yemekler  deseniz  lezzetsiz..Yemek  sonrası  gelen  hesabı iyice  gözden geçirin. Yenmeyen şeyler  eklenmiş, belki yuttururuz  mantığıyla belki.  Farklı  hesap  getirdiler.  Biz  çıkarken  içeriye  girmeye  çalışan kuyruğu  görünce şaştım kaldım.  Bu millet  sırf  adı  var diye  kötü  hizmete bu kadar  parayı  nasıl  verir..



                           Ertesi  günü  Bakırköyden Bostancıya  geçtik.  Çok  rüzgarlı olduğundan deniz otobüsünde korku dolu dakikalar yaşadık.  Ömrümden  ömür gitti. O kadar çok sallandık  ki  anlatamam.  Bağdat  caddesinde  kahvaltı ettik.  Gece   kuzenimde kalmıştık. Sabah  daha  herkes  uyurken yollara  çıktık  :)   Kahvaltıdan sonra  ayaklarımız şişene  kadar  gezdik.




Bol bol  alışveriş  yaptık.  Süslenmiş  vitrinlere  bakmayı da çok  severim ,  saatlerce  gezebilirim.  Ama  yeni yıl  için süslemeler  azdı.







Kadıköy'de  aradığım  filmlerin  hepsini  buldum. O kadar  çok  film  aldım ki ,  çok  mutluyum.  Seyrettikçe  paylaşmayı  düşünüyorum..





Eee,  çukulata  ve  kahvesiz  olmaz . Hayatta  en sevdiğim şey,  işte  bunlar...





Ayrıca  Gizli  Terasın  blogunda  okuyup   aradığım  cilt  bakım  ürünlerini  buldum.  Bakalım  nasıl,  gerçi  hepsi  aynı bence. Denemediğim  ürün  kalmadı. Cildin  güzelse  güzeldir ,  bunlarla  olsa  bu yaşta  hala  sivilcelerim olmazdı..




Bath & Body  Works   mağazasını gezip  çıkacaktım ama  o  ürünlerin  kokusunu görünce  dayanamadım  ,işte  meraklılarına  aldıklarım :))

















8 Aralık 2011 Perşembe

Gün Bitti Ağaçta Neş'e Söndü

                                                  

                                                      ağaç anlatabilir kendini yağmura,
                                                      hiç değilse fısıldayabilir-bunu biliyorum.
                                                      kuş nasıl tarif edecek; konsa yeryüzünde av,
                                                      uçsa bir ömür boynunda vebal.
                                                      ve kimim ben, düşe kalka dolaşan
                                                      yorgun ruh, dolaşık gönül, som gurur?
                                                      ve kim, beni omzumdan öpüp o siyah
                                                      yolculuğa çağırır?.....

                                                                                            Birhan  Keskin







                          Kendi çizgilerinin içinde uyuyakalmış gibi görünen ağaçların uzaklığına, insanların hayalgücünü harekete geçiren kıpırtıların yokluğuna ve bu yoklukla birlikte ortalıkta dolaşan sessizliğin oraya buraya takıldıkça yırtılıp parçalanan gevşekliğine bakılırsa, orman da tıpkı benim gibi, bu noktada oyalanıyordu sanki." (s.84)

                                                                                              Hasan Ali Toptaş - Bin Hüzünlü Haz










BİR ARDIÇ KUŞU AKASYA AĞACINDA
O yaz,
bol bol roman okudum,
denize girdim kimsesiz kumsallarda;
rüzgârların, balıkların adlarını öğrendim.
Nice cümlelerin altlarını çizdim
kırmızı kalemimle.
Örneğin,“Asker dolu bir tren tarihi değiştirebilir.”
Sonra gene aynı kitaptan,
“Bir ardıçkuşu şakımaya başladı akasya ağacında.”
Geceleri,
sararan otların üzerine uzanıp
bir açıkhava sineması seyrettim
gökteki yıldızlardan
ve altını çizdiğim cümlelerle konuşturdum onları.
uzaktan bir çağlayanın sesi karışıyordu
yıldızların mırıltılarına.
Gene de duyabiliyordum Adil Nuşiran’ın huzurunda
hayat denilen bu acılar denizinde
en acımasız dalganın ne olduğu konusunu tartışan
üç bilge kişiyi.
Odama çekilip yatmadan önce,
tarihi değiştirebilecek asker dolu o treninhızla geçtiğini duydum,
sonra da
akasya ağacında şakımaya başlayan ardıçkuşunu.
Karşıda Midilli,
denizin ötesinde, sessiz.
Bu sessizlik sanki
o sevdalı kadının
bin kulaklı geceye fırlattığı çığlık
binlerce yıl önce

Cevat ÇAPAN


                                                
                                                                                                             başlık : Ahmet Haşim

Cuma Geldi

                                   Evet cuma geldi, yorgunluk da geldi hatta günlerdir süren baş ağrılarım da geldi. Bu hafta oldukça olums...